• isminin nereden geldiğini hep merak ettiğim doğa parçası... http://www.ibb.gov.tr/ 'den ufak çaplı bir copy paste yapar isek;

    "...
    istanbul adalarının en küçüklerinden biridir...sivriada ile yassıada, istanbullular tarafından "hayırsızada" olarak da adlandırılırlar...meskun değildir...denizin içinden itibaren yükselen bir tepenin denizin üzerindeki uzantısıdır...denizden yüksekliği 90 metredir...

    adanın güneyinde küçük bir limanı, bir de tatlı su kuyusu vardır...bizans döneminde sürgün adası olarak kullanıldığı bilinmektedir...antik çağlarda, inzivaya çekilmek isteyen keşişlerin de rağbet ettiği bir yer olarak tanınmaktadır...adada, 10. yüzyıldan beri bir manastır vardır...bugün sadece bazı kalıntıları kalabilmiştir...

    bizans ve osmanlı dönemlerinde bazı yapılar için bu adadan taş nakledilmiştir...haydarpaşa rıhtımı ve haydarpaşa limanı'ndaki mendirekler de bu adadan getirilen taşlarla yapılmıştır...

    1911 yılında istanbul'daki başıboş köpeklerin bu adaya sürülmesi ve burada açlıktan, susuzluktan, birbirlerini parçalayarak ölmeleri, ada tarihinin önemli olaylarındandır...adadaki biçare köpeklerin havlamaları istanbul'dan işitilmiş ve olay vicdan sahibi insanların büyük üzüntü duymalarına sebep olmuştur...istanbul'un daha sonra işgal edilmesini ve devletin başına büyük işler gelmesini, buradaki köpeklere çektirilen eziyete bağlayanlar olmuştur...
    ..."

    tabi muhteşem clairvoyance'ın (ara: hayırsızada) deyince "hayırsız adam" demesi ayrı bir nokta...
  • "...
    şu hayırsızadayı görüyorsun değil mi? onun hayırsız olduğunu mu sanırsın? çok yanılırsın...o, adanın* batı noktasını mimleyen bir kara parçasıdır aslında...üzerinde deniz feneri olan bir adanın neresi hayırsızdır...
    ..."

    demiş avşalı yaşlı bir amca hayırsızada için...
  • bir de foça'nın hemen orda bir hayırsızada vardır, orda köpekleri öldürürler miydi bilmiyorum, ama isminde "hayırsız" geçtiğine göre kesin bir haltlar yenmiştir orda..
  • 1910 yılında istanbul sokaklarındaki 80.000 (seksen bin) köpek hayırsızada'ya bırakılmıştır.

    adadaki köpeklerin durumunu bizzat gözlemlemek isteyen fransız bir gazetecinin yazdıkları şöyledir: (kaynak: dr. zekai muammer tunçman 1965, türk mikrobiyoloji yayını, s: 115-122)

    "dayanılmaz derece sıcak vardı. etkisinden kurtulmak için kabineme çekidim. vapur durmuştu. biraz kestirmiştim. hemen kalktım. acele merdivenleri çıkarak güverteye kendimi attım: küme küme köpek cesetleri ve etrafa yayılan çok fena bir koku. kaptan köprüsünde toplanmış olan arkadaşlarımın yanına çıktım. hepsi mendilleriyle burunlarını tıkamışlardı. koku o derece dayanılmaz bir hal almıştı ki ikinci kaptan emir verdi! kamaraların kapılarını, pencerelerini kapadılar. vapurun diğer kısımları da kapatıldı.

    bir mil uzakta ağaçtan, bitkiden oluşmuş yalçın bir kayadan ibaret olan ada gözüküyordu. güneşin parlak ışınları görme kabiliyetimizi azaltmış olduğundan üzerinde bulunan hayvanları önce farketmemiştim. zannediyordum ki bu ada üzerinde taşlar hareketli, büyük bir kütle halinde çalkalanıyor, kaynaşıyor. bu yanlış görüşü güneşin etkisi yapıyor diye düşünmüştüm.

    yalçın kayanın üstünde köpekler karınca gibi kaynıyor. bir kısmı kıyıya yayılmış, güneşin yakıcı sıcağından kurtulmak için ve biraz serinlemek için kendilerini suya atmışlar. diğer bir kısmı tepelere tırmanmış adeta tiyatrolardaki panıramaları andıran acıklı bir tablo vücuda getirmiş. yaklaştıkça durum ve görünüşler dah belirleniyor. dürbüne ihtiyaç duymaksızın gözlerimizle her şeyi, bu zavallı hayvanın çaresiz çırpınışlarını elemle görüyor ve izliyorduk.

