• "binlerce mermer melek heykelinin arasında onlarca brozn şeytan heykeli var."

    melekler ve şeytanlar, binlerce mermer melek heykeli arasında, bronz şeytan heykeli arayan bir sanat tarihçisinin
    macerasını anlatan, umberto eco'nun foucault sarkacı'vari bir disiplin ve kültür birikimi ile ele alınmış bir roman.

    dan brown'un eski kitaplarını okuyanlar bilirler ki, her sayfasında titizlikle gizlenmiş bilgi kırıntısı yer alır.

    evet... vatikan'ın gizli arşivlerinin bulunduğu yasak kısma girme vakti geldi.

    kitabımız gayet anlaşılabilir bir akıcılıkla, bir fizikçinin kaçırılması ile başlıyor maceramız.
    fizik konusunda altyapısı olmayan bir insanın bile gayet anlayabileceği bir şekilde madde ve karşımadde ilişkisini
    anlatmayı başarabilmiş sevgili yazarımız.

    kaçırılma sonrası, ufak tefek bilgi parçacıkları ile, hız sınırını aşan uçaklarlar ile meşgulken, kendimizi
    bir anda yüksek rönesansın en harika şehrinde buluyoruz.

    burada aradığımız ise, bir zamanlar aktif olan lakin şimdilerde adını sadece komplo teorilerinde duyduğumuz gizli ve karanlık bir örgüt:
    ıllumınatı!

    roma çok canlı! brown, adeta simülasyonun içerisine girip roma'yı geziyormuş hissi yaşatarak devam ettiriyor okura. roma'nın, antik dönemden kalan en önemli
    mimari yapılarından birinin içerisine giriş kısmı ise, okuyucunun, şayet ki pantheon'u gezmemiş ise, gezmiş hissettirecek kadar iyi bir deneyim sunuyor.

    "oculus'un içerisinden sızan güneş ışını, çok tanrılı inanca göz kırpıyor..."

    "tüm tanrıların evi" anlamına gelen, antik roma'nın gözbebeği sayılacak bu yapı, roma'da yer alan en önemli unsurlardan biridir. bu yapının, bu kitapta yer almaması
    düşünülemezdi.

    brown, pantheon hakkında onlarca kitap okuyup yerinde gözlemlemek bir yana dursun, yazdıkları ve bizi de sürüklediği kısımlar ile, bize de bir dünya araştırma
    yaptırma hevesi veriyor

    kitabı okurken bir anda litap ayracınızı bir anda kaldığınız bölüme koyup, bilgisayarın başına geçerek, bir zamanlar en büyük kubbeye sahip bu asil yapıyı
    araştırmaya başlayabilirsiniz.

    "yeni çağ'ın lanetli bilgeleri..."

    brown, aynı zamanda insanların kafasını karıştıracak önemli komplo teorilerini de cesurca okura sunuyor. italyan fizikçi, matematikçi, gökbilimci ve felsefeci
    galilei'nin hayatına dair ufak tefek notlar ve ölümü sonrası ortalıkta süregelen yeni çağ efsanelerine da atıfta bulunuyor.

    elbette eco'nun focault sarkacı'nda geçen "yok artık!" diyeceğimiz komplo teorileri kadar büyük ve şok edici olmasa da, brown, insanı şaşırtan kelimeleri dökebilmeye
    cesaret edebilmiş.

    "bernini'nin tanrıya sırt çevirmiş heykelleri!"

    çok eskilerde, lise öğretmenlerimden birisi, "bernini'nin tüm heykelleri asla kiliselere yüzünü dönmez. daima sırt çevirir." demişti.
    lise yıllarımdan bu yana benimle kalan bu tuhaf cümle, kitabı okurken hiç bu kadar parlamamıştı. kitapta bernini'nin heykelleri hakkında roma'yı ve hatta vatikan'ı
    sarsan komplo teorileri yine baş göstermeye başlıyor.

    brown, bu kitabında, bernini'nin birkaç heykeli için ufak bir rehberlik denilecek kadar güzel bir anlatımla heykelleri hakkında da insanı tatmin edecek bilgilere
    yer vermiş.

    "bir rüya kadar gerçekçi ve keskin karakterler!"

    brown, kitabında yarattığı karakterlerin adeta hepsine adem'in yaratılışı freskindeki tanrı rolünü üstlenerek çok gerçekçi bir ruh üflemiş. diyaloglarından tutun,
    giydikleri elbiseler ve hatta kullandıkları arabalara kadar, hem gerçekçi, hem tarihi konuda tatmin edici ve hem de sıkmayan karakterlere yer vermiş.

    son olarak; brown, ılluminati, yeni çağ'ın bilgeleri, ressamları, heykeltıraşları ve hatta mimari yapıları hakkında, bilinenin aksine çok farklı bir bakış açısı ve
    bilgi birikimi ile yaklaşarak bizi dehşete düşürmeyi amaçlamış; başarmış da.
    sırf bu yüzden film çekimini için vatikan'dan izin alamayan brown, bize adeta yüzyıllar sonra da okunacak bir şaheser bırakmış.
  • imdb'deki puanını cidden haketmiyor
  • durduk yere adamın amına koyan just loud eseri:

    https://www.youtube.com/watch?v=bg4l0bdcopk
  • scott cooper'un yazıp yöneteceği suç dizisi.
  • nefes kesen bir kitaptı. okurken inanılmaz keyif aldım, langdon ın en kötü anlarda bile etrafındakileri düşünmesi, nerde ne yaptığının sürekli bilincinde olması, saygısı kitabı iliklerinize kadar hissetmenizi sağlıyor.

