• yaranın içinden çıkamamak. iki yolu var en azından. ilkinde yarayı oluşturan darbe asli bir yerden alınmıştır. vücudun/varlığın tüm güçleri birleşip iyileştiremez; zamanla vücudun diğer yerlerine de sirayet eder ve hücrelerin kendini yenileyemediği bu durumda, yaralı yaşam git gide kendi hücresinin içinde yok olup, yaradan ibaret olmaya dönüşür.

    ikinci durumda ise yara aslında asli bir yerden değildir; ama yaralanabiliyor olduğunuz düşüncesi bile sizi tedhiş eder. yaranın fiziksel etkisinden çok yara üzerine düşünmek yarayı hapse dönüştürür. yarayı kelimelere döktükçe, dillendirdikçe ilk anda belki yaranın acısını hafifleten şey dilden bir kabuk-zırh olarak geçirilir üzerinize. bıçak yarasının geçip de dil yarasının geçmediğine dair başka bir bağlamda söylenmiş sözü asıl burada düşünmek gerekir. yaraya dair dillendirmenin en azından bir türü, deva zırhındaki derttir; çifte şifadır.

    otobüste gazilere yer vermeyi seven bir kişi olarak gazi arkadaşların kulağına şunu fısıldamak istiyorum: "yara(kelm) ile kelimenin dilsel kardeşliği boşuna değildir pek kıymetli kendiyle-harp malulleri. zaman kelimelerimize dönüp onlarla konuşma zamanıdır. zaman, "tek kelime etmeyin siz kelimeler" deme zamanıdır. haydi dağılın.ha-ha"
  • yaraya ait; kalbin etrafına yayılmış hatıraların, yaranın bütününden büyük olduğunda gerçekleşen eylem. insanın yarasını derinleştirip, her yeni olaya ve insana yarasından fal bakması..
  • "depresyona giriş" önsözü
  • yara geçmişe atıflı, öyleyse yaraya hapsolmak biraz da geçmişe takıntılı kalmaktan geçiyor.hüzün çift gerektirmeli bir imleç gibi veyahut; ama uzun çöpse eğer bu, daha uzun olan tarafı geçmişte kalıyor.

    yara deyince, aklıma göz geliyor.hani gözüm gibi bakarım hadisesinden içre.her göz yara alır, an’a şahitlik ettiği için, istemsiz bir suçluluk uygusu en azından.yaranın geldiği yer çok soylu bir yer, göz biliyor, kulak işitiyor bunları.yara yardan geliyor işte, serdense çoktan geçilmiş.yara yardan yara yara geliyor, her yarık bir ihtiyaç diyor bir tanesi.gözünün üstüne çakıyorum yumruğu, onun da gözü yaralanıyor ama onun yarası yar’ından gelmiyor muhakkak..

    “kimse yoktur hiç, mükerrer sayışlar ise arızalı. bu ne kuvvetli bir korkudur ki tek kişiye dair, kendini yaraya hapsetmiştir.bağırmak istemiştir ki,varlık kısıtlı*”.o sıkıntıyı çekmesi gerekir, o yaranın üstüne kapaklanması, bizatihi yara olması hatta, kapandıkça, aslında yara kapatmaktan başka bir yaşamının da olduğunu bilecek.bir yaraya hükmettikçe, başka bir yara açılacak.ama neden? çünkü varlık kısıtlı ..

    her anımız geçmişte kalıyor.o geçmişe dönülmek isteniyor.bir sonraki zaman için sözler veriliyor, sözler tutulmuyor.sözler tutuluyor, tutuluyor da ne oluyor ? yaralar var bedenlerde, hiçbir cerrah iyi edemiyor, lokman hekim geliyor hatta yara azdırıyor, yara sarmak için yar kendi .........

    geliyor
    gelmiyor
    geliyor

    gelmiyor..
  • teorik olarak mutsuz, ama pratikte mutlu olmaktır. yaranın acıtacağı bir gerçektir lakin bile isteye hapsoluyorsan da buna değeceğini düşünerek yapıyorsundur. ya da sanarak. ya da sanmayı arzulayarak. arzuyu sorgulayarak. sorguyu sarmalayarak. sarmalamayı arzulayarak. arzuyu bir daha sorgulayıp, tekrar kocaman sarmalayarak.
  • hiçbir yara ilk günkü gibi açık ve kanar şekilde kal(a)maz. bir yaraya hapsolmak için zamana inat, iyileştirme gücüne karşı koymak gerekir ki bu da ancak kafa ve en çok da kalple olur.
  • kilidi olmayan zindanda eziyet çekmektir.
    iltihap içinde boğulunur sonunda.
    siz yara olursunuz, yara siz olur.
hesabın var mı? giriş yap