• çocukluğumuzu domine etmiş yazarlardan olan gülten dayıoğlu'nun 35 fantastik kitabından biri olan sunanın serçeleri'nin baş kahramanı suna (hadi ya) çok yaramaz bir çocuktur, bütün gününü mahallede top peşinde koşturup toza bulanarak geçirmektedir, bir kıza yakışmayan davranışlarda bulunduğunu ilk sayfalardan hemen anlarız. sanırım gülten dayıoğlu gözümüze sokarak "sokaklarda oynamak kızlara yakışmamak, evde oturmak, dikiş dikmek" mesajı vermektedir.

    böyle top peşinde koşturduğu günlerden birinde ortalıkta açıkta bırakılmış sönmemiş kireç dolu çukura düşmeyi başarır, ve işte o artık sakat bir insandır, bacakları korkunç derecede yanmış, suna yürüyemez hale gelmiştir. tüm bu sebeplerden dolayı okula gidemeyecek, en az bir seneyi evde yatalak ya da oturak bir konumda geçirecektir.

    neyse ki gülten dayıoğlu suna'ya muhteşem bir, hatta ne bir, tam 12* tane alter ego yaratarak suna'yı her hafta ya da her ay bir serçe ile konuşturur, serçeler boyunlarındaki değişik renkteki ipliklerinden tanınabilmekte (benim favorim yeşil serçe arkadaşım), suna'nın camına gelip ekmek yiyip, hikayeler anlatmaktadırlar. suna bir seneye yakın bir zamanı böyle kuklacılıkla geçirir, neşe dolar, hayatın anlamını keşfeder.

    en nihayetinde suna kendi kendine anlattığı, kuşlar söyledi temalı hikayeleri ile evde geçirdiği zamanda sıkıntıdan ölmemeyi başarır, bize de okunacak, hatta seneler sonra üzerinden referans verilecek bir kitap çıkar. aferin suna, trendi seneler evvelinden belirlemişsin. (kırmızı serçe de fena değildi)
  • sunanin serceleri kitabin sonuna kadar gelenlerin bildigi uzere tam anlamiyla bir "gelin kendimizi kandiralim" hikayesidir. serceden aldigi malumat neticesinde kendine kendi capinda bir hayal dunyasi kurmus sunanin neticede edebi yetenegi artmissa da, annesinin "canim sunacim o kirec kuyusunun izleri sen de hep kalacak, boyle psikopat olmasan, kendini hayale masala vermesen" demesiyle agladigi da aklimizdan cikmamistir. 8 yasinda bir kiz icin normalde bu yasta her acinin derdin ardindan serceleri cagirmanin, kecileri kacirmanin alemi yok.
  • kitabin sonunda anlardik ki tum bunlar sna nin hayal gucuyle olmus seylermis , serceler aslinda konusmuyormus. bana her daim clementine i hatirlatmistir bu gercekustu hikayesiyle. konusan sercelere karsilik ucan kediler , sunanin ve clementine in ikisinin de yuruyemiyor olmasi , genis hayal gucleri...
  • küçükken acayip sevdiğim, geçenlerde tekrar elime alınca "kurallara itaat et", "büyüklerinin sözünden çıkma", "kızsan futbol oynama" gibi tiksindirici mesajlarla dolu olduğunu gördüğüm kitap. misal sucu uluç isimli hikayede öğretmen çalışmak sizi utandırmasın öğüdünü verir, ama der ki erkek çocuklar dışarda şeker, ciklet, su satsın, kızlar ev işlerinde annelerine yardım etsin. sokakta oyun oynamak, kişiliği geliştirmenin bir parçası olarak görülmez, aylaklık etmek olarak sunulur. leylek ile akilopanta hikayesi ise baştan sona gelenek iyidir, büyüklerimizin düzenine karşı gelirsek sonra soyumuz tükenir, düzenimiz bozulur mesajı üzerine kuruludur. ay midem bulandı, çocuğuma okutursam ne olayım.
  • gülten dayıoğlu'nun çocukluğumu hatırlatan kitaplarından biridir. bir başkası da fadiş idi. bu kitaptaki birçok şeyi yıllar içinde unutmuşumdur ama kızların saçlık diye bir şey kullandıklarını unutmadım. bu kitaplar mutlu değildi bir şekilde. beni üzerdi. fadiş de anasız babasızdı, köyde yaşardı. yazarın kendi sitesinde kitap şöyle anlatılmış:
    "yıkılmış bir yuvadan arta kalan fadiş, analı babalı bir yuvası olmadığından , çeşitli köy, kasaba, ve kentlerde akrabalardan oluşan değişik ailelerin yanında yaşamak zorundadır. tek dayanağı annesi cemile'dir ama, baba onu ikide bir kaçırıp annesinden uzaklaştırır. anne, kızının izine düşer onu bulur. ancak geçim için çalışmak zorunda olduğundan, fadiş'i aylık yollamak koşuluyla yakınlarına bırakır. ana kızın yaşamı özlemle sürer.bir türlü bir araya gelemezler."
  • çocukken çok etkilendiğim, çocuğuma okurum diye denk gelip aldığım ancak çocuklar okumasa daha iyi olur diye düşündüğüm gülten dayıoğlu kitabı.
  • şimdi okusam ne anlarım bilmiyorum ama bana çocukken verdiği mesaj hiç de 'kız çocuğu isen evde otur, yaramazlık yapma, uslu ol' filan değildi.. hatta hatırladığım annesinin sıkıcılığına rağmen babası ile aynı kafada, onunla özel bir karşılıklı anlayış kurmuş bir kız çocuğu idi. hatta suna'nın çocuklara has hafif zalimliği ve pervasızlığı yaşadığı acıdan törpülenip olgunluğa ulaşıyordu.. anlayışı artıyordu..'akıllı ol yoksa ceza çekersin' den ziyade 'hayat toz pembe değil hazırlıklı ol, kendi benliğini kaymetmeden daha yüksek anlayışa sahip ol' idi.. geçen senelerde nasıl hatırlayıp neleri kendime göre çevirdim bilmiyorum.. ama şu anda bende bıraktığı budur ve tekrar okuyup bunu mahvetmek istemem..
  • gülten dayıoğlunun romanı. çok etkileyicidir, insanın yüreğine dokunur. basit bir çocuk romanından fazlasıdır. yazarın en sevdiğim eseridir.
  • küçükken okumuştum ,her bir öyküsü çok güzeldi
  • küçükken hiç elimden bırakmazdım. akıcı dili, sarıp sarmalaması ve hayal kurdurma yeteneğiyle okunulası bir eserdir.
hesabın var mı? giriş yap