    "bazen, ilahi vahiy, kalbinin zaten bildiğini duymak için beynini hazırlamak demektir."
  • dan brown, angels and demons'ı yayınladığı sıralarda, dünya gündemi illuminati konseptiyle ilgilenmeyi yeni yeni bırakıyordu. türkiye'de ise, daha fazla ana akım bir konu haline gelmeye başlıyordu.

    kurgu eserler genelde yalnızca yaratıcılık ve sosyal ilişkiler konusunda kendisini iyi konumlandıran insanlar tarafından, her zaman değilse de çoğunlukla uzun süreli araştırmalar yapılmasına ihtiyaç duymazlar. elbette kimsenin hakkını yeme cüretini kendimde bulduğum için söylemiyorum. araştırma yapılmamış olması durumu, bir açıdan bakıldığında, düşünülemez bile. zira, kişi ekstra bir araştırma yapmamış dahi olsa, hayatı boyunca kendisi ve tanıdıklarının deneyimleri ve yaptığı okumalarla, bu araştırmayı istemsizce de olsa yapmış kabul edilebilir. fakat söz konusu dan brown ve eserleri olduğu zaman, işler her zaman olduğundan daha çetrefilli olabiliyor.

    ikinci paragraf boyunca yaptığım girizgahla niyetim, dan brown’ın melekler ve şeytanlar’ı yazmaya koyulmadan evvel, muhtemelen yıllara yayılmış olan bir araştırma sürecinin varlığını okuyucuya hissettirebilmekten ibaretti. bu sebeple, ilk paragrafta vermiş olduğum bilgi, melekler ve şeytanlar’ın yazılması ile yayınlanması arasında geçen sürecin oldukça uzun olabileceği olduğu açığa çıkıyor. bu sayede görüyoruz ki, dünya gündemine oturan ve ezoterizm’le bir şekilde bağı olan hayalî bir örgütle ilgili yazmaya karar vermiş olmasının, yazar adaylarına oldukça iyi bir ilham olacağını sanıyorum.

    uyarımı yapayım; yazının buradan sonrası, kitapla ilgili irili ufaklı spoilerlar içeriyor. dolayısıyla, eğer kitabı benim daha evvel birkaç kez yapmış olduğum gibi tekrar okumak amacıyla burada değilseniz ve ilk kez okumaya yeltenmişseniz spoiler geliyor.

    --- spoiler ---

    kitapta, dan brown’ın ilk kitabı digital fortress 'tan itibaren asla zincirleme aksiyonlara girmesine neden olmaktan vazgeçemediği baş karakteri olan harvard üniversitesi’nde simge bilim profesörü olan robert langdon var. karşısındaysa, gizemli örgüt illuminati var (en azından biz bir süre boyunca öyle olduğunu sanıyoruz).

    --- spoiler ---

    illuminati’nin, günümüzde olan versiyonu ile ilgili değil de tarihte gerçekten de var olmuş olan illuminati’yi ve katolik kilisesi’nin o dönemdeki eylemlerini anımsayınca, kitapta illuminati adına katolik piskoposlara yapılanlar, pek o kadar da dehşet verici gelmeyebiliyor. her şeyden önce, bu yazıyı okumaya hala devam ediyor olanlarınızın orta çağ avrupası hakkında, yüzeysel dahi olsa bilgi sahibi olduğunu düşünüyorum. lakin yine de söylemeden geçmeyelim: katolik kilisesi, orta çağ’ın üzerinde, tamamıyla tahakküm kurmuş; tarımla uğraşan sıradan halkın da aristokratların da yaşamlarına baştan sona müdahale etmiş, hayatın her alanında kendisinin sözünün geçmesini sağlamış ve elde etmiş olduğu bu yetki ile (doğal olarak) kendisi dışında hiçbir kişi, grup ya da kavramın çıkarını gözetmemiştir.

    işte, katoliklerin resimden filozofiye, bilimden astronomiye, toplumsal yaşamdan yatak odasına (misyoner pozisyonu ismi nereden geliyor acaba) el uzatması sonucu bu korkunç bağnaz baskıdan bunalan bazı kişiler, fransız devrimi’nden 13 yıl önce, wikipedia’da yazdığına göre, batıl inanç, ön yargı, katolik kilisesi’nin toplumsal hayat üzerinde kurduğu tahakküme ve iktidarın kötüye kullanımına karşı bir duruş olarak bavyera’da illuminati’yi kurdular. (bavyera, günümüzde almanya sınırları içerisindedir.)

    --- spoiler ---

    kitapta ise, bol bol geçmişteki bu illuminati’ye referanslar veriliyor. günümüzde geçen kitapta illuminati adına, katoliklerin geçmişte bilim adamlarına, filozoflara ve akılcı düşünceye sahip toplumu etkileme gücüne sahip kişilere yaptıklarını, piskoposlara aynen iade ediyor. elbette, kitabın sonunda, illuminati’nin gerçekten varlığını sürdürmediğini, illuminati adına yapılan eylemlerin, kilisenin bir iç mücadelesi sonucunda olduğunu görüyoruz. yine de okuyucu olarak, böyle bir ihtimalden keyif aldığımı söyleyebilirim.

    --- spoiler ---

    umarım, bu son cümlem yüzünden, farklı ön yargılarla karşılaşıp, günümüzde olduğu iddia edilen illuminati’ye atfedilen zihin kontrolü, çocuklar için hazırlanmış çizgi filmlere yerleştirilmiş olduğu iddia edilen subliminal mesajlar ve daha pek çok kötülüğün savunucusu olduğum çıkarımı yapılmaz. bağnazlık, hangi kıtada ve hangi zaman diliminde olursa olsun, özgürlüğe ve aydınlanmaya zarar veriyor.

    edit: imla
hesabın var mı? giriş yap