• tam hali şöyledir: "silentium, stultorum virtus. itaque recte ille silenti: 'si prudens es stultus es, si stultus prudens.'"

    tam olmayan yani başlıktaki halinin türkçesi "sessizlik aptalların erdemidir" olup, yukarıda yazmış olduğum tam halinin türkçesi ise şöyledir: "sessizlik, aptalların erdemidir. bu yüzden sessiz birine şu rahatlıkla söylenebilir: 'eğer akıllıysan aptalsın; aptalsan akıllısın.'"

    [şuradan da okunuşu dinlenebilir:http://64.233.183.104/…&cd=9&gl=tr&client=firefox-a]

    francis bacon'ın de augmentis scientiarum (1623) adlı eserinin vi. kitabında yer alan "exempla antithetorum" yani "antitezlere örnekler" bölümünde 31. loquacitas'ta (konuşkanlık) geçer. (teyit et: http://books.google.com/…1asm_jlii6tqpswzi-dq&hl=tr)

    şimdi gelelim benim düşünceme, efendim ben bu sözü üstadın gençliğinden beri derlemekle meşgul olduğu karşıtezler içinde konuşkanlığı en savunduğu nokta olarak görüyorum. bu sözle aptallığa yakıştırılan sessizliğin aslında iyi bir erdem olduğuna dair bize aşılanan genel kanıya daha iyi oturuyor, daha çok yakışıyor gibi durmasının sebebi sanırım bizim "konuşkanlık" boyutunda söyleyecek çok şeyimizin olmaması ve bunu genele yayarak herkesi aynı fabrikanın tek tip ürünü varsayabilmek böylelikle aptallığımızı örtebilme niyetimiz. "söz gümüşse, sukut altındır" sözünü düşünüyorum mesela. neden ki? neden altını eylemsizliğe, değeri daha düşük olan gümüşü de cüretkarlığa yakıştırmak zorundayız? burada konuşkanlığı cüretkarlık olarak görmemin sebebi, aslında bir güven meselesiyle karşı karşıya olmamızdır. söz konusu eserin aynı yerinde bulunan bir başka söz de "silentium stultorum virtus" sözünü daha iyi açımlıyor bu cüretkarlık kapsamında, buyrun:

    "qui silet, aut alios habet pro suspectis aut suspectus est ipse sibi."

    yani türkçesiyle

    "sessiz olan kişi; sadece başkalarının değil, kendisinin güven ihtiyacına da ihanet eder."

    bir nevi kendini ve başkalarını güvende tutacak olan savunmadan mahrumluğu tercih edişi ihanet olarak görmeyeceğiz de besleyecek miyiz? adam en naif haliyle bunu "aptallık" olarak görmüş, zira xvii. yy.'a çakılı değildi kafası. kafasında aristoteles'in metoduyla yani salt uslamlamayla hiçbir problemin çözülemeyeceğine dair düşünce vardı. ve yeni neslin alimlerine en büyük öğüdü de "usavurmanın ardından deney gelmiyorsa, o doğa / hakikat araştırmasından hiçbir hayır gelmez" idi. peki sonuç ne oldu? evet xvii.yy.'ın evvelinde din alimi, büyücü roger bacon'ın çizmiş olduğu genel doğa araştırması hattında seyreden francis bacon'ı izleyen alimlerle ve özellikle de david hume'la birlikte yeni bir felsefe-bilim geleneği oluşmuş oldu: usavurma + deney. peki bu yeni sistemde "susma"nın erdemi kime aittir? eyleme geçmemiş olan insana, yani aptala. işte muhakeme yetimin en nihayetinde vardığı yer: sorgu yeteneğini yitirmiş olan = homo insipiens = sessizlik içinde olan. şimdi diyeceksiniz ki: "hani güven meselesi vardı?" cevabım şudur: "insanın bilgiye duyduğu ihtiyaç, aslında doğa karşısındaki çırılçıplaklığından ötürü kendini güvende hissetmek istemesidir." bunun için alman profesör arnold gehlen'in "insanı hayvandan ayıran niteliği nedir?" bahsinde dile getirmiş olduğu "çevreye uyum sağlayamamak" sebebine göz atmanız gerek. bir entirimde bahsetmiştim bundan ama hangisinde hatırlamıyorum, hatırlarsam eklerim.

    tabi burada dile getirmeye çalıştığım eyleme geçmeye dair öğüdün ucu başka yerlere dokunmaktadır. yöneticilerin (kralların) ülkenin iç dinamiklerini gözetmede yapması gerekenler; tüm dünyayı geçerli bir savaş nedenine alıştırmada, inandırmada altına imza atacakları kurnazlıklar vs. bir ülkenin gelirinin kaynağının başka ülkede bulunduğu düşüncesinden hareketle hareketsiz kalmayıp, eyleme geçilmesi yani en açık tarifiyle "sömürgeciliğin" gerektiğini de aynı kafa öneriyordu, bu şu demek oluyor: macchiavelli'den bacon'a, ondan hume'a öyle bilinçli bir sömürü düzeninde hegemonya insanın / devletin eline geçiyor ki, egemenliğini yitiren kilise doğal olarak kullanılmış bir mendil gibi bir tarafa fırlatılıyor. yaşasın yeni sömürgen: saldırgan, savunmasında bile vurmayı, yıkmayı, parçalamayı kendine düstur edinen devlet! sonra gelin "faiz haramdır" (bir nevi "sükut altındır") diyerek bu yeni zihniyetin karşısında durmaya çalışın bakalım. başaramazsınız efendim, başarılamamıştır da. (teoman duralı hocam "islam dünyası neden geri kaldı?" problemine eğilirken bu hususun altını çizmiştir. teyit edebilirsiniz: http://www.dailymotion.com/…ormance-skele-sanc_news)

    mevzunun devamını homo insipiens'ten okuyun.
hesabın var mı? giriş yap