• yunanca da siyah
  • cagdas yunanca'da siyah, kara; zenci; karanlik; zavalli anlamlarina gelen "mauros" sifatinin nötr bir kelimeyle tamlama olustururken cekimlenmis hali.
  • mısır lirası.
  • nihayetinde sözlükte de yazar olup varolan kanatlarına bir çift daha eklemiş bir, bir.. bir... şüşer de olsa burada, benim içi tüm tanımların ötesinde en gerçek dost, konu ben olduğumda on ayı gücünde olacak bir abi*, ayağıma sandalyeyle beraber oturduğunda benimle beraber “ayagiiimaa düştii sandalye oyyy” diye ağıt yakabilen küçük kardeş, sihirli kalemiyle yazdığı hikayelerle insanı elinden tutup masal masal, hikaye hikaye gezdiren bir masalcı ve sürpriz yapıcam derken trenle yarım gün yol teptikten sonra taşı üst komşunun penceresine atıp seher vakti camını kıran yeteneksiz bir uyandırma servisi.

    mavro: uyan!
    magicflute: zzz..
    mav: bak yumurta yaptım ama?
    mag: ..
    mav: yumurtayı mantarlı yaptım ama?
    mag: ..
    mav: aaa deprem oluyo eyvaah
    *haldur huldur*
    mag: hrrr..
    mav: dur ben seni götüreyim en iyisi

    der ve kucağındaki insanın(edit: benim lan o, bir an kendime yabancılaşmışım, hayırdır inşallah) kafasını kapıya çarptıktan sonra koridorda yere düşürür. ve ben yine bu adama kızamam. işte öyle bir şey.

    (bkz: ilk entryn ben olayım dedim)
  • - alo abi napıyosun?
    - balık temizliyorum
    - aa sen alaskada mısın?
    - sen şerefsiz misin?
    - doğum günün kut... (dııt dıt dıt)
    - alo?
    - canım doğum.. (dııt dıt)

    bi kutlayamadım anasını satayım. aha böyle o kontörleri biten aryaların türksellerin uyduları kadar sevdiğim "biarkdaş". bi gün hikayem mutlu sonla biterse gökten kafasına üç kilo elma düşecek adam, peygamber sabrının üst seviyesine izmir'de bilhassa vapur iskelesi dolaylarında verilen ad, bağdat caddesine bile giderim onunla, alaska da neymiş?
  • tim burton sağolsun, sonunda onu gerçekten, tam anlamıyla tanımlayabilecek bir şey buldum sözlük, sana yazmayacağım da kime yazacağım?

    big fish!
  • “ mavrocuğum, sen gittiğinden beri geçmiş olan 11 saat sanki 842 saat gibiydi. sen görüş alanımdan çıkıp ufuk çizgisine doğru süzüldün süzüleli kendimi yeniden marul gibi hissetmeye başladım. çok düşündüm, böyle arkadaşlıklar*, dostlukluklar*, kolay bulunmuyor*. girdiğim bu marul halet-i ruhiyesinden kurtulabilmek için siktir et kıvırcığı bugün de atom marul yiyelim nedir dedim. toparlanmak için marulu değil atomu düşünmeye çalıştım, proton, nötron derken birden aklıma hiroşima geldi, o katliam.. sonra klasörler, index... kahroldum... sonra canım birden pop corn istedi, sabah kahvaltısı olarak pop corn yaptığın günleri düşünürken eşsiz bir pop corner olduğunu anladım. böyle korner falan diyince birden aklıma prekazi nin monaco ya attığı efsanevi gol geldi, böyle ofsayt.. sonra menü, araç çubuğu.. ölüyorum sandım... yokluğunda çok kitap okudum mavrocan, ama sonra farkettim ki onlar kitap değilmiş, hepsi chip gibi dergilermiş, update etmeyi unutmuşum marullarıma worm girmiş iki gözüm.. spybot*.. sonra kaspersky*.. bunlar kolay bulunmuyordu*. inanır mısın kendimi bir zuhal olcay filminde oynayan figuran gibi hissettim, mahvoldum..
    işte böyle big fişim, ay viş ay vör e fiş in yor dişim.. daha ne desem bilmiyorum, sensiz hayat çok zor, nolur geri dön..”

    (marcel proust’un “ben hiçbir işi yarım yamalak yapmam” eserinden araktır)
  • şehrimize gelip hepimizi mutlu etmiş insan. hoşgelmiş sefalar getirmiş lakin bunu saymayız yine bekleriz... bi dahaki gelişine hepberaber atacağımız çok çılgınlar var çok...
  • (bkz: maverick)
  • ne kadar uzakta olursa olsun istediğim her an yanımda olabileceğini bildiğim gerçek dost...
hesabın var mı? giriş yap