• this will destroy'nun pek kısa bir süre önce ortamlara düşen albümü. gayet tabii zorlu ve hummalı bir çalışmanın ardından albümü indirebildim ve an itibariyle bitirdim. this will destroy you üzerine pek fazla lakırdı edilebilecek bir grup değil belki, yaptıkları müzik gayet ortada ve dinleyici kitlesi aşağı yukarı belli. sadece bir adet stüdyo albümü ve birkaç ep ile rüşdünü kanıtlamış bir grup. şu albüme kadar yaptıkları müziğe yakın müzik yaptığını söyleyebileceğim gruplar caspian, explosions in the sky, bir nebze mogwai olurdu. burada post-rock'ın en klasik ve takip edilen sistemi var aslında. enstrümental bir atmosfer yarat, bunu parça boyunca sürdür ve sonunda bombayı patlat. son dalga post-rock gruplarının defaatle düştüğü hata bu oluyor. (tabii bir de elektronik soslu post-rock denklemi var ki, ondan da başka bir zaman bahsedeceğim) post-rock'ı ilerleyen ve sürekli değişen bir tür olarak görmemenin hatasını kendini tekrar ederek ödüyor bir sürü grup. hatta, kendini tekrar etmeden önce bir düzine grubun yıllar önce yaptığı müziği tekrardan yapma gafletine düşüyor. burada sorunsalın mevzu bahis grupların haiz olmadığı bir yaratıcılık olmadığının üstünde durmak istiyorum. sorun daha önceden sınırları çekilmiş, ismi belli bir yolun üzerinde yürümekte ısrar etmek.

    this will destroy you bu yolun üzerinde yürümeyi seçmeyerek kendini a journey down the well'in yakın olduğu bir tarafa çekti. bu bağlamda artık post-rock yerine ambient ve noise'a daha yakın duruyor. aslında burada da üstünde durulması gereken bir nokta var. post-rock'ın ismindeki rock orada boşuna durmuyor. ismin ortaya atılış hikayesini bir kenarda bırakırsak, 90'ların başında işaret ettiği kitle "gitarların üzerine kurulmuş, deneysel müzik yapan" müzik gruplarıydı. 90'ların başından sonrasına doğru değişik hızlarda yayılmaya devam eden post-rock grupları tam olarak gözlenemeyen bir sürede yavaş yavaş gitarları tamamen bıraktılar. amma ve lakin, kendi iç geleneksel çizgilerini takip etmenin verdiği gelenekçilik hissi janr ismini bırakmamalarına neden oldu. buna verebileceğimiz en popüler örnek sanırım 65daysofstatic'in son albümü we were exploding anyway olabilir. bir janrın ekmeğini bu kadar uzun süre yiyebilen bir grup daha göremezsiniz sanıyorum.

    bu kadar teknik bilgiden sonra albümden bahsetmek gerekiyor sanırım. yukarıda bahsettiğim gibi grubun çizgisi bu albümle ziyadesiyle değişmiş görünüyor. sound bağlamında daha derin sulara inmişler ve karanlığın üstüne karanlık ekleyerek katmanlı zifir tadında bir şey koymuşlar ortaya. bu demek değil ki, albüm kötü olmuş. noise'ları ve ambiyans ögelerini kullanmakta bayağı ustalaşmış görünüyorlar ve atmosfer yaratmakta -tim hecker kadar olmasa da (bkz: ravedeath 1972/@firemc) - gayet başarılılar. gitarların kullanıldığını çok nadir hissediyorsunuz albüm boyunca. şahsi kanaatimce, eksikliğini de hissetmedim açıkçası. gitarları -yukarıda bahsettiğim gibi- tamamen bırakmasalar da, kullanımını minimal seviyeye çekmişler ve kullandıkları yerlere de çok güzel serpiştirmişler. minimal davul vuruşları yine kulağımıza yediriliyor ve atmosferi tetikliyor.

    ben albümü gayet beğendim ve bahara gireceğimiz şu günlerde kışın ormanlara baktığımızda gördüğümüz karanlık havayı yaşamak için zehir gibi geliyor. (ilaç olamazdı bu durumda tabii) bu albümü sağda solda post-rock olarak niteleyecektir elbette, ama bu aldatmacaya düşmemek gerekiyor. yüzdelik dilimlerle albümün üstünde durduğu janr dilimlerini belirlesek post-rock bunun çok da büyük bir kısmını kaplamazdı.

    parça listesi;

    1. little smoke
    2. glass realms
    3. communal blood
    4. reprise
    5. killed the lord, left for the new world
    6. osario
    7. black dunes
    8. powdered hand
hesabın var mı? giriş yap