• 5 yasinda kor olan, 10 yasinda yatakta sigara icerken evi yakan [kedi ve anne yanginda olurler], daha sonra anlatici olan kardesle beraber, babasi tarafindan teyze, hala herkimse iste onun yanina yollanan, 13 yasinda sarhosken bahcede dusup kafasini kiran [gozleri gormeye baslamistir bu kazada], 15 yasinda gym hocasiyla yasamaya baslayan, 20 yasinda sevgilisi olacak mal tarafinda dovulen ve sag tarafini kontrol edememeye baslayan [eglence olsun diye sag elinin uzerinde sigara sondurup koluna igne batiran], 32 yasinda olen bir kardesin hikayesi. ucuz bir kefenle gomulup solucanlara yem olmak istemistir. her ne kadar o bu fikirden hoslandigini soylese de anlatici ve haliyle biz onun kediye ve annesine olanlar yuzunden yakilmak istemedigini biliriz. huzunlu bir cenazesi olur, kardes, teyze, rahip, mezarci.
    tindersticks'in ikinci albumunde sarki olarak dinlenebilir..
  • (bkz: kiz kardesler)
  • vokallerine drugstore'dan isabel monteiro'nun eşlik ettiği başına gelmedik felaket kalmayan bir kızın öyküsünün anlatıldığı şahsına munhasır tindersticks şarkı-mı-desem-ne-desem'i...hikaye anlatan şarkılar akımından...yani süper.

    do you remember my sister? how many mistakes did she make with those never blinking eyes? i couldn't work it out. i swear she could read your mind, your life, the depths of your soul at one glance. maybe she was stripping herself away, saying

    here i am, this is me
    i am yours and everything about me, everything you see...
    if only you look hard enough

    i never could.

    our life was a pillow-fight. we'd stand there on the quilt, our hands clenched ready. her with her milky teeth, so late for her age, and a stanley knife in her hand. she sliced the tyres on my bike and i couldn't forgive her.

    she went blind at the age of five. we'd stand at the bedroom window and she'd get me to tell her what i saw. i'd describe the houses opposite, the little patch of grass next to the path, the gate with its rotten hinges forever wedged open that dad was always going to fix. she'd stand there quiet for a moment. i thought she was trying to develop the images in her own head. then she'd say:

    i can see little twinkly stars,
    like christmas tree lights in faraway windows.
    rings of brightly coloured rocks
    floating around orange and mustard planets.
    i can see huge tiger striped fishes
    chasing tiny blue and yellow dashes,
    all tails and fins and bubbles.

    i'd look at the grey house opposite, and close the curtains.

    she burned down the house when she was ten. i was away camping with the scouts. the fireman said she'd been smoking in bed - the old story, i thought. the cat and our mum died in the flames, so dad took us to stay with our aunt in the country. he went back to london to find us a new house. we never saw him again.

    on her thirteenth birthday she fell down the well in our aunt's garden and broke her head. she'd been drinking heavily. on her recovery her sight returned, a fluke of nature everyone said. that's when she said she'd never blink again. i would tell her when she started at me, with her eyes wide and watery, that they reminded me of the well she fell into. she liked this, it made her laugh.

    she moved in with a gym teacher when she was fifteen, all muscles he was. he lost his job when it all came out, and couldn't get another one. not in that kind of small town. everybody knew everyone else's business. my sister would hold her head high, though. she said she was in love. they were together for five years until one day he lost his temper. he hit over the back of the neck with his bullworker. she lost the use of the right side of her body. he got three years and was out in fifteen months. we saw him a while later, he was coaching a non-league football team in a cornwall seaside town. i don't think he recognized her. my sister had put on a lot of weight from being in a chair all the time. she'd get me to stick pins and stub out cigarettes in her right hand. she'd laugh like mad because it didn't hurt. her left hand was pretty good though. we'd have arm wrestling matches, i'd have to use both arms and she'd still beat me.

    we buried her when she was 32. me and my aunt, the vicar, and the man who dug the hole. she said she didn't want to be cremated and wanted a cheap coffin so the worms could get to her quickly. she said she liked the idea of it, though i thought it was because of what happened to the cat, and our mum.
  • en güzel tindersticks şarkılarından biri. şarkı sözünden çok sinopsisi andırır; iyi bir kısa film çıkar aslında bundan. sözlerini de çevireyim tam olsun:

    "kızkardeşim"

    kızkardeşimi hatırlıyor musun? ne de çok hatalar yapmıştır o hiç kırpmadığı gözleriyle? çıkaramadım. tek bir bakışı ile aklını, hayatını, ruhunun derinliklerini okuyabilirdi sana, yemin ederim. belki de demek istiyordu ki:
    "buradayım, bu benim. seninim, hakkımdaki her şey gördüklerindir.
    eğer yeterince bakabilseydin, asla yapamazdım bunu."

