• kısa ve sert içimli bir madde. depremle, karla kıyametle yaşamaya alıştıktan sonra birlikte yaşamaya alışılması gereken kanun maddemiz oluyor. kanun boşluklarının çok faydalı eserler olduğu bilinir ama bu hükümde pek nizami olmayan boşluklar mı var, bana mı öyle boş bakınız veriyor...

    örneğin:
    sosyal sınıf tahrik etmek. (???) peki, hadi kışkırtan kötü adam olmak olsun.

    araştırma sektöründe sosyal sınıf abecesi eflemeye * kadar varmıştı en son. şimdi orta sınıf bir araba ya da b statüsü aile arabası kullanmak en latif c duygularının soförü olmak demektir desek biplenecek miyiz? kışkırtıyor bakın latif c.

    hem (bkz: samsun 216)
  • (1) halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
  • yeri geldiğinde "göte göt dedirtmeyen"* maddedir. orasından burasından çekiştirilerek dünyanın çevresinde 4 tam tur atılabilecek elastik ne idüğü belirsiz tck maddelerinden biridir.
  • halkı kin ve düşmanlığa veya aşağılamaya karşı koruyan güzide kanun maddemiz.
    hukukla pek bir bağlantım olmadığından dolayı bu madde hakkında merak ettiğim bişey var. ben sayın erbakan hocamızın deyimiyle patates dinine inanan bir türkiye cumhuriyeti vatandaşıyım. dinimce kutsal olan patatese karşı yapılan bıçaklı ve kızgın yağlı saldırılar, üstüne üstlük hmmm nefis olmuş diyerek çatır çatır yenmeleri beni aşırı derecede tahrik ediyor, her an benim dinimden olan 50-100 arkadaşımı -facebook üyeliği alıp, patatese inanan 1000000 kişi buraya gelsin tarzı başlık açıp sayıyı katlatma ihtimalim de var- toplayarak bu kışkırtmalara karşı koyabiliriz. peki yasal yollarla mahkemeye müraacat etsek dini değerlerimize saldıran hemen hemen 70 milyon kişiyi bu maddeyi kullanarak soruşturtabilir miyiz. aynı madde azınlık olan bizleri de kucaklar mı.
  • (bkz: #26244189)
  • "halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır"

    kanun maddesindeki nitel ve nicel ayrımcılığa dikiz: '*bir kesimi*nin benimsediği *dini değerler*'.

    iki kişi benimsersek bir kesim sayılabiliyor muyuz? bir kesimleşmeden dini inancımıza hakaret edildiğinde kamu barışını tam randımanlı bozamayacağımızdan okey mi oluyor? ayrıca hakaret gibi muhatabına yönelik alenileşmiş 'olumsuz kanaat'i içeren bir söylemin 'kamu barışını bozmaya elverişli olması' gibi bir gerekçelendirmeye nasıl kapı açılabilir?

    maddeden ben şunu anlıyorum: hakaretin kendisi değil yarattığı ardılı tepkiler kamu barışını bozuyor. yani hakareti kamu barışını bozan şey değil, kamu barışını *bozabilecek* olan süreci *başlatabilecek* şey olarak işleme almak durumundayız (bkz: somut tehlike suçu) (bkz: soyut tehlike suçu). bu durumda bir taraf diğer tarafa hakaret ettiyse, diğer taraf ne yapıyor olmalı ki kamu barışı bozulmuş olsun? karşılıklı hakaret illa şiddete, sistematik ve somut ayrımcılığa evrilmek zorunda olmadığına göre, işin nitelik değiştirmesi gerekmiyor mu?

    nedenselliğin doğası gereği, dini değerlere alenen hakaret edenler değil de, dini değerleri hakarete uğradığı gerekçesi ile muhatap oldukları söyleme denk düşmeyen 'şiddetli eylem' ile tepki veren taraf kamu barışını bozmuş olmuyor mu? kesimler arasındaki hukuk, tıpkı kişiler arasındaki hukukta olduğu gibi, içeriği ne olursa olsun bir söyleme şiddetle yanıt veren tarafı cezalandırmak, kamu barışı için toplumdan tecrit etmek zorunda değil mi? hakaret (ya da, eleştiri) izafi, soyut bir söyleme şiddetle karşılık veren tarafın kabul edilemeyecek zaafını merkeze alan, ''hakarete uğrayan şiddete başvuracaktır/başvurabilir, onu da biz söylem tarafından engelleyelim ki herkes şiddete yatkının, hazımsız ve kontrolsüzün ortalamasına göre yaşamak zorunda kalsın'' gibi bir düzenleyici, caydırıcı önkabul olabilir mi? olursa bedeli nasıl olur?