    köpeklerin en büyük kısmı sahili takip eden kayalık üzerinde toplanmıştı. pek çokları güneş hararetinden kavrulmuş, serinlemek için var güçleriyle suda yüzüyorlar, son takatlarına kadar suda kalmak istiyorlar. ötede beride görülen cesetlerin etrafında dolaşarak, çabalayarak bir parça et koparmaya çalışıyorlar... karadaki diğer kısmı ufak bir gölge bulabilmek için taş kovuklarına sığınmak üzere delik, deşik arıyorlar... diğer bir kısmı ise adeta delirmiş gibi oraya buraya koşuyorlar, sürekli kendi etraflarında dönüyorlar... seslerini şimdi tam olarak duyuyorduk. işittiğimiz bu feryatlar köpek havlaması değil adeta insan feryadı idi.

    kaptan geminin düdüğünü çaldırdı. zavallı hayvanlar bir yardım sesi duymuş gibi heyecanlandılar. bu sese hayvanların nasıl yalvarırcasına cevap verdiklerini size anlatamam. bilmem göz önüne getirebiliyor musunuz? feryat ve inilti saçan bir yalçın kaya. bir yanardağ ki ateş yerine feryat, duman yerine cesetler saçıyor. bu kızgın zemin üzerinde su, yiyecek için ağızları açık köpekler...etrafında martıların uçuştuğu cesetler kısım kısım denizde lekeler oluşturuyor. vapur hareket etti. zavallı köpekler yine bizleri son bir ümit ile takibe çalışarak çırpınıyorlar. hiçbirşeyden habersiz geminin dalgaları onları büsbütün baturuyor, boğuyor, öldürüyordu. ne karada ne denizde ölümden başka onlara el uzatan yoktu. uzaktan bir romorkör'ün adaya doğru geldiğini gördük. arkasında iki mavna köpek dolu kafeslerle aynı adaya gidiyor. hayırsız ada'nın aç sakinlerine istanbul'dan taze köpek getiriyorlardı. biz uzaklaştık. marmara'nın yüzü üzerinde siyah bir nokta halinde kalan bu müthiş manzaralı adadan bakışlarımızı ayıramıyorduk
  • sivriadadır o.
  • yassiadanin hemen yanindadir. tas ocaklari yuzunden yapilmis bir limana sahiptir. in cin top oynar yazin tekneyle gece konaklayip muhabbete gidilir.
  • kedilerden ve tepede dönüp duran martılardan başka kimse yoktur burada. kediler de nasıl oraya çıktılarsa? böyle mangal yaparken sotada beklerler, pike yapmak için. birkaç tane tekne gelir, bir de balıkçılar arada uğrarlar. çok güzel haftasonu geçirilir burada. karanlık olduğu için yıldızlar nefis görünür.
  • uzun yıllar boyunca köpekler için bir sürgün mekanı olmuştur bu ada.
    ilk kez 2. mahmut döneminde sayıları artan köpekler toplanıp kayıklara bindirilmiş, hayırsızada'ya sürgüne yollanmışlardır. fakat köpeklerle hiçbir problemi olmayan, hatta köpeklerin şehre uğur getirdiğine inanan halk padişaha tepki gösterir. böylece köpekler kurtulurlar. gönderildikleri gibi sandallara bindirilip tekrar istanbul'a geri getirilirler. 2. mahmut'tan sonra abdülaziz de bu köpeklerden kurtulmaya çalışır. halk yine tepkisini ortaya koyar, o da geri vitese takmak zorunda kalır. yine kötü bir sondan kurtulur bu cefakar hayvanlar. en sonunda 2. abdülhamit kuduz tehlikesini bahane edip 80bin köpeği buraya yollar. geri dönüşü olmayan bir yolculuktur bu. yapılan bu hareket 2 ay içerisinde 80 bin köpeğin telef olmasıyla sonuçlanır. köpekler bu sefer kaybederler. halk üzgündür, köpekler üzgündür. bi tek kediler festival havasındadır. tabi bütün bu yapılanlar batıya uyum yasaları çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. amaç kuduzdan falan kurtulmak değildir. tüm bu yapılanlar sadece batılılara hoş görünme çabasından ibarettir. modern kentler, köpeksiz sokaklar uğruna bir nesil köpek acımasızca katledilmiştir..
  • 1910 yılında istanbul sokak köpeklerinin bu adaya sürülmesi chienne d'histoire adlı 15 dakikalık kısa bir filme konu olmuştur.
  • 1910 yılında adaya bırakılan köpeklerin kötü bir şekilde can vermesinden sonra halk büyük bir uğursuzluğun geleceğine inanmış ve nitekim çıkan balkan savaşı ve sonucundaki bozgunu bu olaya bağlayanlar olmuştur.

    bu adanın maalesef bu yönde çok kötü bir şöhreti olduğu açıktır.

    edit: adanın tarihi ile ilgili netten araştırma yapıldığında özellikle bu olay için bir konuda önemli bir hata yapılmış. tahta ikinci abdülhamit'in olduğu yazılmış, çizilmiş. olay 1910 yılında gerçekleşmiş ve tahtta sultan reşad vardır.
hesabın var mı? giriş yap