• eski bi osmanlı geleneğini canlandırma kisvesi altında ramazan aylarında sahtekar belediye başkanlarının sırf gösteriş ve göz boyama uğruna ilçenin göbeğine diktirdiği, önlerinde kuyruklar izdihamlar oluşturduğu, zaten tembelliğe alışmış insanımızı iyice dilenciliğe alıştırdıkları gereksiz olduğuna inandığım mekan.
    bir de bunu iyice medyatikleştirebilmek için ünlü sanatçılardan para kopartıp televolelerde "serdar ortaç dün bilmem nerede verdiği iftarda bilmem kaç bin kişiyi doyurdu" şeklinde reklamını da yapmaktan çekinmezler. belediyeden bu aralar ihale almak isterseniz de en az 1 iftarın masrafını karşılamanız beklenir. hayır hasenattan ziyade reklam amacı gütmektedir kanımca

    halbuki ibadetin, iyiliğin gizli yapılanı makbuldür. madem birilerine yardım etmek istiyosun gidersin bi gecekondu mahallesinin muhtarlığına belirletirsin ihtiyaç sahiplerini, araya bi elçi koyarak ismini de vermeden gönderirsin yardımını. bu kadar basit. ne alan taraf rencide olur ne de veren taraf reklam yapmış olur.
  • bir kaç gün içinde ekranlarda boy boy göreceğimiz hadise.
  • keske herkesin imkanı iyi olsa da bu cadırlarda yemek yemese. ama evi olmayanlar, işyerinden zamanında cıkamayanlar, sokak cocukları, ögrenciler, fakirler için cok iyi bir hizmet. ayrıca bu çadırlarda, her akşam kültürel programlar düzenlenir. hacivat-karagöz ve mehter gösterileri, tasavvuf, halk ve sanat müziği konserleri, film gösterimleri, tiyatro oyunları, yarışmalar ve ortaoyunları bu etkinliklerin arasındadır.

    (bkz: at gozlugu)
  • ramazanda, açlıktan ne yapacağını şaşırmış bünyenin olur olmaz yerde testosteron salgılamasıyla oluşan ereksiyon durumu.
    (bkz: ne kadar ayıp)
  • bir avuç imaj manyağı televole'ye çıkmak için yapıyor diye misyonu değişmiş sayılamayacak hadisedir.
    hem ibadet, hem gelenek özelliğini bir arada barındırır. ayrıca rehabilitasyon kaygısı da güder.
    maddi sıkıntılardan kaynaklanan yoğun çökkünlük durumundan bir nebze uzaklaştırabilmesi yeterli sayılır bence. ayrıca telvole derdine ot derdine bok derdine de olsa, yapılmış olması gayet güzeldir bence.
    kim nasıl istiyorsa, nasıl kendine uygun görüyorsa o şekilde yardım eder.
    bu yapılanları populizm veya benzeri kalıplara sokanlar lady di'nin yaptıklarını bir gün överlerse(buradan çoook eski bir arkadaşıma selam da söylemiş oldum) kafa göz demeden dalmak ya da koşa koşa uzaklaşmak gerekir.
    'ben onlar gibi düşünmüyorsam, onların yaptığı her şey yanlıştır' mentalitesinin rasyonel bir yanı olamaz.
    pragmatik yaklaşımla baktığımızda bile olumlu bir davranıştır üstelik bu çadırlarda yapılanlar.
    daha iyi bir yol bulan varsa(gizli yapılan yardımları, ya da bağışları bununla karıştırmayalım, bu bir davettir, hani şu yüzyıllar öncesinden kalan, kiminin sünnet kiminin adet kabul ettiği davet, sadece davet edilen sayısı fazladır, iftara beşbin kişi davet etmek de abes değildir), varsın öyle yapsın hayrını görsün.
    uzadıkça boka sardığının farkındayım yazının, aynı noktada da dönüp duruyorum...
    bitireyim bari.
  • özellikle büyük kentlerde belediyelerin ve isadamlarinin fakir vatandasa iftarda yemek verdigi büyük as evleri.. sadece ramazanda degil de 365 gün olsa keske.. müslüman olmasa da, aç insan açtir..
  • seneye homeless sözlük yazarlarının "sosyogurduk * burdan buyrun zirvesi" şeklinde tadına bakacakları yemekleri ağırlayan çadırlar. oturmalı kalkmalı ve aile salonu namevcut şimdilik.
  • ramazan ayı süresince çeşitli semtlerde belediye tarafından kurulan çadır.iftar vaktinde ücretsiz oruç açma imkanı sağlar.
    zaman aksam ezanini vurduğunda, taksim bölgemizdeki çadırda ise:
    şarapçılar
    tinerciler
    rock'çılar
    çiçekçiler
    olmak üzere her çeşit kesime hitab eden gruplar esliginde, keyifli sohbetler sürdürebileceğiniz insan öbekleri ile bir self servis belediye hizmeti alanıdır.
  • (bkz: iftar vapuru)
  • dini bütün, halkıyla bütünleşmiş belediye başkanlarımız, devlet "büyük"lerimiz bu çadırlarda iftar açıyorlar. güzel, çok ince bir davranış. sanırsam zavallı avam tabakayı onlarla aynı sofraya oturarak şereflendirmiş oluyorlar; hepimiz minnettarız. peki bu ulvi şahısların orada tükettikleri bu iftar yemeği, bir öğünlük dahi olsa, buna gerçekten ihtiyacı olan bir fukaranın hakkından eksilmiş olmuyor mu? yok eğer muazzam büyüklerimiz fukaranın hakkını yememek için kendi kumanyalarını, salçalı biftek ve şalgam sularını evden getiriyorlarsa, bu adamlara kimse sormuyor mu bu ne perhiz bu ne lahana turşusu deye?

    ramazan çadırları yüzünden aklı karışan bir tek ben miyim, merak ediyorum...
hesabın var mı? giriş yap