*

  • [“command nature … by obeying her” (sessions, 1999, 136; cf. gaukroger, 2001, 139 ff.)]

    renaissance 'da doğaya gitmek, onu tümüyle tanıma ve öğrenme isteğinin ötesinde, salt egemen olabilme amacını taşıyor, işte francis bacon 'ın "bilmek egemen olmaktir" sözü bu durumu, yani asıl itkiyi çok iyi özetler. attilla erdemli hocam bunu uygar olmak çerçevesinde şöyle inceliyor: "..doğaya kendisi için gitmek; doğaya, onunla bütünleşmek için gitmek gibi daha olgun tutumların henüz yetesiye görülmediği bu dönemde (renaissance) insanın kaygısı, yaşamasını düzenleyip, zenginleştirmektir: uygar olmak ancak böyle sağlanabilecektir." (1)

    tabi bu dönemde beliren bu zihin sanki deus ex machinaymışçasına, köhne geçip giden insanlık birikimlerine mutlu bir sonu sağlamış gibi görünse de aslında tek gerçek şudur; renaissance ile birlikte kocaman bir karşıtlık oluşmuştur; doğa ile uygar olduğunu sananların uygarlık anlayışı arasında. yine attilla hoca'nın özellikle altını çizdiği, renaissance'dan beri sürüp gelen gelişmelerin bir patlayışı olarak değerlendirilebilecek sanayi devrimi ile birlikte doğa-uygarlık uyumunun kurulabilme olanakları tümüyle yitirilmiştir. (2) bu bilgi ışığında burada tekrar geçmişe dönersek; skolastik felsefeyi beğenmeyen bacon'ın başlıktaki sözünün ve onun çerçevesinde felsefesinin üzerine konuşulması gerektiğini düşünüyorum. her şeyden evvel bacon, bütün yanlışlarına rağmen, yeni bir dönemi müjdeleyen kişidir. (3) yaşadığı toplumda, bir yanda yoksulluk, ortaçağ dünya görüşünden arta kalan boş inançlar, saplantılar, bir yandan da zenginlik, gösterişli yapılar, göz kamaştırıcı süsler, maskeli oyunlar, tantanalı geçit törenleri, olağanüstü bir incelik, çokyönlü bir beğeni yer alır. din alanında bir yandan en köklü değişiklikler yapılmaya çalışılırken, bir yandan da en softa akımlardan biri olan puritancılık hızla gelişir. (4) işte böyle bir zeminde, başkaları geçmişle ilgilenirken, özlemle geçmişi yad ederken, bacon daha da parlak bir çağın yaklaşmakta olduğunu düşünmekteydi. altın çağ fikri bacon'da, geçmişten ziyade gelecekle alakalıdır. işte bu yolla erken modern bilimin başarılarından doğan "yeni" deneyciliğin öncülüğünü de yapmıştır. yetkelere başvurulması hususundaki eleştirileriyle geçmişin kurduğu dizgeleri yıkmış olup, insan aklında doğmaya başlayan yeni düşünceleri dile getirerek bilgide yeni bir hareketlilik sağlamıştır. ancak kendisi belli bir akımın veya yığının liderliğini yapmış değildir. bacon kendi ifadeleriyle; diğer zekaları bir yere toplamak için çanı çalan kişidir.(5)

    renaissance'den evvel ortaçağ'da tıpkı islam'daki "bütün kitapların anası"(6) kuran inancı gibi, aslında hiristiyan ortaçağının (7) hakikati benzer bir şekilde kutsal kitabın derinliğine ulaşmaktan geçer. hakikat çok net bir şekilde oradaydı. kilise, tanrının dünyadaki temsilcisi ve bildirilen doğruluğun kaynağı olarak, eğitimin koruyucusu, ahlakın bekçisi, entelektüel ve tinsel olguların son durağı, uygarlığın gerçek organı ve cennete giden anahtarların taşyıcısı konumunda bulunmaktaydı. yani insan aklı, hiristiyan dininin dogmalarının ya da bildirilmiş doğruların dizgeselleştirilmesi ile sınırlıydı. otorite ve gelenek, halk düşüncesi ve birey bilincinden daha önemlidir; inanç ustan daha üstündür; işbirliği, kişiden daha üstündür; ve kast, insandan daha üstündür. (8) yani tanrıyı bilmek, bilgiyi tanrı için tanrıda bulmak, ortaçağ bilgesi için aslolandı. ortaçağ felsefesi, gerçeği kendi araştıran yaratıcı bir düşünüş olamamış, daha çok öğrenileni öğretmekten oluşan bir etkinlik olarak kalmıştır. buna rağmen ortaçağ filozoflarının başarılarını yine de küçük görmemek gerekir. çünkü var olan düşünceleri çelişkisiz bir sistem içinde toplama girişimi, çok keskin bir zeka ve yetenek gerektirmektedir. (9)