    tam burada 216'daki kurgusal tuhaflığa dikkat çekmek istiyorum:

    kanun maddesinin başlığındaki suç tanımına bir zum yapalım: 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik *veya* aşağılama''

    tahrik, benim anladığım anlamda şiddet, engelleme nevinden doğrusal fiziksel bir sıkıntı, ya da, doğrudan sonuçlar doğuran sistemik bir ayrımcılık yaratması kesin olan bir eyleme yönelik açık davet ve emir söylemine girmek demek. 'bunları asın kesin, doğrayın, gördüğünüz yerde yüzlerine tükürün, malları-kanları helaldir, komayın' gibi doğrusal yönelim belirten bir söylemi de 'bunlara iş vermeyin, bunlara ev vermeyin, aş vermeyin, yol vermeyin, kız vermeyin, pas vermeyin' tarzı emir kipleriyle değerlendirerek tahrik'ten sayabiliriz.

    aşağılama ise ancak dolayımı, türetilmesi ve 'bunlar aşağılıkmış, demek kiii:...' tarzı rastsal-farazi çıkarımları ile, yani ideolojik etkinliği nispetince tahrik'i ve tahrik'in hedeflediği sonuçları doğurabilecek bir söylem olarak kabul edilmeli. şimdi bir kanun maddesi bu denli ayrıksı iki ayrı nitelikli eylemi *aynı ceza* ile karşılayacak şekilde vazediyorsa, o maddenin gerekçelendirmesine dahi gelmeden kurgusunda ciddi bir sorun olması gerekmiyor mu? tahrik ile aşağılamayı hangi şekil ve şartta, hangi içtihadi önkabul ışığında aynı çatı altında, aynı cezai yaptırım ile nefret suçları ile birlikte cem ediyoruz?

    bu dini değerlere iliştirilmiş önkabul, her şeyden önce 'zaten bu inançlılar böyledir, hakaret duyunca gaza gelir, yakar yıkar, uğraştırırlar.' önkabulü değil midir? e öyleyse bu kanun maddesi alenen halkın herhangi bir dini inanca ait kesimine bile değil tamamına 'sözlü hakarete fiziksel şiddetle yanıt verme ihtimali olan abidikler' yakıştırması yapmıyor mu? resmen ve alanen hakaret etmiyor mu?

    dahası kanun böylesi bir önkabul ve imaya açık tedbir koyup, handiyse şiddete yasal dayanak hazırlayarak olası her türlü 'kamu barışını bozacak karşı eylem'i yarı-meşru kılmıyor mu?

    evelemeden gevelemeden söyleyelim: hakaret dahi olsa, azmettirmeye yönelik olmayan herhangi bir eleştirel, kanaat bildiren söylem'in karşılığı, söylemsel denkliği olan (hakaret, tenkit, kınama, vb.) karşı-söylem'dir; daha fazlası olamaz. eğer söylem'e tahrik gerekçesiyle şiddet içeren eylem yanıtı verme hakkı olduğunu düşünenler varsa, eylemlerini yaptırımlarıyla göze almış sayılırlar; hakarete uğramışlığı eylemlerine hafifletici gerekçe gösteremezler- göstermelerine de kapı aralanmaz. karşılıklı hakaretleşmeden doğan gerilimin çözüm sahası ceza hukuku değil karşılıklı ve grup içi iletişim, dayanışma ve meşru muhalefettir. kamu barışı diye bir şey varsa onun tanımı, kurulumu ve yaşatılması ilk evvela kamunun işidir, onun son dayanağı ve sigortası olan ceza mahkemelerinin ve hukukunun değil. kamunun bu asli sorumluluğunu gasp eden, onu çocuklaştırmak pahasına korumak için yazılmış 216/3 gibi hiç bir kanun maddesi barışı ve iletişimi strateji konusu haline getirerek imkansızlaştıracak mahiyette olamaz.

