aynı isimde "cronos" başlığı da var
  • guillermo del toro'nun 1993 yılında yaptığı, curiosity killed the cat türünde bir vampir filmi. cronos, 1500'lü yıllarda bir simyacının yaptığı, örümcek şeklinde, avuçiçi kadar altından bir makine. çalıştırıldığında vücudün artık neresine koyduysanız orasına yapışıyor, içinde o kadar yıldır yaşamakta olan ve gençlik aşılayan bir salgısı olan bir böcek sayesinde sizi genç kılıyor, ilk enjekteden sonra öyle de bir acıktırıyor ki, insan kanı içilmeden doyulmuyor. ya edebinle yaşlanacaksın, ya da ölümsüz olacaksan birşeyleri göze alacaksın. başrollerinde the devils backbone'da da oynamış olan, yönetmenin all time favourite aktörü federico luppi ve "güzel ve çirkin"in çirkini ron perlman var. enfes bir film.
  • vampirlere karsi ilk defa humanist bir gozle yaklasan 1993 yili yapimi bir guillermo del toro filmi (interview with the vampire'in 1994 yapimi oldugunu belirtirim). kendi halinde bir antikaci dukkani isleten, kazara vampir olan jesus gris'in (federico luppi) gecirdigi metamorfoz ve sonrasi basina gelenler, seyirciye anne ve babasini kaybetmis torunu aurora ila olan iliskisinin cercevesinde, cok insancil bir gozle anlatilir. filmde olumsuzlugu saglayan cronos cihazinin pesindeki filmin kotu karakteri, zengin sanayici dieter de la guardia ile yasli jesus gris arasindaki savasim, bize nerdeyse insanlarin kotu, vampirlerin ise onlarin kurbani olan yaratiklar oldugu seklinde sunularak, klise vampir filmlerinden alisageldigimiz hikayelere tamamen zit bir tablo cizer.

    filmde asiri bir sekilde dini sembolizm goze carpmaktadir (jesus gris-jesus christ), insanlarin olumsuzluge olan tutkusu, yeniden doguslari (resurrection) vs. gibi konular bu sembolik icersinde seyirciye sunulur. filmin kotu karakterininin de zengin, acgozlu bir sanayici olmasi -ki butun parasina puluna ragmen insan olma ozelligini hem duygusal, hem de fiziksel anlamda yitirmektedir kendisi- ayrica dikkate deger. bu karakterin isminin de la guardia olmasi da ilginc, aynen sanayicinin kati kalpli sadist yegenini oynayan ron perlman'in ismi gibi -angel de la guardia (koruyucu melek).
  • "guzel ve cirkin"in cirkini oldugu kadar the city of lost childrenin "one"i ron perlman ve performansiyla en iyi aktor odulunu almis tecrubeli aktor federico luppi'nin oynadigi, yer yer absurdlesen ama asla yavanlasmayan, farkli bir vampir filmi.

    - spoiler -

    yilbasi gecesi balosunda şık takim elbisesiyle ve taranmis saclariyla yere yatmis, onune gecemedigi susuzluguyla, umumi tuvaletin fayanslarindan kan yalayan jesus gris kadar "sarsici" bir sahne yoktur.

    bir de jesus gris'nin takim elbisesini -neden degil ama- nasil ters giydigini anlamis degilim.

    - spoiler -
  • bir "vampirlik" değil de "ölümsüzlük" filmi olarak görülmesi gereken baş yapıt.

    bu kadar küçük bir bütçeyle çekilip "bak dar bütçeli ama ne güzel!" dedirtmeyip, harcanılan parayı filmi izlerken düşündürtmemesi bile ayrı bir güzellik. başta federico luppi ve ron perlman olmak üzere tüm kadro gayet iyi oynamış, ama benim asıl dikkatimi çeken aurora'yı oynayan aktris oldu ki, bundan sonra oynadığı tüm filmlerin adı sanı duyulmamış ikinci sınıf yapıtlar oluşu biraz üzücü.

    yalnız benim filmde hoşuma gitmeyen nokta, o scarab 'a benzeyen makine/böceğin işleyişi, ya da en azından geçmiş sahibiyle arasındaki ilişkinin hiç ama hiç açıklanmayışı oldu. tüm film boyunca merak ettim durdum, nasıl işler, ne yapar, kendine has bir zekası var mı, insanın sadece ömürünü mü uzatır, yoksa tam anlamıyla gençleştirebilir mi? eğer gençleştiriyorsa simyacı neden buruşmuş a4 kağıt gibi öldü? vesaire vesaire...