    işte böylesi bir düşün evresinin ardından bacon, bilgiye ilerleyen bir şey olarak bakmıyor, denemelere dönerek yeni gerçekler araştırmaya çalışmıyordu. o dönem üzerinde yetkenin ağır baskısı duyuluyor, skolastik dizgenin temelini oluşturan varsayımların doğruluğu hakkında hiçbir soru sorulmuyordu. onlar hakkındaki tartışmaların gerçekle hiçbir ilgisi bulunmuyordu. işte bu noktada bacon, "bilimin örümcek ağlarını ortaya çıakrdığını, bu ağların ipliklerinin ve işlerinin inceliği bakımından hayran olunmaya değer olduğunu, fakat hiçbir cevher ve yararı olmadığını" söylüyordu. (10) bacon, doğayı iyice anlayıp, onu insanlığın hizmetinde sömürülebilir bir değer olarak görüyordu. o halde bilgi de, yaratanın ün ve görkemini arttırmak, insanın durumunu düzeltmek için aranmalıydı. (11) doğru bilgiye de ulaşabilmek için, bacon, aristoteles'in eski mantığını yadsımıştır. zira tembellikten doğan araştırma isteksizliği yüzünden, zamanın yargısı bütün tartışmalarda son söz oluyordu. ancak bu noktada belirtilmeli ki; karşı çıktığı boş inançlar, topluluklar arasında iyice silinince, yok olunca bacon'ın o inançlara eleştirel görüşleri de haliyle değerini yitirdi. o halde burada özellikle altını çizmem gereken, başlıktaki ifade yani "bilmek egemen olmaktir" ifadesinin rönesans ve aydınlanma'nın özünü oluşturduğunu, yani bacon'ın diğer bazı yaklaşımları gibi silinip gitmeyen bir nevi insanın kazma kürekle, baltayla zamanı ve beynini de arkasına alarak, son teknoloji harikası yıkım aletleriyle doğaya dalmasında temeli pek sağlam attığını söylemek mümkün. güç bilgisi, evet bacon'ın düşün dünyasında; bilgi erktir. dar bir yararcılık gütmediğini şu satırlarından da anlayabiliriz:"..ve ben hemen elimize gelen ilk meyveleri turfanda, mevsimsiz ve çocukça bir aceleyle toplamayı kesinlikle doğru bulmuyorum." (12)

    bacon için bilmek yapmak, yapmak da bilmektir. ancak ona göre; boş inançlardan, hilekarlıktan, sapkınlıklardan, keşmekeşlikten uzakta olmak ise zaruridir. (13) bilgiye eylemle yaklaşan böylesi bir adamın ölümü de aslında su yolundaki testinin kırılmasını hatırlatıyor; karlı bir günde soğuk hava ile etin çürümesi arasındaki karşılıklı etkileri araştırmak için yaptığı bir deney sırasında soğuk alır, bu hastalık sonucu 9 nisan 1626 günü ölür. (14)

    bilgiye ulaşmanın amacı her şeyden önce insanlığın iyiliğidir. bacon tasarladığı bu uygulamalı bilimden doğması gereken toplumsal düzeni, daha doğrusu varmayı umduğu toplum düzenini yeni atlantis adlı ütopyada betimlemiştir.(15) bu ütopyasının, diğer ütopyalar gibi sonuca yönelik olduğu, yeni tartışmalar açmaktan ziyade tümüyle insanlığın yararına olarak düşünüldüğü aşikardır. bacon 'a göre; eski aristo mantığıyla (bkz: organum) bu iş olacak gibi değildir, o halde yeni, yepyeni bir okula ihtiyaç vardır: novum organum