    ve elbette yazının bu son kısmında adalete ne kadar inandığımı göstermek için adaletin temel ölçütü olan fenerbahçeliliğimi sarı (adaletin rengi) lacivert (sevecenliğin ve benzeri erdemlerin rengi) kaşkolumu öperek göstermek istiyorum. (kaşkolunu çıkarıp sallıyor) 1071, 1453, 1907, 1919, 1923... nusaybinli çocuk, bağdat caddesinde bayrağa selam duran dede. bunların da elbette adalet nosyonuyla bir ilgisi olmalı! (sesini kalınlaştırarak bağırmaya başlıyor), bağımsız yargı ve adaleti sağlamasını umduğum ve bağırarak bitirdiğim her cümlenin sonunda vöööö vööö ederek mevzuyu anladığınızı gösteren kitleler— klan adaletinin tesisi için sizden ümitliyim! (alkış ve tezahürat için es verip, mağrur bir ifadeyle yarım daire çize çize halkı selamlıyor) hitap ettiğim demografiği çaprazlama kesen isimler olan hz. ali, nazım, kısakürek, marx ve fredi merküriden vecizelerle süslediğim bu retoriğin sonunda haklılığıma sizin de ikna olduğunuzu inanıyorum. olmadıysanız ben üstüme düşeni yaptığım için müsterih olacağım; ne yapaydım? hayatım boyunca nirvana fallacylere gömülüp müthiş projeleri hayata geçiremeden sönüp gitse miydim? işte kant okudum, yetmedi, üstüne sikerim kantını demek pahasına adalet için meydanlarda atkı bile salladım! renk metafiziği ve idealizmi yaptım; adaletsizliği hukuki içtihat ve usül çerçevesinde eleştirmekle yetinmedim, klan adaleti için sizlere çağrıda bile bulundum. bir köşede yitip gitseydim daha mı iyiydi? (ağlıyor)
  • otisabi'nin zekasının emeğine sağlık girisinde belirttiği ve vurguladığı yerlere ilaveten, belki de özellikle kanun maddesinin; "fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması hâlinde" kısmında yer alan "elverişli" ifadesinin hakkını layıkıyla vurgulamak, belki bir nebze olsun konunun topyekun garabetini ve öznelliğini yineler kendisinin yazdıklarına ek olarak.
    bir kere "fiilin kamu barışını bozmaya sebep olması hâlinde", "fiilin kamu barışını bozmaya sebebiyet vermesi durumunda" ya da "fiilin kamu barışını bozma ihtimalinin kuvvetli biçimde varlığı ortada olduğunda" gibi bir ifade kullanılmamış dikkat edildiyse. bu örneklerde de fazlasıyla subjektif bir tutum göze çarpıyor belki ama bir olumsuzluğun elverişlilik gibi zahmete dahi lüzum bırakmayacak biçimde kendiliğinden dikkat çekici bir hale gelmesi söz konusu maddenin "aman kavga etmeyin"den ziyade hakim olanı, çoğunluğu ya da resmi ideolojiyle bütünleşik olanı her koşulda ve neye mal olursa olsun korumayı amaçlamaktadır şeklinde yorumlanabilir.
    kaldı ki, dini değerleri aşağılama ediminin subjektif yoruma herhangi bir standarda tabi olmaksızın bu kadar açık olması da sorunun vahim noktalara ulaşmaya müsait mevcut boyutunu ısrarla işaret etmektedir. burada aklın göstediği doğrultuda ilerlediğimizde zarar göreceği varsayılan, savunulmak amacı güdülen ve yöntem olarak da adına dava açılanın aslında toplumsal barış kavramıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığı; doğrudan dini ve "tanrı"yı davacı konumunda addettiği açıktır.
    bu nedenledir ki; bu tür bir kanun maddesinin varlığı demokratik bir cumhuriyetten çok teokratik bir hukuk düzeninin baskın ideolojik altyapıyı oluşturduğunu gösterme yetkinliğine sahiptir.
  • kanun koyucunun, düşünce özgürlüğü ve eleştiri hakkının sınırlarını uygulayıcısına bırakmış göründüğü kanun maddesi.
hesabın var mı? giriş yap