• bir de ismail merchant produktorlugunde. demismiydik bu james ivory ve ismail merchantin ictikleri su ayri gitmez diye. bonnie ve clydei bile aratmayan uyumda bir duoolan cikan en son film, ve tabi bir de diane johnsonin ayni isimli abdde ekmek su gibi satmis kitabindan uyarlama. sadece kitabin cover arti eglenceli geldigi icin alan ama kitabin sivridillligini begenen ben, her zaman bayilmasam de genelde merchant ivory productions eserleri kacirmayanlarin onde gideni olarak sabirsizlikla bekliyorum bu filmi.
  • orjinal ismindeki kelime oynunun, türkçeye çok güzel bir şekilde uyarlandığı ender filmlerden biri.
  • bir ingiliz mesafesiyle hem fransizlara hem de amerikalilara geciren film, iyi olmus, ellerine saglik. ne de olsa insan surekli period drama cekince daraliyor, boyle light birsey yapasi geliyor.
  • gerek dil, ulus ve anlayış farklılıklarının kadın-erkek ilişkileri üzerine etkisini; gerekse evlilik, boşanma ve aldatma konularını çok güzel bir şekilde işlemiş, sakin ama asla sıkıcı olmayan film. zaman zaman amerikalılara, zaman zaman ise fransızlara yapılan alay dolu göndermeler de tad katmış filme. naomi watts* her zaman olduğu gibi aşmış demekten kendimi alamıyorum. full metal jacket ve birdy ile hastası olduğumuz yüce insan matthew modine'ın, kısa süre gördüğümüz karakterini bu kısa sürede çok iyi aktardığını da belirtmek gerek. ha nedir; bir başyapıt, bir klasik değildir bu film ama güzeldir, hoştur.

    ayrıca şöyle ilginç bir diyalog geçmektedir filmde;

    - can you drink the tap water here?
    - this isn't istanbul or cairo.
    - then why is everyone drinking bottle of wine?
  • naomi watts ugruna bile olsa degmezmis derim bu film icin cunku bir filmden cok izlenimden ibaret ve izlenim degil de gosteri izleme modunda iseniz sizi mutlu etmeyecek. glenn close'un karizmasi bircok sahnede filme olgunluk ve kalite katmakta elbet. genel olarak hayli anti- fransiz bir film. amerika'ya yapilan gecirmelerin de bence hicbiri gecirme degil; amerika hakkinda yapilan alaylarin en isabetsiz olanlarinin beceriksiz bir sergisi. filmde fransizca muzikler ve ah o guzel paris disinda fransaya ait guzel bir sey gormek zor. filme gore fransizlar aldatir, fransizlar acimasizdir, dedikoducudur, uckagittir, eyfelde basiniza kotu seyler gelicek, restoranlarda 50 euro bahsis vermeniz lazim, herkes gosteris meraklisi, mahkeme erkek ve kadina farkli davranir, kup seker takintilari var, her turlu tabuyu devirir ama para konusamazlar, duyarsizdirlar, insanlardan cok kendi sayginliklarina deger verirler, simpsonlari bile amerikanlascaz diye korkarak seyrederler, sofrada hoslanmadiklari bir konu olunca soz kesip alakasiz bir konuda fransizca konusmaya baslarlar, en iyi olanlari amerikalilasmis veya amerikan dostu olanlardir, vs... - sonucta film eglendirmeyi amaclamiyor. biz rengarenk (isabel'in semsiyesi gibi) bir corba yaptik abi, isteyen istedigini alsin gitsin diyor. oyuncular yanlis elbet. naomi ve kate uymuyor belki de filme. daha esrarengiz oyuncular secilebilirdi belki. bunlari derken california'lilarin gozunden fransizlar'in nasil gozuktugunu kesinlikle hissettirdigini soylemek sart. (bkz: kelly bag) (bkz: lost in translation)
  • "posteri boktanmış gibi duruyor ama james ivory usta yapmıştır herhalde bişeyler" düşüncesiyle izlediğim, başı güzel başlayan ama gördüğüm en dandik sonlardan birine sahip olan film. remains of the day gibi bir şahaseri çekmiş bir adam nasıl böyle bir hata yapabilmiş anlamak mümkün değil.
  • dvd'sinin arka kapağında " ...iki kardeş melankoliye teslim olmayıp fransada gecelerine akarlar ve karşınıza romantik komedi tadında bir film çıkar hede hödö" gibisinden açıklamalar yazan , filmin takribi 114 dakika sürdüğünü ve benim ısrarla son 10 dakikada dahi "e hadi aksalarda gülsek" beklentisiyle seyrine doyamadığım, kiralık olmasa o dakika kırabileceğim filmdir. almayın, alanları tenha yerde kıstırıp dövün. tüm uyarılara rağmen "yok illa seyredeceğiz" derlerse görüşmeyin bir daha.
  • kelly bag dahil bu kadar kalabalık oyuncu kadrosuna rağmen son derece sıkıcı, anlattığı bir bok olmamasına rağmen de sakız gibi uzayan bir filmdir bu...
    bu filmden öğrendiklerimiz:
    - fransız kadınlar da türkiye'deki gibi boşandıktan hemen sonra yeniden evlenemezler.
    - portakal, gülsuyu ve nane karışımından oluşan bir karışımdan bir çaydanlık içmediğiniz sürece metresliğini yaptığınız adamı hoş tutmanız mümkün olmaz.. hatta bu detay da santa barbara'da öğrenilemez...
    - biz bilememişiz. çiş kokulu les halles bölgesi meğer seçkin öğle yemekleri için idealmiş.
  • ayri ayri sahnelerini izlesen aa guzel bi filme benziyo denilebilcek, filmi komple oturup izleyince ise "eee?" dedigin ilginc ve basarili kesitlerin birlestirilerek toplamda anlamsiz ve kopuk bi hikayeye donustugu film. amerikalinin gozunden fransizi izlemek bazen bizi de guldurdu ama kalkip da bunu ay cok sanatsal film pek de kara mizah cinfikri valla demek kandirikcilik olur.
hesabın var mı? giriş yap