• çok berbat bir zamandı tanıştığımız zaman.. böyle çevrenizdeki insanları anlayamıyorsunuz. dokuz ay gibi bir sürede bir mucize yaratmanız bekleniyor. içinizden filmler izlemek geliyor lakin türev, integralle boğuşmak zorundasınız. insanlar çok garip. how i met your mother'daki hayalkırıklığı sahnesinde olduğu gibi arka fonda hep kırılan cam sesiyle günler akıp geçiyor.. sonra koluna girip de yaslanabileceğiniz birisi geliyor, o da kahve çekirdeği.

    zat-ı alileri şu sıralar avustralya semalarında gökyüzüne dokunmayı meşgale haline getirmiş bir dokuzuncu nesil yazardır. bunun yanı sıra dünyanın en harika teyzesi ünvanını da sonuna kadar hak ediyor. hayatımda gördüğüm en güçlü insanlardan biridir bu kahve çekirdeği. umarım hayallerini gerçekleştirirken onu yanıbaşından izleyebilirim ileride.
  • neye, kime müteşekkir olmam lazım bilemiyorum ama iyi ki var. bugün bir kez daha anladım.

    ben yanağımı avcuma dayamış onu dinliyordum. o ise uzun parmakları hareket halinde bir şeyler anlatıyordu. arada zorla bana bir şeyler yedirmeye çalışıyordu. sonra tekrar konuşuyorduk. aylar olmuştu. oluyordu. belki yıllar. insanlar geçip gidiyordu. mesleklerimiz giriyordu araya. ben ileride ona gülümsemi emanet edecektim, o da bana insanlar tarafından yağma edilmiş sabrını. kontrol noktasından bahsediyordu. bir dostun olacak ki aynı zamanda kontrol noktan da olacaktı. arkadaşlıklarımı, sevgililerimi düşünüyordum. ikimiz de birbirimiz için kontrol noktası olacak arkadaşlar değiliz ama biz de bir başka arkadaşlık örneğiyiz. bugün için karşılıklı kopuk kopuk konuşan, cümleyi sonlandıramayan, kelimeleri yanlış anlamda, deyimleri farklılaştırıp kullanan iki arkadaştık. sonra durdu ve şöyle dedi:

    "anlaşılmamak diye bir şeye inanmıyorum. bir insan diğerini anlamak isterse, karşısındaki ne kadar kopuk ne kadar eksik konuşsa da o boşlukları doldurur, doldurmaya çalışır ve onu anlar."

    ben de gülümsedim.
    ve anladım.
  • lisenin* ilk günlerinde, kapalı spor salonunu temizlerken münasebetsiz bir arkadaşın kertenkele yakalayıp üzerine sallaması sonucu tanıştık. korkuyormuş sürüngenlerden, bastı yaygarayı*. sakinleşsin diye sardım sarmaladım, ordan burdan konu açtım. o da ne? bizim tüm mahalleyi tanıyor resmen. apartmanımızın dibinde bir ilkokul vardı, ordan mezunmuş bir çok arkadaşım gibi. laf lafı açtı, laf hiç bitmedi tabii. önce sıra arkadaşı, sonra dost sonra sırdaş sonra kan kardeş -yani olunabilecek ne varsa- olduk.

    o zamandan bu zamana, hayatımızın en güzel, en berbat, en korkunç zamanlarında birbirimizi arar da olduk. aramıza giren 500 km'yeve okuldan/sınavlardan dolayı bir türlü bulunamayan zamana inat, her görüşmemizde daha dün akşam serviste ayrılmış gibiyiz.

    kahve cekirdegi...

    seni seviyorum!*
hesabın var mı? giriş yap