• antopomorfik tanrı hayalinin sonucudur.

    biz önce “dalkavuk” kelimesiyle başlayalım. birincisi bu kelime aslında bi küfür değil*, fakat artık günümüzde aşağılayıcı bi manada kullanılıyor. çünkü artık dalkavukluk tarihe karışmış, bugün resmi olarak değil de gayrı resmi olarak yürütülen, çoğunlukla da bi karakter bozukluğuna verilen isim. oysa dalkavukluk zamanında gerçek bi meslekti ve ihtiyaç olunmayan hiç bi şeyin var olmayacağı gibi dalkavukluğa da ihtiyaç vardı. o zamanlar dalkavukluk aşağılayıcı bi ifade değildi (belki çok ufak bi miktar, bilemem), bi mesleğin ismiydi.

    peki dalkavuklara neden ihtiyaç vardı. bunun için sözlük ve internette kısa bi araştırma yaptım ama pek bi bilgi bulamadım. o yüzden kendi fikirlerimi yazacağım. yanlış yaparsam uyarırsınız düzeltirim (ya da tümden silerim, yanlışa bağlı)..
  • insan toplulukları tarihin büyük bi kısmı boyunca (belki de tümü) hep merkezi bi yönetimle, bi liderle yaşamayı seçti. bu lider çok eskiden belki sadece kabilenin en güçlü avcısıydı; sonra yaşlı olmak, bilge olmak vs bu niteliklere eklendi.. en sonunda saltanat denen kavram icat oldu ve liderlik babadan oğla geçen bi mevki oluverdi. derdim tarih anlatmak değil, zaten gördüğünüz gibi tarihi bilgim de başlangıcın başlangıcı düzeyinde. ama şu tasvir ettiğim son durumun yaratacağı muhtemel sorunun farkına varabiliyorum.

    bi toplumun tüm kaderini bi liderin omuzlarına yüklediğiniz zaman bu inanılmaz büyük bi sorumluluktur. hele bugünkü gibi meclis, parlamento, parti, yargı vs gibi temeli güçler ayrılığına dayanan bi sistem yokken, ülkenin yönetiminin o liderin (kral ya da padişah) iki dudağı arasına hapsedildiği bi zamanda liderin bu sorumluluğu taşıyabilecek güveni barındırması şart. işte bu noktada dalkavuklar zaruri bi görev üstleniyorlar.

    kendisine güvensiz, kararsız bi lider bi ülkeyi felakete sürükleyebilir. bu yüzden o liderin etrafında onun ne kadar yüce biri olduğu, akıllı olduğu, bilge olduğu, cesaretli olduğu vs laflarını edecek insanlara gerek vardı. liderin akıl danışacağı vezirleri vardı ama vezirler ne derse desin yine de son karar kralındı.. ve her ne karar verirse versin doğru kararı vereceğine inancını hiç kaybetmemeliydi.

    peki bugün neden dalkavuklar yok o zaman. iki sebepten. birincisi artık bütün güç tek bi insanın tekeline bırakılmıyor, lider, kendisi gibi düşünen büyük bi kitlenin (misal partinin) sadece toparlayıcısı ve koordinatöründen ileri bi görev üstlenmiyor. hatta bu kişi başa geldiğinde aslında iktidarın değil, sadece hükümetin başına geliyor, yargı, yürütme, yasama, özerk kurumlar (ordu, üniversite vs) üzerinde tam hakimiyeti söz konusu olmuyor. yani bugünkü liderlerin sorumlulukları nispeten çok daha az oluyor.

    ikinci ve daha önemli sebep, başa geçmenin bi saltanat mirası olmaması. yani kendisine güvenen bi kralın oğlunun da aynı karakterde olacağı bilinmiyordu. belki de son derece pısırık, korkak, kararsız biri olacaktı şehzade, ama saltanat kuralları tahtı o çocuğa devretmeyi şart koşuyordu. o yüzden o çocuğun da kendisine güvenini oluşturmasına yardımcı olacak dalkavuklara ihtiyacı kesindi.

    bugünse liderler zaten seçimle başa geldiğinden, halk direkt kendisine güvenen birini seçmektedir. hatta o lider hükümet başına geçmeden önce kendi partisinde seçim kazanıp lider olmak zorundadır. oraya gelmek için alt basamaklarda pek çok irili ufaklı seçimi (il meclis bilmemnesi, parti sekreteri vs) kazanmış olmalıdır. bu zaten başa kendisine güveni tam birinin geleceğinin garantisidir. o yüzden artık dalkavuğa gerek yoktur.