    burnunu yaptırmak konusunda saplantılı olan ron perlman'in oynadığı angel'in iki defa işbu organının esas adamımız tarafından isteyerek olmasa da kırılması, belki konuyla birebir bağlantılı olmasa da değişik bir ayrıntı.
  • korku-dram ya da gerilim-dram türünün nev'i şahsına münhasır örneği.
    --- spoiler ---
    önce aurora: aurora'nın büyükbabasıyla ilişkisi filmdeki önemli bir nokta. ikisi çok iyi anlaşıyor; iki kardeş gibi, iki arkadaş gibi hatta iki dost gibiler. küçük kız jesus'un cronos'u kullanmasını istemiyor baştan ve saklıyor. ama sonra "dedesinin en sevgili oyuncağı"nı elinden almaya kıyamayıp geri veriyor (onu olduğu gibi kabulleniyor) jesus, cronos'u kullandığı gecenin sabahında bıyığını kesip enerjik tavırlar sergiliyor ve ikinci kullanışından sonra yılbaşı eğlencesinde karısıyla dans ederken romantizm yaşayacak ve öpüşüp koklaşacak kadar gençleşiyor. adeta aşk tazeliyorlar. bu esnada aurora durumdan hiç hoşnut değil. suratı asık. (ihmal edilmişlikten daha büyük kaygıları var gibi) sonra olaylar gelişip dedecik ölmekten beter maceralara sürüklenirken torunu onun yanından hiç ayrılmıyor, onu yalnız bırakmıyor. sevgisi ve bağlılığı o derecede ki korkusuna yenik düşmüyor korkunç durumlarda. dedesini kurtarmak için de la guardia'yı öldürürken eli titremiyor bile. dedesi angel'i haklayıp yerde yarı-ölü yatarken kronos'u bizzat çalıştırıp dedesinin göğsüne takıyor. burada final sahnesinde önemli bir detay var. jesus kendine geldikten sonra karnından derisini soymaya başlıyor ve aurora'nın yüzünde daha önce görmediğimiz kadar keskin mimikler var. sonra dedesi kızın elindeki kanı görüyor ve kanını emmek için ona yaklaşıyor. biz iyice gerilmişken -jesusla beraber dükkanda mırıldandıkları sahne hariç- sesini dahi duymadığımız (bu sebeple dilsiz olduğunu düşündüğüm) aurora ilk kez konuşuyor film boyunca ve "dede..." diyor. fakat bir taraftan da dedesine doğru elini uzatıyor. yani "yalvarırım yapma dedeciğim"den ziyade sanki "eğer çok istiyorsan kanımı da emebilirsin ama bu hallere düşecek adam mıydın sen" der gibi bir hali var. jesus'u belki de torununun bu dede sözü alıkoyuyor, kanını emmekten.

    komedi sosu: hikayenin ciddiyetini, gerilimini ve kara atmosferini bozmadan araya komedi unsurlarını minik minik yerleştirmek ne kadar zor bir şey olsa gerek. yönetmen bunu başarıyor ve filmin dram yönü bu sayede güçleniyor kanımca. meselâ burnundan şikayetçi olan angel; sakız çiğnemesi, estetik yaptırmayı düşünmesi ama kaderin bir cilvesi olarak burnuna ha bire darbe alması, amcasının arkasından sövüp saymasıyla komedinin baş aktörü .. mercedes'e ufaktan yazan kel amca desek karikatür gibi.. cenaze evinde çalışan çılgın karakter için ise hiçbir şey diyemiyorum, ufak bir rolle ancak bu kadar dikkat çekilebilir. mükemmel performans.
    --- spoiler ---
  • cronos (1993)

    masalımsı filmlerin usta yönetmeni guillerme del toro'nun ilk uzun metrajı olan cronos, yönetmenin diğer filmlerinde olduğu gibi ucundan kıyısından hayranı olduğu victor erice kokan, vampir filmi olmasına rağmen dingin ve masalımsı anlatısıyla diğer vampir filmlerinden sıyrılmayı başaran ve yönetmenin ilk uzun metrajı olmasını da göz önüne aldığımızda, ortalamanın üstünde kalitede olduğu tartışmaya açılmayacak kadar başarılı bir fantastik dram filmi. konu: antikacı dükkanında yapıştığı kişiye gençlik veren ve ama aynı zamanda da onu esir edip kana susatan bir hale getiren mekanik bir oyuncak bulan jesus gris, artık o oyuncağın esiri olmuştur ve vampir olmak için geri dönülmez bir yola girmiştir. film, kısa süresine rağmen ele aldığı dönüşme hikayesini acele etmeden, dingin ve başarılı bir anlatıyla izleyiciye sunuyor. jesus gris'in dönüştükten sonra torunuyla ilk kez karşılaştığı sahne ile de, victor eric'in arı kovanı'nın ruhu filmindeki frankestein & ana sahnesine ve ilham perisi olan victor erice'e selam çakıyor del toro. her ne kadar tahmin edilebilir bir kurguya sahip olsa da, klişelerden sıyrılmış özgün konusu, başarılı mekanik tasviri ve masalımsı atmosferinin güzelliğiyle izleyiciden geçer notu fazlasıyla alıyor ve ilerde bu türde çok başarılı işlere imza atacağının sinyallerini veriyor guillerme del toro.

    7.3 / 10
  • vampir meselesini bambaşka bir perspektifle ele alan guillermo del toro filmi. del toro, ilk filminden farkını göstermiş. fantastik/korku filmi olarak lanse edilse de birtakım mizah ögeleri de barındırmakta.
  • hiç kimsenin hayatı, bu film için harcayacağı doksan iki dakika yirmi beş saniye olacak kadar boş olmamalı. hatta şunu yazarken bile harcadığım zamana lanet ettim. öyle zamanı çok çok değerli bir insan da değilim üstelik. gereksiz, boş beleş bir film. tabii ki bu filme harcadığı zamanın ne kadar gereksiz olduğunu kabul etmek istemeyen “sanat” guruları çıkacaktır. ortalama film izleyicisi, lütfen uzak dur. dünyada henüz izlemediğin binlerce çok daha güzel film var. ben ettim, sen yazık etme zamanına.

    edit: imla
  • guillermo del toro , vizyon sahibi yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi cronos'u yazdı ve yönetti . del toro'nun birçok filmi gibi, cronos da korku ve dramı harika bir şekilde ödünç veren güzel ve karanlık bir hikaye. yönetmen jorge michel grau'nun bağımsız devam filmi we are what we are 2010'da yayınlandı.
hesabın var mı? giriş yap