• bu sene akün sahnesinde izleyebileceğimiz ankara devlet tiyatrosu oyunu.

    yazan: turgay nar

    yöneten: laçin ceylan

    dekor tasarım: turgut kocaman

    giysi tasarım: ceren karahan

    işık tasarım: şükrü kırımoğlu

    müzik (düzeni): mert karabey
    asistanlar: a. murat ileri, gülay gür bayram

    sahne amiri: pınar güldü
    kondüvit: ersin baytaş
    suflöz: filiz yılmaz
    işık kumanda: gökhan tokgöz
    dekor sorumlusu: mustafa dalbudak
    aksesuar sorumlusu: murat üstün
    mekanik sorumlusu: ercan şahin

    rol dağılımı:

    ali hakan beşen, uğur çavuşoğlu, nezih işıtan, mehmet gürkan, halil akarsu, yaprak onat, pınar sesveren, sanlı baykent,
    elif çelikcan, gülay gür bayram, acan ağır aksoy, mevlüt ebter, birce birsel çağlar, inan yılmaz, elif aykanat,

    hüseyin yunus çakıroğlu, celal murat usanmaz, müge buket, nimet irem güler, emel özdaş aydın, muzaffer doğukan özman
    mehmet onur atbaş, gökhan koçak, pınar berkmen, ismet tamer, ipek öykü üstün

    konu:

    “çöl büyüyor, vay haline içinde çöller olanın.... unutma: zevkin yiyip bitirdiği ey insan... taş sensin çöl ve ölüm de sen...”
    “büyükler için hafızalardan silinmeyecek bir masal! açgözlülüğün ve paranın masalı...”
  • tanıtımında "oyunumuzu 15 yaşın altındakilerin izlemesi önerilmez" şeklinde bir uyarı bulunduran yeni adt oyunu. fena halde merak uyandırıcı.
    http://www.devtiyatro.gov.tr/…oyunlar/oyun0904.html
  • didaktik boyuta geçilmeyip, nitelikten yoksun tiratların atılmadığı kısmında fena olmayan bir eser, ama yine de zaman kaybı diyebilirim. cüce ve beyaz zambak karakterleri oldukça başarılı. sonlara doğru anlamsız bir müzik seçimi oluyor, izleyenleri eyleyip gazlarını almak mıdır amaç, yoksa anlatılan hikaye bize dair dersini gözlere iyice sokma çabası mı bilmem, ama yersiz. başlarda sahafın arka plandaki resimle oynayarak bize sakallı mesajlar vermesi, sonra bunu paraya tahvil etmesi de pek mideye uygun değil. samimiyetsizlere gönderme olsa bile gereksiz geldi. ama duvarlara simge olma fikri harika. sahne aksamının kullanımı başarılı. hikayenin merak duygusu uyandırması da etkili. alegorik göndermeler yerinde. ama, dediğim gibi didaktik kaygı adamı güzel şeylerden soğutuyor.
  • sahne düzeni, yönetimi, oyuncular harika.
    lakin metinde bir kopukluk var ordan burdan bir şeylere gönderme yapacam diye konulmuş cümleler kopuk bir anlatım. müzik seçimi tam fena değil diye düşünürken sonda bir çıkıntılık yapılmış güzel olur diye besbelli ama değil. akün sahnesinde başka oyunlarda izledim sahnenin başarılı bir kullanımına şahit olduk. metindeki eksiklikler olmasa oyuncular ,ışık , sahne tasarımı gayet başarılı idi. ikinci yarıda bir ara ne zaman bitecek artık diye düşünmeye başladım, sıkıldım. metnin üstünde biraz daha çalışılması lazım eğer düzeltmeler yapılır ise çok güzel bir şey ortaya çıkabilir. cüce yi oynayan oyuncu çok başarılı altını çizmeden geçemeyeceğim.
  • gitmeye değmeyecek kadar kötü bir dt oyunu. oyunculuklar vasatın altında ve herzamanki devlet tiyatrosuna has lirik, didaktik tatta. müzikler tatmin ediyor derken gelen facia, eminim bir çok kişiyi utandırmıştır. ayrıca oyunun hangi zamanda geçtiği belli olmamasına rağmen, seyircide zamansızlık hissi de yaratmıyor ve havada kalıyor diğer bir çok şey gibi...