    hayatımız bir yastık savaşıydı. ellerimizi sıkıca kavuşturup yorganın altına uzanırdık. dişleri bembeyazdı, elinde de bir stanley bıçağı tutardı. bisikletimin lastiğini kesti ve onu asla affedemedim.

    beş yaşında kör oldu. yatak odasının penceresinin önünde dururduk; bana gördüklerimi anlattırırdı. karşıdaki evleri anlatırdım, yolun yanındaki küçük, renkli çimenlikten bahsederdim. bahçe kapısının menteşeleri her zaman kirliydi ve ses çıkarırdı; güya babam hep tamir edecekti bunu. kızkardeşim bir süre sessizce dururdu ben bunları anlatırken. kafasındaki görüntüleri birleştirmeye çalıştığını düşünürdüm. ve derdi ki:
    "parıldayan küçük yıldızlar görüyorum, uzak pencerelerdeki noel ağacı ışıkları gibiler. portakal ve hardal renkli gezegenlerin etrafında havada süzülen parlak renkli kayaların seslerini duyuyorum. büyük kaplan desenli balıklar görüyorum, mavi ve sarı çizgilerin peşinden gidiyorlar; kuyruklar, yüzgeçler ve kabarcıklar."
    karşıdaki gri eve bakar ve perdeyi kapatırdım.

    on yaşındayken evi yaktı, o sırada izci kampındaydım ben.
    itfaiyeci, yatakta sigara içildiğini söylemişti. (klasik hikaye, diye düşünmüştüm)
    kedi ve annem yanarak öldüler.
    babam da bir süre teyzemle kalmamız için bizi kasabaya götürdü,
    yeni bir ev bakmak için londra'ya döndü.
    onu bir daha hiç görmedik.

    onüçüncü yaşgününde teyzemizin bahçesindeki su kuyusuna düştü ve kafasını kırdı.
    çok fena içiyordu.
    iyileştiğinde gözü de açılmış, tekrar görmeye başlamıştı. tanrının hikmeti dedi herkes.
    işte o günlerde, bir daha asla gözünü kırpmayacağını söyledi.
    gözlerimin içine baktığında ona derdim ki,
    "o kocaman, sulu gözlerin, düştüğün su kuyusunu hatırlatıyor bana."
    bundan hoşlanırdı, gülerdi.

    onbeşindeyken bir beden eğitimi hocasına kaçtı. (sadece kastan ibaret bir adamdı)
    olay duyulunca adam işini kaybetti ve yeni bir iş de bulamadı.
    böyle küçük bir kasabada değil: herkes birbirini tanırdı.
    kızkardeşim başını dik tuttu ama, aşık olduğunu söylüyordu.
    beş yıl birlikte oldular, bir gün adam hakimiyetini kaybedinceye dek:
    boynuna çelik bir aletle vurmuş;
    kızkardeşim vücudunun sağ tarafının kontrolünü kaybetmişti artık.
    adam üç yıl yedi ve onbeş ay sonra serbest bırakıldı, bir süre sonra gördük adamı.
    bir kasabanın amatör futbol takımını çalıştırmaktaydı.
    kızkardeşimi tanımadı sanırım;
    hep oturmaktan, bayağı bir kilo almıştı.
    sağ eline topluiğne batırmamı, sağ elinde izmarit söndürmemi isterdi.
    deli gibi gülerdi çünkü hiçbir şey hissetmezdi.
    sol eli çok iyiydi ama.
    bilek güreşi yapardık;
    ben iki elimi de kullanmama rağmen beni zorlanmadan yenerdi.

    otuzikisinde gömdük onu;
    ben, teyzem, papaz ve mezarı kazan adam.
    yakılmak istemediğini söylemişti ve ucuz bir tabutla gömülmeliydi,
    böylece solucanlar bedenine çabucak ulaşabilirdi.
    bu fikirden hoşlandığını söylemişti
    ama ben bunun kediye ve annemize olanlardan ötürü olduğunu düşünmüştüm.
  • stuart staples tarafından söylenmese içerik nedeniyle sonuna kadar tatlı tatlı dinlenmesi epeyce zor olan tindersticks hikayesi, şiiri, şarkısı.
  • soğuk, ensemden omuzlarıma doğru süzülürken, bir de noel ışıkları ile süslenmişse etraf, ışıltılı baloncuklar uçuşmaya başlıyor her tarafta. sonra zihnimde ister istemez bu şarkı çalmaya başlıyor... yüzümde kocaman bir gülümseme, burnum üşümüş.
hesabın var mı? giriş yap