• karsidakiyle iliskilerde icten ve durust olmaktir. aciklik ve netliktir.
  • en basit tanımı, maddenin elektromanyetik ışınımı geçirgenliğidir.

    ezberi biraz bozalım: diğer fizik olayları gibi felsefi yönü vardır saydamlığın.
    bildiğimiz anlamda "yaşam"ı, başka bir deyişle, biyosferdeki yüksek yaşam formlarının ve "kültür"lerin çoğunun varoluşunu doğrudan etkiler.

    saydamlık olmadan göz gibi bir organın evrimleşmesi mümkün olamazdı örneğin. etrafınızda yer alan nesnelere bu pencereden bakın: havanın , suyun, camın, korneanızın saydam olmadığını düşünün biraz. medeniyetin bir anda çöktüğünü göreceksiniz. açalım:

    fındık kıracağından uzay gemisine kadar, insanın icat ettiği bütün cihazlar, organlarının ve duyularının uzantısıdır. tekerlek ve uzay mekiğinin ortak atası, yani “gösterge”si insan ayağıdır. vinç’in göstergesi insan elidir. sonar ve bütün akustik cihazların atası insan kulağıdır ve elektron mikroskobu ile hubble teleskobunun ortak atası insan gözüdür.

    insan ve biyosferdeki diğer yüksek yapılı canlıların algı organları, bu atmosferdeki şartlara göre evrimleşmiştir. astronotlar, dünya dışında “görebilmek” için dünya atmosferinden bir parçayı da birlikte götürmek zorundadırlar: başlığın içindeki hava olmadan göz göremez.

    şimdi, elektriğin kesildiği gibi, saydamlığın bir anda ortadan kalktığını varsayalım. araçların içinde hareket halinde olan milyonlarca insan muhtemelen ilk birkaç saniye içinde yok olacaktır. ikinci büyük dalga, kokpitleri kör bir mağaraya dönüşen binlerce uçağın taş gibi düşmesi ve her biri mezara dönüşen kapalı mekanlardaki kaos nedeniyle yaşanacaktır. bilgiye erişimin yanısıra, basit fotosel hücresinin çalışmaması dahi felakete yol açacaktır.

    en önemlisi, atmosfer geçirgenliğini yitireceği için, biyosferdeki bildiğimiz yaşam büyük ölçüde sona erecektir. bu kıyametten sonra hayatta kalabilen, bütün kaynakları çökmüş küçük bir azınlığın durumu idrak edip yeni şartlara uyum sağlaması teorik olarak mümkündür ancak bu da bildiğimiz insandan tamamen farklı yeni bir medeniyetin başlangıcı olacaktır.

    atmosferi ve suyu bir kenara bırakalım, yalnızca camın saydamlığını yitirdiğini varsayalım ve yazıyı baştan okuyalım.
  • saydamlık, psikolojik danışmanın ruh halidir. psikolojik danışmanın danışana yalnızca terapistin rolü bağlamında değil, tam bir insan olarak tepki vermesi anlamına gelir. samimi, saydam insan, kendisini evdeymiş gibi rahat hisseden ve dolayısıyla tüm etkileşimlerinde kendi olma mevzusunda rahat davranan birey olarak nitelenir. danışanlara yardımcı olan davranışlar söz mevzusu olduğunda uyumlu, organik, kendini savunmadan, deneyime açık, istikrarlı ve rahat bir şekilde davranmayı kapsar. kısacası hileler, kurgular, roller veya gizli saklı mesajlar olmaksızın yalnız ve bir tek kendiniz olmak demektir.
  • çok ilginç bir hal.
    daha doğrusu öyleymiş, ben yeni öğrendim.
    dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım. hem yanlış varsa da birisi doğrusunu yazar daha iyi öğreniriz.

    maddenin ışık geçirgenliği. evet, bu kısım çok basit.
    peki bazı maddeler ışığı geçirirken bazıları neden geçirmiyor?

    bildiğimiz gibi maddenin en küçük yapı taşı atom ve atomun da %99'u boşluk.
    atom gözümüzde canlansın diye bir stadyum düşünelim. bu stadyumun ortasında nohut büyüklüğünde bir tanecik olsun. işte bu nohut, atomun çekirdeği. elektronların her biri ise tribündeki kum tanesi büyüklüğünde. mesela oksijen atomu şükrü saracoğlu stadında ortada duran bir nohut ve tribünlerde 8 kum tanesi. aynı şeyi demir için düşündüğümüzde 26 kum tanesi var diyebiliriz. bu arada bu kum tanelerinin kesin yerleri belirli olmasa da her birinin kaçıncı sırada döndüğü belli. olmaları gereken sıra içerisinde sürekli koltuk değiştiriyor lavuklar.

    ışık dediğimiz şey ise foton denen enerji parçacıkları. bunlar hareket etmediklerinde bir kütleleri bile yok. hareketliyken anlam kazanıyor bu godikler.
    fotonlar, bir maddenin arka tarafına geçebiliyorlarsa o madde saydam bir madde oluyor.

    gelelim zurnanın zart dediği yere:
    ışığın o maddenin arkasına geçememesi, fotonun bu kum tanelerine çarpıp onların tribündeki sırasını değiştirince enerjisini orada bırakmış olmasından kaynaklanıyor. böylelikle yoluna devam edemiyor ve o madde saydam denemiyor.

    foton denen lavuk koskoca tribündeki kum tanesine mi çarpıyor?
    evet, galiba tam olarak öyle. foton bir kum tanesine çarpıyor ve onun sırasını değiştiriyor. bu durumda ışık maddenin arkasına geçememiş oluyor.

    -bu arada fotonun yolu üzerinde aslında bir sürü stadyum olduğunu unutmayalım.-

    saydam maddelerde fotonlar elektronlara çarpmıyor mu?
    çarpıyor. ama o maddelerde elektronların seviyeleri, yani tribündeki sıraları o kadar kesin ki foton arkadaşın enerjisi bu sırayı değiştirmeye yetmiyor. bu durumda foton yoldaş yoluna devam ediyor madde ise saydam madde olmuş oluyor.

    mesela cam, gözün görebildiği beyaz ışığı geçiriyor ama göremediğimiz uv ışınların büyük kısmını yansıtıyor. çünkü uv ışınlarını taşıyan fotonlar tribündeki kum tanelerinin sıralarını değiştirebilecek kadar güçlü.

    of neyse yine çok uzun oldu. ışığın dalga boyudur, enerjisidir vs. giremedim bile ama sonuçta saydamlık ilginç bir şey, en azından bence öyle.
  • beni göremezsen görecek bir şey de kalmaz.
hesabın var mı? giriş yap