    bacon 'ın amacı yeni tartışmalar için nedenler yaratmak değildi, sanatlar yaratmayı düşlüyordu. kullanılan metot'un amacı başka olunca, sonuç da başka olacaktır. birinin amacı bir tartışmada karşı tarafı yenmektir, ötekininse hareket halindeki doğaya egemen olmaktır. bu nedenle bacon, aklı kullanarak kanıtlama yolundan ziyade, her yerde ve her şeyde tümevarım yöntemini kullanmaktan yanadır. fakat bu tümevarım kuramını da diğer mantıkçılarınkinden ayırır.

    ancak eleştirdiği aristoteles gibi, o da devletlerin birbirlerine düşman olmalarını eşyanın tabiatine uygun gördüğünden, onun için savaş kaçınılmazdır. zaten bu inanç kendini nietzsche'de kan hayattır şekliyle göstermiş olsa da, aralarında temel bir fark vardır; nietzsche çok net bir şekilde, kiliseye ve sokratesçi kuşkuya (bkz: nietzsche nin sokrates sorunu), platon'un devletine eleştiri getirirken, üç tragedya yazarı aiskhylos, evripides ve sophokles yerine sokrates, palton ve aristo 'nun konduğunu, bunun da rasyonel bir dünyada, mythos'un tümüyle yok olmasına katkı sağlayacağını düşünüyordu. en temelde sokrates'teki yozlaşma (bkz: decadence) hem doğal eğilimlerindeki kabul edilen sefihlik ve karmaşadan, hem de onu ayrıksı kılan aşırı mantıksal gelişme ve iğneli kötülüğünden kaynaklanıyordu. sonuç olarak pos bıyıklıya göre; sokrates 'in akıl- erdem- mutluluk denklemi, yunan'ın içgüdülerine tümüyle zıttır. zaten yunan mucizesinin sokrates'e kadar sürdüğünü, onunla birlikte bunun sona erdiğini düşünen nietzsche 'nin duruşuyla, aristocu mantığı eleştirerek, yeni bir araç ortaya koyan bacon arasında mutlaka bir zemin farklılığına ve bacon'daki savaşın kaçınılmazlığı ile nietzsche'deki savaş hakikati arasındaki çıkış noktası ayrılıklarına dikkat çekilmelidir. ben şahsen, dionysos'a tutkun bir zihniyle nietzsche'yi doğayla dualist yapıdaki bir ilişkiyi reddetmiş bacon'la aynı safta göremiyorum.

    bacon ve onun gibi düşünenlerin temelini attıkları bir dünyada yaşıyoruz. imkanı olan için, güçlü olan için her gün, bir öncekinden daha huzurlu geçmektedir. insanlar teknolojik buluşlar sayesinde daha rahat ve daha lükse kaçan bir yaşama yöneliyorlar, bu yönelişleriyle rahatlıyorlar, arkalarına aldıkları yastıklar oysa bir zaman sonra, bu tembel insanların kafasına geçiyor ve onları boğar hale getiriyor. rahatlığın kendisine tutkun, sadece kendi hazzı için yaşayan insanlar yığını yedikçe acıkırcasına egemenlik savaşlarına girişiyorlar. bu egemenlik savaşları kah kendilerini, tüm dünyaya acı ve kederden başka bir şeyi miras bırakmamış, temelinde sömürge avcılığı, menfaatler çatışması yatan dünya savaşları olarak, kah demokrasi ve özgürlük bahaneleriyle güçlü olanın güçsüz olana, çoluk çocuk demeden yağdırdığı iyi niyetli, huzuru amaçlayan bombalar olarak kendini gösteriyor. hepsinin temelinde rahatlık ve kolaylık tutkusu yok mu? hükümetinin ekonomik alandaki başarısızlıklarını örtmek veya ülkenin petrol ihtiyacını gidermek için önce kan dökmesi gerektiğini bilen zihinle, yeni toprak, yeni kaynaklar maksadıyla kızılderililere hastalıklı battaniyeler hediye eden özgüven sahibi o pislik gücü üst üste koyduğumuzda hiçbir farklılık görememekteyiz. bilen, bildikçe insanın huzurunu sağlamayı amaçlayan, bunu amaçladıkça da amacın kölesi haline gelen, çok şeyi bilen, aydınlanmış köle yığınlar için kışın bu zamanlarında böylesi güneşli havaları yaşıyor olmamızın aslında "bilmek egemen olmaktir" inancıyla ne kadar alakasının olduğu da pek önemli değildir. doğayla dual bir ilişki içine girmektense, tek taraflı, onu sömürmeyi, insanlığın hizmetinde sanki sonu hiçbir zaman gelmeyecekmiş gibi her defasında dozu arttırarak, ve en nihayetinde adını bilmediğimiz uzak bir adada nükleer deneme şeklinde doğanın kalbine bıçak saplayan zihnin atası işte bu egemenlik amacını güden bilme durumudur. tarafların taşla, sopayla yer alacakları dördüncü büyük savaşa doğru itilmiş olduğumuz bir dünyada, her şeye yeniden başlamalı, yeniden antik dünyada olduğunca belki de, numen heyecanıyla, daimon'lar aracılığıyla yeniden bir bilme arzusu, doğayla alma ve verme üzerine, yani uyum içinde bir ilişkiye yelken açmalıyız, kimbilir.