    baştan sonra berbat demek biraz haksızlık olur, eğer sahne düzeni, bir kaç tiyatro efekti görmek istiyorsanız gidilebilir. ama gerisi vakit kaybı.

    not: tasvir olan abla, sana iki çift sözüm var. nolursun tasvire dönüşürken sesini de dönüştürme. az daha gülecektik de rezil olacaktık...
  • sahne kullanımının ve iki oyuncunun performansının çok başarılı olduğu, izlediğim en ilginç devlet tiyatrosu oyunu. yaş sınırı konulması isabetli...
  • bu sene dt'de izlediğim yerli oyunlar arasından en iyi olmaya adaylardan biri bence gizler çarşısı. vakit kaybı olarak görülmesini anlamamakla birlikte iyi verilmiş altmetinlerinin olduğunu düşündüm ve hiç sıkılmadan izledim. bir kere metaforlar çok başarılı. güncel olan her şeye gönderme var, belki bu kadar göndermeye ne gerek var diyebiliriz ancak çoğu bağlantılı şeylerdi. özellikle işkence ve kayıplar meselesi iyi işlenmişti. oyunda zaman aramak yersizdi bence çünkü anlatılan konunun tüm insanlık tarihine yayılmış uzun bir serüveni vardı, başlangıç ve günümüz bir aradaydı. belki de insan doğası tartışması yapılmıştı.
    evet, izlerken etkisinde çok kaldım, vay be dediğim anlar oldu. oyunculuk ve görsellik metinden daha iyiydi. yine de yerel oyunların tarif edemediğim başarısızlığı bunda da vardı. izlerken muhteşem ama etkisi uzun sürmedi.
    bir ihtimal de daha kötülerini gördüğüm için bu bana iyi geldi.
    (bkz: kahramanlar öldü mü)
  • insanın para hırsı uğruna nelere katlanıp, nelerden vazgececebileceğini anlatan güzel bir oyun.. dekor, kostüm ve sahne çok iyi.. oyunculuk ise süper ötesi... ancak oyunun konusunda biraz sıkıntı var gibi.. 2. perdenin başında tahmin edilebilen bir sonu olmasaymış daha iyi olabilirmiş.. yine de bu ay gittiğim en iyi oyundu diyebilirim.. galiba ben biraz da akün sahnesinin cazibesini seviyorum. anfi tiyatro olması ayrı bir güzellik; oyuncuların oyun sırasında seyircilerin arasında dolaşması, sanki izlemiyormuşum da yaşıyormuşum gibi bir duygu uyandırması ayrı bir güzellik...

    --- spoiler ---

    beşikçi cüceye para verirken; " ne kadar veriyim?" diye seyircilere sorduğu sırada, yanımdaki arkadaşımın "hepsini verme, biraz da sana kalsın beşikçi" demesi ve akabinde cücenin el fenerini sanki lafı ben etmişim gibi gözüme sokması hiç hoş olmadı. hayır adam nerden bilsin ki ben anti-fener bir insanım..

    --- spoiler ---
  • icinde "zaman yoksa mekan olur mu, mekan yoksa zaman olur mu?" sorusunu barindiran oyun. akünde sahnelenen cogu oyunda oldugu gibi bu oyunda da seyirci-oyuncu interaktif iliskisi guzel malzemeler cikarabiliyor. bence oyunun sonlarindaki gereksiz bazi sahnelere ragmen izlenesi. carsili sahneler cok canli, basarili, eglenceli.

    --- spoiler ---

    bu aksamki oyunda seyircilerin arasinda dolasip, bu soruyu sordugunda besikci; "zaman her seyin ilacidir" ve "zamanin kiymetini bilmek lazim" diyen komik seyirci herkesi yarip gecirdi. hatta cucenin israrli israrli zaman bitiyor demesine ragmen besikci bu seyirciyle baya atisti en sonunda da oyundan sonra konusalim diyip anca sahneye donebildi. *

    --- spoiler ---
  • adt'nin mukemmel sekilde sergiledigi oyundur. bir degil, birkac kez gidip gormekte fayda var. umarim onumuzdeki yillarda tekrar izleme sansina sahip oluruz. konusunun gordugumuz kadariyla, eskimesine imkan yok.

