• "aşmış bir kişilik", olarak tanıtıyor kendisini küçük kızlara. kanmayın.
  • siyaset felsefesi* sinavlarindan once sozlukte firtinalar estiren, hepimizi calistiran amme hizmeti kisisi. ilgiyle izliyoruz.*
  • götünden yemediği halde salonumun ortasına ağzından sıçabilen, geç ancak güç olmadan kazandığım yegane dost.
  • bana güzel sofralarda futbol, edebiyat ve başka güzellikler hakkında usul usul konuşanları hatırlatan, çok anlamlı susan, sanki çoktan gitmiş de geliyor gibi bir adam.
  • " sen de annesin. kızının da senin için böyle şeyler düşünmesini ister misin?" diyerek, anneme olan davranış ve düşüncelerimi gözden geçirten; hayattaki duruşuyla beni sarsan; öyle sakin, öyle ince, öyle derin... hayatımda olmasından mutluluk ve heyecan duyduğum dostum, kardeşim, canım...
  • yillarca icimdekileri kelimelere dokmeyi becerememek, onun yazdiklarindaki guzelligi yakalayamamak korkusuyla bos biraktigim bu sayfayi doldurmanin aslinda cok kolay oldugunu fark ettim bugun. bunca zamandir aslinda soylemek istedigim sadece hep yanimda olmasini istedigim, hep yaninda olmak istedigimmis*.
  • şöyle de değerli bir entrysi var.
    (bkz: #21688888)
  • bu muhteremle dostluğumuz on yıla yaklaşmış; aynı okulda, aynı koridorlarda birlikte dolaşmışlığımız ise toplasan bir yıl etmez. sonrasında, bir masanın iki tarafına oturup içmişliğimiz, iki lafın belini kırmışlığımız da sayılıdır. ne var ki, insan dünyayı aynı gözlerle görüp, benzer dertlerle hemhal olan, farklı şehirlerde, farklı ülkelerde de olsa aynı yollarda ömür tüketen bir yaren bulunca fiziki mesafelerin pek bir önemi kalmıyor.

    can baba bir şiirinde der ya; "en uzak mesafe ne afrika'dir, ne çin, ne hindistan, ne seyyareler, ne de yıldızlar geceleri ışıldayan. en uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan." eh gönüller bir olduktan, bakan gözler aynı şeyi gördükten sonra ehemmiyeti kalmıyor mesafelerin.

    ben tanıdığımda da okumaya meraklıydı bu çocuk, geçip giden 10 senede bayağı bir şey öğrendi kerata :) bu çilekeş, derviş ruhlu adamın çilehaneden çıkmasına az kaldı. çilesi bittikten sonra, rüzgar onu ne tarafa savurur, hangi tekkeye, hangi medreseye kapılanır bilmem ama çok da önemi yok nazarımda. yollar onu nereye götürürse götürsün, elbet kaleminin yahut kelamının değdiği birileri olacak ve elbet bir iz bırakacak, tıpkı o kafa yorduğu eski zaman efendileri gibi. ama az ama çok, bir şeyleri değiştirecek tüm o mütevazi duruşuyla. az şey mi.

    bu fakir de nasiplenmeye devam eder elbet meşrebince bu dervişin anlattıklarından; yolu açık olsun.

    not: şu sitede obradovic'ten sonra övdüğüm ikinci ademoğlu oldu kendisi. o kadar muteber bir insan yani.
  • türkçe karakter kullanmayan, dhkp-c terör örgütü sempatizanı akademisyenlerin hakkıyla ve hukukuyla çok içli dışlı olan yazar.
  • babamdan kendini onemsememe siarini yadigar aldim, biliyorum pek muteber bir siar degil zamanede ama oldugu kadar. bunu soylemek zul; ama hala bilmeyenler, ogrenmemisler, merak edenler, 'mustear isim arkasina saklanma' gibi bos bir ithamla cikagelmede israr eden ve edecek olanlar var ise, soyleyeyim: ismim tunç, babamdan yadigar soyismim de şen. tarihçilikle ugrasmaya ve yanlis bulduklarimi dile getirmeye buldugum farkli mecralarda devam ediyorum; omur buldukca da buna devam edecegim.
hesabın var mı? giriş yap