• (bkz: the shining)
  • kompozisyon yazılılılarında çok sık karşılaşılan durum. önünüze 2 konu dayatılır ve birini seçip 45 dk içinde bir makale, deneme, sohbet falan yazmanız beklenir, sürenin zaten 15-20 dk'sı "off ne yazsaam" diye geçtiğinden ortaya çıkan eser(!) pek elle tutulur cinsten olmaz.
  • yazacak bir sey bulamamak konusunda birşeyler yazarak kendi kendini tasvir eder. veya kendi kendini yok eder. kararsız kaldım ne bok olduğu hakkında.

    ha bir de şirket içi yazışmalarda derdini anlatıp sonunu bağlayamamak da aynı şey sanırım. haha nasıl da buldum; evet bu. yeni tespit başlığım olsun bu.

    demek ki böyle bir faydası olduğunu da anlıyoruz. bir şey bulamayıp, bir şeyler yazmaya, sıçmaya başlasan da arkası gelebilirmiş. mühim olan başlamakmış. hatta ferhan şensoy esprisi ile "böyle çiş gibi. birden gelebiliyormuş"
  • tıkanmıştırlar ya da düşünme organlarını, düşünmemelerini sağlayacak işlere kiralamış kişilerdir ki eğer yazmak isteyip de yazamıyorlarsa.
  • illa ki yazmak zorunda olunmadığının unutulması ile başgösteren durumdur. yazmanın bir anlatma aracı olduğunu unutup da, amaç haline dönüştürmenin göstergesidir.

    benzer durum, aslında konuşması gerekmeyen insanlar tarafından da hissedilip, sonrasında zevzeklikle son bulur.
  • bazen, "yazmak" eylemine değer vermektir. günlük dilde konuşulabilecek şeyleri yazmama tercihidir.
  • bişeyler yazmak zorunda hisseden bünyelerin sıkıntısı.
    eğer bişeyler karalamak şart değilse ve içinizden gelmiyorsa, yazıcak konunuz yoksa, yazmayın. bu koşullarda yazılanlar bişeye benzemez zaten. bu kadar basit.
  • belki de yazabileceğin binlerce şey vardır ama sadece içinden gerekli olanları ayırmak zor gelebilir. bir zamanlar içinde biriktirdiğin duygular içini tamamına kadar doldurabilir ama hiçbir zaman taşmamakta daha doğrusu taşmadığı için rengi gitgide değişmektedir. duygunun renk değiştirmesi ne kadar garip değil mi? sevgi ve nefret ya da aşk ve nötralize olma durumu, hiçbiri sonsuza kadar sürmemekte. her zaman şunu merak etmişimdir; birisinden bu dünyada edebileceğinin son seviyesine kadar nefret etsen ama sürekli nefret etsen. bu nefret bir zaman sonra kendini avutur mu? bu nefret bir zaman sonra durgunlaşır mı?

    yazdıklarım yazacak bir şey bulamamak ile alakalı. sonuçta yazma eylemi de içinde toplanan hislerini dışarıdaki insanlara bir nebze, ucundan olsa da tattırmak değil midir? gözlemlediğim şey şu; yazma eylemini sözlük, blog gibi ortamlarda gerçekten yapanlar bir zamanlığına yazacak bir şey bulamamakta fakat bir zaman geçtikten sonra ise sanki hiçbir şey olmamışcasına bir anda ilham perileri dört bir yanını sarıyor, o da yazıyor. nefret ne kadar kendini demoralize edebiliyorsa yazmama eylemi de geçicidir, kendi sonunu içinde saklar. ama yazma eylemi sonunu da içinde saklar. insanlar mı? onların her zaman yazacak bir şeyi vardır.
hesabın var mı? giriş yap