    sonuç itibariyle bacon'da "bilmek egemen olmaktir" düşüncesi yepyeni bir çığır açmıştır. paganizmde, stoa'da, epikuros'ta üstü kapanan ölüm korkusu bile yeniden hortlamıştır. doğayla uyum, doğayla karşılıklı alışveriş, kimi zaman mythos'la kimi zaman thales'le bilikte gözleme dayanan ifadelerle açıklanan o uyumun bir kesesi, yani insani taraf, acımasızlaştıkça, öbür kesedekine sahip olarak, onu kendi yararına kullanmaya çalıştıkça, adına aydınlanma, insan hakları, demokrasi, hatta hırıstiyanlık, islamiyet ve en genel haliyle özgürlük kavramları, ve diğerleri tümüyle yanlış bir zemin üzerinde yükselecektir. romalı çiftçinin ağacın bir dalını keserken duyduğu ıstıraba/korkuyla karışık saygıya benzer bir heyecanı duyumsamadığımız sürece, bildiğimizi ve egemen olduğumuzu sandığımız her şey, yukarıda saydığım kavramlar da dahil olmak üzere, benim için bir derinlik içermemektedir.

    notlar:

    1- dağlarla, attilla erdemli, insancıl yayınları, sf: 49
    2- a. erdemli, a.g.e., sf:50
    3- yeni atlantis, çev. hamit dereli, önsöz , sf:16 (cumhuriyet kitaplığı)
    4- denemeler, çev. akşit göktürk, önsöz, yky, sf: 10
    5-h. dereli, a.g.e., sf:16-17
    6- ummül-kitab, kuran al-i imran 7; rad 39; zuhruf 4
    7- ortaçağ terimi ilk defa 1469 'da kullanılmış; robinson, fred. c. [1984]. "medieval: the middle ages." speculum 59, pp. 745–56
    8- yunan ve ortaçağ felsefesi, frank thilly, izdüşüm yay., sf: 272-273
    9- “ http://www.e-felsefe.com/…el/skolastik-felsefe.html ” 29 ocak 2007
    10- h. dereli, a.g.e., sf: 17
    11- h. dereli, a.g.e., sf: 18
    12- h. dereli, a.g.e., sf: 19
    13- "http://plato.stanford.edu/entries/francis-bacon/" (11 şubat 2007)
    14- a. göktürk, a.g.e., sf: 16
    15- "http://www.felsefeekibi.com/…te/default.asp?pg=1265" (11 şubat 2007)
  • (bkz: francis bacon)yumurtası. bilin ki egemen olun, bilin ki doğanın, insanın, her bir değerin canına okuyacak gücü elinizde tutabilin. sizi gidi pragmatist gevşekler.
  • "iktidar için öngörmek, öngörmek için bilgi gerekir"in farklı bir şekli -ki bu da comte yumurtasıdır.
hesabın var mı? giriş yap