• pek cok unlu insanin bir donem zorunlu olarak kaldigi, günümüzde ise four seasons oteli olarak ustüne para verip kaldiginiz tarihi mekan.
  • vedat türkali şiiri:

    sabah serinliği gün ağarıyor
    demir taş küf yosun
    sen böyle gecenin ortasında
    olan bitenden habersiz
    uyuyor musun?

    güvercin sesi çocuk sesi tren sesi
    parmaklıklara yakışmayan ne varsa
    duvarlarında

    güneş bütün gün çağıradursun
    elden ne gelir
    yaşamak böyle kanlı akarsa
    maviliğin dibinde böyle gözyaşları
    kirli ağır durgun
    daha bir süre akıp gidecek duvarlarında
  • şu an üzerinde bulunan four seasons oteli eskiden sultanahmet cezaevi imiş. cezaevinin giriş kapısının bulunduğu sokağın adı tevkifhane sokak, mahkumların tahliye edildikleri arka sokağın adı ise kutlugün sokaktır. (muhtemelen tevkif edilip hapse girenlerin tahliye edildiklerinde çıktıkları kutlu ve mutlu gün sebebiyle böyle bir isim konulmuştur. hatta gene muhtemelen şafak kaç yerine "kutlu gün ne zaman?" diye soruluyordur)

    (bkz: sultanahmet kutlugun sokaktaki tarihi saray)
  • kimler volta atmamış ki avlusunda? bir devre damgasını vurmuş aydınlar, şairler, ozanlar, siyasiler…

    nazım hikmet, memleketimden insan manzaraları adlı kitabını sultanahmet cezaevi’nde yazmaya başlamış. mahpusken yani, yani özgürlüğe hasret iken…
    kemal tahir o kadar etkilenmiş ki, esir şehrin mahpusu adlı kitabında sultanahmet cezaevi’ni ayrıntılı şekilde anlatmıştır.
    72. koğuş adlı kitabında sultanahmet cezaevi’ndeki günlerinden bahseden orhan kemal,
    can baba der dururuz hani, can yücel,
    en uzun koşuysa devrim onun en güzel yüz metresini koşan deniz gezmiş,
    ironi ustası aziz nesin,
    necip fazıl kısakürek bu cezaevinde yatarken şiir yazmış bu ceazevine
    çirkin kral yılmaz güney,
    bir döneme damgasını vurmuş daha onlarcası…

    sırf bu nedenden ötürü bile korunmalıydı sultanahmet cezaevi, müze olmalıydı belki de...

    korunmadı ve şu an four seasons oteli'ne dönüştürülmüş durumda. biz hala unesco filan diyoruz, dünya mirası filan diyoruz ve sonra oturup şaşırıyoruz haliyle. muhafazakar toplumlar, muhafaza ederdi zira. bizim toplum camiler dışında hiçbir şeyi muhafaza etmiyor işte, ki camileri de muhafaza edememiş tam manasıyla!
  • 1921 yılında yakup kadri ve falih rıfkı beyler'in kaldıkları cezaevidir. yakup kadri bir süre sonra serbest bırakılırken halkın huzurunu bozmak suçundan idam ile yargılanan falih rıfkı'nın esareti 88 gün sürmüştür.
  • eski adı dersaadet cinayet tevkifhanesi olan yer.

    istanbul ansiklopedisinin 1965 yılında yayımlanan 7. cildinin 3530’uncu sayfasında cumhuriyet döneminde istanbul’da bulunan 7 cezaevini “sultanahmet,
    toptaşı, paşakapısı, imralı, şile, çatalca, silivri” olarak saydıktan sonra sultanahmet cezaevi için şunları yazıyor:

