• 'cazibe' (= çekim) ile aynı köktendir. cezbeye kapılmak, tanrının çekimine kapılmaktır. böyle kişilere 'meczup' (= tanrının çekime kapılmış) denir.
  • (bkz: mecazib)
  • allaaaaah şeklinde bir narayla birlikte omuzların titremesiyle vuku bulan olay. teravih namazlarında ve zikir esnasında görülebilecek bir olaydır. mihr tv izleyerek canlı örnekleri görülebilir.
  • "işte bunun adı cezbedir"
    http://www.youtube.com/watch?v=12kmq1rc4be
    edit: 1:15!
  • cüzbe, cuzbe şeklinde de telefuzları vardır.
  • coşkunluk, kendinden geçiş veya kendini buluş hali. zikir esnasında veya dini sohbetlerde vuku bulabilir. eğer kişi bu olaya ilk defa şahit oluyorsa hafif dozda gerilim yaşayabilir.
  • cezbe, ruhun allah'ın huzuruna çekilmesi demektir. böylece ruh allah'a ermiş olur.

    ancak tek başına cezbenin fazla bir değeri yoktur. esasen cezbe, asıl gaye olan sülukun mukaddimesi ve kolaylaştırıcısıdır. (süluk bütün kötü ahlaki vasıflardan arınmak ve allah'ın huzuruna layık sıfatlarla donanmaktır.)

    hani bir yere matkapla kalın bir delik açmadan önce, ince bir uçla kılavuz delik açılır. işte cezbe böyle bir şeydir. o ince delik asıl maksadımız değildir ama asıl maksada ulaşmayı kolaylaştırır.

    veya

    iki coğrafi nokta arasında seyahat yapmak durumunda olduğumuzu düşünelim. arada balta girmemiş ormanlar, çetin ve zorlu bir parkur bulunsun. bir sıcak hava balonu ile mezkur mesafeyi kat etmek cezbedir. yaya olarak aşmak ise süluktur. yaya olarak seyahat eden kişi, nice çileler çeker, yılanlarla çiyanlarla karşılaşır, ölümcül tehlikeler atlatır ama elde ettiği bilgi, tecrübe ve olgunluk her şeye değer. bu yolda başkalarına da rehberlik edebilme melekesi de kazanır.

    eğer cezbe, süluka mukaddime olamamışsa son derece zararlı sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. çünkü cezbe sahibi yaşadığı yüksek haller sebebiyle kendinin kemale geldiği sonucuna varır ve ehil olmadığı halde insanları peşine takar. lakin bağlılarını terbiye edemez ve sayısız fitneye sebep olur.

    sözlerinde, yazılarında az çok irfani bilgilere rastladığınız kişi, eğer çevresini terbiye edememişse, etrafındaki insanlar bomboşsa, gün geçtikçe olgunlaşmak yerine yerlerinde sayıyor hatta geri gidiyorlarsa, bingo! bir meczuba çattınız demektir. sizi tebrik ederiz ama şimdi yavaşça oradan uzaklaşınız, yoksa sonunuz çok acı olacaktır.

    cezbeden sonra süluka muvaffak olan kimse ise farklıdır. o yolun bütün inceliklerini bilir. zamane insanlarını güçlü ve zayıf özellikleriyle teşhis eder, tüm yönleriyle tanır. onları nasıl motive edeceğini, şevk vereceğini, yola nasıl sevk edeceğini tesbit eder ve aşama aşama terbiyenin gereklerini büyük bir itina ve ustalıkla ifa eder.

    böyle bir şahsın da alameti, çevresindeki insanların zaman içinde büyük olgunluk kazanmalarıdır. bir de bakarsınız ki, eskinin boş beleş adamları gitmiş, yerlerine ağırbaşlı, irfan sahibi, oturmayı kalkmayı bilen, elinden dilinden emin olduğunuz güvenilir insanlar gelmiştir.

    bunların en bariz vasıfları içleri dışları bir olmaktır. yalan dolana tenezzül etmezler. her türlü kaypaklıktan kaçınırlar. saman altından su yürütmezler. ne yaparlarsa yapsınlar, göstere göstere yaparlar. takiyye semtlerine uğramamıştır.

    son hüküm,

    nâkıstan kâmil çıkmaz.(kendisi olgunlaşmamış bir kimse başkalarını olgunlaştıramaz)
  • süluktan pek nasibi olmamış cezbe ehli oldukça tehlikelidir. bunların zararı hem kendilerine, hem de çevrelerinedir.

    cezbe ehli öylesine bir vecd sahibidirler ki, her daim vuslat halleri ile dopdoludurlar. sahip oldukları vecd, onları kendilerinden emin kılar ve de görüşlerinin doğru olduğu yönünde sonsuz bir inanç sahibi yapar. çünkü yanlış bir görüşe, anlayışa sahip olan kimsenin öylesine bir vecde ulaşması mümkün müdür? tabii zannetmeyin ki, cezbe ehli bu şekilde bir akli mülahaza yapıyor; bilakis onların hallleri tamamen kalbi ve hissidir.

    cezbe ehlinin bir çok yanlış, hatalı, bozuk, çarpık görüşlerine rağmen vuslat kokuları almaları aşkın kerametidir. çünkü aşk her şeyi affettirir. normalde padişahın huzuruna ancak arınmış olanlar çıkabilir. ancak aşıklar bu kuralın istisnasıdır. padişah kendine kara sevda ile bağlı aşıkları hiçbir kusuruna bakmaksızın huzuruna kabul etmektedir.

    işte problem de burada başlar. aşık bir kez padişahla yüzyüze gelip, vuslata erince, aşkın harareti söner ve onun verdiği vecd yiter. sonuçta, aşktan geriye sadece ılımlı bir muhabbet/sevgi kalmaktadır.( zat mertebesine çıkamayıp, sıfatlar seviyesinde kalanlar ömür boyu aynen devam ederler. ancak bu durum bir nevi mekr-i ilahidir ve hiç de makbul bir durum değildir)

    vecd kaybolunca eski aşığımız huzurdan tard edilir çünkü önceden silinmiş olan nefs tekrar dirilmiştir. artık tüm bozuk görüşlerini düzeltmeden ve kendini tamamen arıdırmadan yeniden ilahi huzura çıkmasına imkan yoktur.

    böyle bir meczubun etkisinde kalan insanların ise vay haline. onların iki yakası şu dünyada asla bir araya gelmez. her yönden darbe üstüne darbe alırlar. böyle durumdaki kimselere tavsiyem: kaçınız! arkanıza bakmadan kaçınız!

    not: mümkünse , cezbeden sonra süluk görmüş ve olgunlaşmış bir zatı bulmakta fayda var. ama öyle birini bulamazsak ve işimiz sırf bir meczuba kalırsa ne olur? elbette onunla sohbetin sonucunda bize de cezbe yansıyacaktır ama daha sonra acısı aheste aheste çıkar.lakin "aşk ve cezbenin bedeli her ne olursa olsun ödemeye hazırım çünkü buna değer" diyorsanız, elbette o da kayda değer bir görüştür.
  • [sana da cezbe gelir, sen de deli divane olursan, ne dersen de; sözün dinlenilebilir!] feridüddin attar - mantıku't-tayr

    (bkz: meczup)
    (bkz: cazibe), cazip, incizap
    (bkz: lokman-ı serahsi)
hesabın var mı? giriş yap