• aslı kayıp, taklidi çoktur.
  • daha çok bayanlar tarafından yazıldığı düşünülürse bu kitaplara feriştah'ın fantezileri diyebiliriz.
  • bu tür edebiyat içinde en güzel taraf kızın fakir erkeğin zengin olmasındadır. malum kendiyle özdeşleştirecek bir kahraman aramaz mı okur... bir başarı, bir elde etme, bir zafer. hep aynı hikaye olsa bile illaki tutar bu konu. aynı detaylarla işlense bile.

    ama asıl dikkat çekici taraf tee yazının bulunmasından beri "aşk" konusunun tutmasıdır. "meşk"i okumak keyifli değildir (izlemek belki).

    yoksa elizabeth bennet'in ilk doğumunu yaparken ölmesi, fitzwilliam darcy'nin kendini içkiye vermesi ve tarla tapan işlerini boşlaması... veya liz'in tam tersine sürekli doğum yapması, ve üstüne evlatlarının hayırsız çıkması, fitzwilliam darcy'nin kendini içkiye vermesi ve hatta köpek dövüşlerine bahis oynaması. aslında bu mükemmel çiftin gerdek gecesinde dehşet hayal kırıklığı yaşamaları ve ikisinin de kendini içkiye vermesi, koca konakta sürekli kavga etmeleri "allah senin belanı versin, seninle tanıştığım güne lanet olsun" vs diye.

    hiç hoş değil, hiç hoş değil. bunlar ancak türk dizilerinde tutar. aşk güzeldir. aşk romanı güzeldir. insanın hayal gücünü geliştirir. meşk romanı dandik bir senaryo olur ancak.
  • salt aşkı işleyenlerden ziyade aşkı; yakın tarih, biraz siyaset ve bolca hayat üzerine özgün düşüncelerle harmanlayan türleri makbuldür.
  • yazar için "garantici" bir yaklaşımdır.
  • proust'a göre en baş döndürücü olan aşk romanı tren tarifesidir. bunu da swann üzerinden söyletir*.

    swann odette'in kendisini aldattığından şüphelenmektedir. ne kötü ki aynı günlerde odette'le aşklarının filizlendiği verdurin'lerin küçük kabilesinden aforoz edilmiş, odette'in katıldığı yemeklere, gezilere de davet edilmemektedir. swann, odette'in gittiği yörelerin adlarını kıskançlık ve hayal kırıklığıyla mırıldanarak tarifenin başına geçer ve odette'in ayak bastığı topraklara gidecek tren seferlerini incelemeye koyulur. ne de olsa "meçhul ve meçhullüğü derecesinde cazibeli bir hayatın unsurlarına karışmış sanmak..." proust'un ıhlamurundan yayılan kokulardan en baş döndürenidir.
  • herkesin yarasına bakıp içten içe ‘bu okunur’ demesidir aslında.

    benim çok tercih ettiğim bir kategori değil.
    -dedi her aşkını roman yapmak isteyen dürzü-
  • aşka dair en sevdiğim 10 roman:
    1- jane eyre (charlotte bronte, 1847),
    2- anna karenina (tolstoy, 1877),
    3- aşk-ı memnu (halit ziya uşaklıgil, 1899),
    4- eylül (mehmet rauf, 1901),
    5- swann'ın bir aşkı (marcel proust, 1913),
    6- çalıkuşu (reşat nuri güntekin, 1922),
    7- hıçkırık (kerime nadir, 1938),
    8- kürk mantolu madonna (sabahattin ali, 1943),
    9- bir filiz vardı (orhan kemal, 1965),
    10- ağrı dağı efsanesi (yaşar kemal, 1970)...
  • aşka inanan kadınlar olursa aşk romanları da okunur. kadınları aşktan soğutan, aşka inançlarını kaybettiren herkes düşmanımdır.
  • böyle bir kategori aslen olmasa da ilk aklıma gelen roman kürk mantolu madonna'dır.

    benim için aşk romanı harry potter dünyası gibidir. okuyunca heveslendirir ama başını kitaptan kaldırınca farklı bir dünyada olduğunu fark edersin.

    insanlardan uygulamalardan eşleşip önce seks yapıp sonra tanıştığı bir dünyada bir sanat galerisinde birbirine vurularak aşk rüzgarına kapılmak gerçek dışı geliyor.
hesabın var mı? giriş yap