    “1917 yılında tevkifhane olarak inşa edilmiştir. halen aynı maksat için kullanılmaktadır. istiap haddi 1.000’dir. binada ayrıca müstakil 40 kişilik çocuk, 65 kişilik kadın kı-sımlarıyla 50 yataklı bir hastanesi mevcuttur.
    tamamen sistem kommün üzerine yapılmış olan bu cezaevi bugünkü infaz hukuku ve telakkilerine göre önemini kaybetmiş durumdadır. bunun içindir ki 1956 yılında modern infaz tekniğine uygun olarak topkapı maltepesi sağmalcılar köyü mevkiinde inşaatına başlanılan bölge cezaevinin ikmaline çalışılmaktadır.
    umumiyetle mevcudu, mevkufları teşkiln ettiği için işyurdu faaliyeti kantin, tabldot ve kahveocağı ile adliye sarayı’ndaki lokantaya inhisar etmektedir. işyurdunun senelik ciro miktarı 2.500.000 lira civarındadır.
    kadrosu: 1 müdür, 2 tabib, 1 eczacı, 1 hesap memuru, 2 memur, 7 kâtip, 1 hastahane
    memuru, 20 baş gardiyan, 15 gardiyan, 2 şoför, 2 hastabakıcı, 1 hademe, 2 çamaşırcı, 2 aşçı; ceman 54 kişi.
    bu cezaevinde sırası ile şu zatlar müdürlük yapmışlardır: hüsnü konukçu, sadık acar,
    ali rıza ocakçı, reşad ünsür, rahmet kızildağ, reşad ünsür, saadettin göre, hüsnü konukçu.”
  • burası sanılanın aksine cezaevi olarak değil, tevkifhane olarak tasarlanıyor ve inşa ediliyor. ilk adı da zaten dersaadet cinayet tevkifhanesi. 1. ulusal mimarlık akımı'nın temel özelliklerini taşıyan yapı sonradan cezaevi misyonu taşıyor. bayrampaşa cezaevi açıldıktan sonra burası artık kullanılmıyor; ancak 12 eylül sonrasında yoğunluk nedeniyle 6 yıl tekrar cezaevi misyonuna alınıyor.

    burası tabii birçok saygın edebiyatçı, gazeteci ve entelektüelin cezaevi aynı zamanda ve lüks cezaevi olarak da biliniyor. boğaz manzaralı odaları var, yemekler dışarıdan servis ediliyor.

    90'lı yılların ortalarında four seasons tarafından 49 yıllığına otel ruhsatı ile kiralanıyor ve bence çok iyi bir restorasyon geçiriyor. ıstanbul'un da en güzel otellerinden biri haline geliyor. terasında bir şeyler içmek büyük keyif, deneyiniz. ayasofya ve marmara denizi arasında harika bir perspektife sahip.

    burada yatan en önemli isimlerden biri olan nazım hikmet ran'ın, yine burada yazdığı bir şiiri hatırlatmakta fayda var.

    ne güzel şey hatırlamak seni:
    ölüm ve zafer haberleri içinden,
    hapiste
    ve yaşım kırkı geçmiş iken...

    ne güzel şey hatırlamak seni:
    bir mavi kumaşın üstünde unutulmuş olan elin
    ve saçlarında
    vakur yumuşaklığı canımın içi istanbul toprağının...
    içimde ikinci bir insan gibidir
    seni sevmek saadeti...
    parmakların ucunda kalan kokusu sarduya yaprağının,
    güneşli bir rahatlık
    ve etin daveti:
    kıpkızıl çizgilerle bölünmüş
    sıcak koyu bir karanlık...

    ne güzel şey hatırlamak seni,
    yazamak sana dair,
    hapiste sırt üstü yatıp seni düşünmek:
    filanca gün, falanca yerde söylediğin söz,
    kendisi değil
    edasındaki dünya...

    ne güzel şey hatırlamak seni.
    sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
    bir çekmece
    bir yüzük,
    ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
    ve hemen
    fırlayarak yerimden
    penceremde demirlere yapışarak
    hürriyetin sütbeyaz maviliğine
    sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

    ne güzel şey hatırlamak seni:
    ölüm ve zafer haberleri içinde,
    hapiste
    ve yaşım kırkı geçmiş iken...
hesabın var mı? giriş yap