    bu gereksizlik hali son yüz yılda artık o kadar doğallaşmıştır ki, zamanında bi meslek olarak icra edilen bi makam, bugün artık aşağılama ifadesi olarak kullanılmaya başlamıştır. fakat şu an konumuz gereği dalkavukluğun günümüzde insanların kafasında ettiği yeri değil, zamanında algılanma şekline eğileceğiz. çünkü tanrının dalkavuk sahibi olması ve bunun doğal sayılması işte zamanında dalkavuksuz düşünülemeyen bi lider hayali yüzündendi.
  • uzun bi giriş bölümünden sonra sonunda girebileceğim konu. bu giriş bölümü ne yazık ki gerekliydi. çünkü zamanında insanlar bi doğaüstü varlık düşünürken o zaman sahip oldukları lider hayalinden ötesini düşünememişlerdi. bi kral (padişah, kabile şefi, aşiret lideri vs) her nasılsa, o zaman tanrı da onun sahip olduğu özelliklerin kat be kat fazlasına sahip olan bi yaratık olmalıydı.

    misal, kral sizden kulluk beklerdi, o zaman tanrının da sizden secde etmenizi beklemesi şarttı.
    kral, onun adına iyi bi şey yaparsanız mükafat olarak size bir kese altın verebilirdi, tanrının mükafatı kat be kat daha fazla olan cennet hayatı olmalıydı.
    kral, suçluyu zindana attırır ve gardiyanlar adama sabah akşam işkence yaparlar ama adamın ölmemesi için işkenceyi kararında yapmak zorunda kalırlardı; tanrı da o zaman suçluyu (ve kendi hükümranlığını kabul etmeyenleri) cehenneme atıp gardiyanlarının (zebaniler) işkencelerine tabii tutmalıydı. ama işte tanrıyı sınırlayan bi şey olmamalı, pişen deriler anında iyileşerek işkencenin sınırı olmamalıydı.
    vs..

    bu insan-tanrı hayalinde sadece bazı şeyler atıldı. vezirden bahsettik mesela. tanrının veziri yok, çünkü her şeyi bilen bi tanrı fikrine tersliği çok bariz. bu yüzden yüce bi vezir hayal edilmedi. ama işte belki de çok daha absürd bi durum bu hayalden çıkarılmadı. dalkavuksuz lider tasavvur edemeyen insan, tanrıya da dalkavuk hayal etti. ve tabii ki yukarıdaki formülde devam etti ve o dalkavukların da niteliklerini abartma yolunu seçti.
  • melekleri yaratma sebebidir.. her dakika, her an tanrıya “sen ulusun, sen yücesin vs” demek zorunda olan, günah işleme kabiliyetleri olmayan (insan dalkavuklar belki samimi olmayabilirler ama melekler samimi), sürekli tanrıyı öven ve ona ibadet eden yaratıklar. tanrı bunları niye yaratmıştı.. dişe dokunur hiç bi neden yok. tanrının inanılmaz megalomanlığı dışında hiç bi şeye hizmet etmiyorlar. yaptıkları bi iş varsa bile gücü her şeye yeten bi tanrının bu meleklere ihtiyacı zaten yok. yani ha azrail gelip senin canını almış, ha azrail hiç yokmuş da tanrı kendisi almış. tanrı katrilyonlarca işi aynı anda yapabilecek bi varlık olduğuna göre azrail’e bile ihtiyacı yok aslında.

    ama zaten konumuz sadece kendisine ibadet etmekle yükümlü olan, başka hiç bi işleri olmayan melekler. bunları hayal eden insanlar, tanrının dalkavuğa ihtiyaç duyan güvensiz bi yaratık olduğunu düşünmediler. sadece dalkavuksuz bi lider hayal edememişlerdi. yoksa akıllarına gelseydi, biri çıkıp “tanrının dalkavuğa ihtiyacı yoktur” diyebilseydi belki de melekler sadece çok eski dinlerde kalan arkaik bi hayal olarak kalacaklar, sonraki dinlerde yer bulamayacaklardı. ama varlar..

    ulan bu kadar yazdın, anafikrin ne peki derseniz, ben de anafikir aslında açık derim. sonuçta taa ilk cümlede bile yazdım. tanrı antropomorfik bi hayalden öte değildir. ve bunun en büyük kanıtı melek sahibi olmasıdır. aslında tanrıyı insan hayalinden ibaret sayabileceğimiz daha pek çok şey var ama sürekli övülme ihtiyacı hisseden bi tanrı fikri en garibi olduğundan özellikle buna eğildim. hepsi bu..
hesabın var mı? giriş yap