    --- spoiler ---
    oyun esnasinda anlatilanin miyazaki'nin spirited away hikayesine ne kadar benzedigini dusundum. bir farkla miyazaki iyi bir sonla, umutla biterken bu oyun kendimizle yuzlesmemiz gerektigi ve su anda yasananlarin sorumlulugunu almamiz gerektigi, zamanin elimizden akip gittigini soylerek bitti.

    oyun kutsal kitaplardan firlamis hikayeler gibi. anlatim ve kurgu ise zihninize isleyecek kadar guclu. cikista her firsatta eglenmeye calisan, yasami bir tur lunapark zanneden bugunun yamultulan gencliginin oyununu anlamlandiramamasina ve teyzelerin, amcalarin ise nasil oldugunu bir turlu anlamadiklarini bir araba kazasindan ciktiklarini dusunmemelerine sebebibiyet verdigini gordugum bu oyun, ankara devlet tiyatrosunun derinligini ve gucunu ve hatta seyircisine olan guvenini gostermekte. oyuna bilet alan ve seyreden herkesin oyundan ayni miktarda etkilendigini veya etkilenecegini dusunmek gunumuz reel politiginde ve yasaminda imkansiz ama az da olsa, bu deliler evinde, bir tek ben mi akilliyim, yoksa bir tek ben mi deliyim diye sorgulayan uc-bes kisinin (ki toplumun yukunu kaldiran, cocuklarimizi iyi insan olmaya yonelten, gorevlerini sirf hos bir seda birakabilmek icin yapan, soyu tukendi tukenecek o uc-bes kisinin) bir araya gelmesi icin ve toplu bir rehabilatasyon seansi gibi kisa sureligine, evet toplum boyle, ben de boyleyim ama bu toplumu ve beni ve digerlerini goren birileri varmis, bu goren kisiler, halimizi goremeyenlere, gidisatimizi hissedemeyenlere anlatmaya calisiyorlar, oyunun senaryosun, oyuncusu, yonetmeni elele vermis, ucuruma yuvarlanan arabayi ve icinde eglenen insanlarina bir uyari icin ellerinden geleni yapiyorlar diye dusundurttu.

    oyunu istediginiz gibi anlayabilirsiniz ama bahsettigim spirited away kismi benzerligini aciklamak isterim. miyazaki'nin eserinde, yolunu kaybeden bir cocuk vardir. bu cocuk annesinin, babasinin ac gozluluk sebebiyle domuza donustugunu gorur. domuza donusmeden once japon kulturunun ozunde yer alan saygiyi kaybettiklerini, baskalarinin yemeklerine, parasini verip aliriz aymazligiyla saldirdiklarini net sekilde gosterir, anlatir. iste bu cocuk garip bir dunyada seahat eder. bu garip dunyada ancak calisarak ayakta kalabilecegini ogrenir. eger is yapmadan, gercekten alin teri dokmeden, para kazanirsa; sistemin carklarindan biri olacaktir. iste bu sebepten, calisir ve sisteme ragmen, benligini korur. benligini kaybetmesinin, sistem icinde asimile olmasinin ilk isareti ismini kaybetmesi olacaktir. cocuk ismini unutmaktan, gecmisini kaybetmekten korkar ve ruhlarin ziyaret ettigi bir hamamda calisir. hamamin basinda da yari bilge, yari deli ama sistemin bas adami bir kadin vardir. bu kadin da kendi hirslarina koledir, ve olaylar gelisir.

    bizim hikayemizde, caliskan, durust besikci, bileginin hakkiyla, herseye ragmen, devrin tum curumuslugune ragmen, karisinin deyisiyle ne olursa olsun, cocuklarina bakacak para kazanacagi, ailesini besleyecegi garanti olan bu adam beklenmedik sekilde hirsina yenik duser.

    sistem yani insanin zaaflarini kullanmaya dayali bu ekonomik sistem, alin teriyle calisip hayatini idame ettiren bu adam uzerinde deney yapmaktadir. erdemlerini ne kadara satabilecegini, nerede duracagini test etmek istemektedir. daha bir cok kisi uzerinde de deneyler yapilmis, raporlar tutulmus, insanlarin zaaflari tespit edilmis ve zaaflar uzerinden sistem ekonomik carklarini cevirmeye baslamistir.

    nasil reklamin kotusunu olmaz lafini benimsemissek, nasil isyerinde cinsel gucunu lehinde kullanmaya calisarak yukselmeye calisanlara alismissak, nasil reklamlarda yerli yersiz cinsellik kullanimina sasirmiyorsak, nasil ihtiyacimiz olmayan urunleri almak icin arzu duyuyorsak ve sonunda anlamsiz bir insanlar arasi rekabet icinde bulunmayi dogal kabul etmissek ve rekabetteki tek basari metriginin para oldugunu bir sekilde cok parasi olanin saygin olacagini, arabasi pahali olanin kapilardan daha kolay gececegini benimsemissek bizler; sistem bir sonraki adiminda erdemlerin paraya donusmesi icin gereken baskiyi ogrenmek istemektedir.

    erdemli kalabilen, bunun tek sebebi de kimseye ihtiyac duymadan bilek gucuyle calisip, kirlenmeden az da olsa, kit kanaat da olsa gecinen o azinlik kitle uzerinde bir basinc testi uygulanmak istenmektedir.

    soru sudur, aileniz ve kariniz ve sadece onlarin rahat etmesi icin, kendiniz icin degil, neler yapabilirsiniz ? bu amac ugruna birseyler yaptikca, kirlenirseniz nerede bu kirlenmeye dur diyebilirsiniz. zaten yeterince kirlendim diyip devam edecek misiniz ? malum ya herru ya merru, ya bu deveyi gudeceksin, ya da bu diyardan gideceksin durumunda ne yapacaksiniz ?

    insanin zayif oldugunu biliyoruz. oyun esnasinda etrafa sacilan paralar, seyirciye gosterilen paralar ve seyircilerin tepkileri, cocugunu zenginlik ugruna kesen babadan cok da farkli olmadigimizi, hayat denen su sonlu oyunun farkinda dahi olmadigimizi, icinde bulunudugumuz sistemde bir cok erdemli seyden feragat ettigimizin farkinda dahi olmadigimizi ve kendi hirslarimiz icin sozde ailemiz ve cocuklarimiz icin bircok seyleri yaptigimizi ve bunlarin tamaminin sistemin islemesi icin yapildigini ve bizim de sistemdeki "deli"lerden bir farkimiz olmadigini gosterdi.

    seyirciye cevrilen fener uzerimizi aydinlattikca, insanlari kadavra masasinda kesen o vahsilerden farkli olmadigimizi hissettik. fener mulkiyetin kokenine, seyircinin koltuk mulkiyetinin kokenine, karin (profit) nasil biriktigine, birinin aldanmasiyla karin olustuguna, bizi o tiyatroya getiren, o koltugu aldiran paranin, sistemde dolasan o paranin aslinda bir diger insanin sistem tarafindan o sihirli bicakla etigini kemigini ikiye ayirmasiyla olustugunu hatirlatti.

    ne yazik ki durumumuz feci ve gelecek de aydinlik gozukmemekte. oyun yazar'in da dedigi gibi uzerine atlanip gidelecek beyaz atlar da kalmadi, gidecek yer de yok. yine de iste bu oyun ve onun kadrosu bir umut. insanligi yasamak icin ekmege ihtiyaci var, ama anlamli bir yasam surmesi icin umuda ihtiyaci var. iste bu oyun da gelisen turkiyemizin ahvalinin ve ahalisinin taslamasiydi.

    ankara devlet tiyatrosu cok onemli bir kurum. korunmali, desteklenmeli, colun ortasinda bir vaha oldugunu sanati, sanatciyi seven herkes bilmeli. malumunuz col devamli buyuyor, kurutuyor ulastigi her yeri. iste bu sebepten cok para kazanan filmler, diziler, yonetmenler icinde azicik da olsa sanat ve umut besliyorlarsa, ornegin yillarca konservatuar okuyup sonrasinda televizyondan tonla para kazanan sunucular vs. gibi kisiler, bu tiyatroya destek vermeli. her oyununu goklere cikarmalilar. yoksa vaha kuculecek ve cole donusecek. ama onlar coktan sisteme yenik dustuler ve delirdiler belki...

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap