• şamyel de dendiği olur. iç lastiktir aslında ama bu anlamıyla bilinmez... ülkemizde kullanıldığı alanlar; olimpik hawuzlar, altın kum sahilleri, çermik hawuzları, berrak dereler gibi yerlerdir. can simididir. şambrelsiz suya giremeyen insanları halk müthiş bir neşeyle izler, işi gücü tabii sktiret şurda "hoahahahao" yapıyoruz.

    fransızca aslı chambre a air'dir.
  • denize bunlardan biriyle girmek konusunda fantazi kurgulamak da mumkundur. aile korumasi altinda yasandigi donemde boyle -kanimca haksiz yere- avam, hakir gorulen eylemlerde bulunmak mumkun olamamaktadir. resit olundugunda da sambriyelin nereden edinilebilecegi konusunda bilgisiz olunduguna ayilmasi bu fantaziyi de uygun bir firsat denk gelene degin erteleme gerekliligini dikte edecektir.
  • magandalara ozel can simidi
    (bkz: sambriyel)
  • sadece denize girmek de diil kızak niyetine kullanıldığında da üstün bir performans veren bir parçadır... ayı postu yerine şömineli, şampanyalı romantik bir akşamda da kullanılabilir (bkz: karanlıktan faydalanmak)
  • turkçe'ye fransızca chambre de l'air (hava odası)'den kopyalanmış sözcük.
  • ayrıca (bkz: tubeless)
  • bu da, akıbeti karoserinkine benzemiş bir kelime.
    (bkz: karoser/#7617687)

    şambriyel, şamrel, şamyel gibi kullanımları da yer etmiş hayatta. zaten ne çıkıyorsa hep bu fransızca kelimelerden çıkıyor.

    ayriyeten, "gaz maskesiyle gül koklamayanların" da işi olmazmış bu meretle*. teşekkür ederim.
  • "chambre a air*" yazılan ve "şambraer" şeklinde okunan dalganın dilimizde aldığı haldır.

    not: chambre de l'air* anlam itibariyle gayet mantıklı dursa da esası yukarıdaki halidir, hatta bir fransız lastik firması olan michelin de zaten yıllardır bu terimi kullanmaktadır.
  • '80'lı yıllarda çocuk olmanın rüküşlüğünü yaşayan bir çok kimliğin de hemhal olduğu "yüzmeye giriş" aparatı.

    o yıllarda bana ve arkadaşlarıma, beykoz'un terkedilmiş yalılarından, anne babamızdan gizli gizli -nasıl oluyorsa!- istanbul'un denizanalı, koyu lacivert ve de dibi görünmeyen soğuk sularına bodoslama atlama cesareti veren tek güç kaynağıydı. hepsinin ortak özelliği de mutlaka ama mutlaka yamalı olmasıydı ki cılızlığımızdan dolayı her depreşmemizde o yamalı bölümün sırtımızı, kollarımızı ya da karnımızı yara bere içinde bıraktığını hiç unutmam.

    yarı sokak çocuğu/yarı apartman çocuğu gibi travmatik bir kişilik bölünmesi yaşamamız ve hiç bir zaman o dönemin çocukları için itibar nesnesi olan büyük şambrellerden birine bile sahip olamayışımız; şevkimizi kırmaz, simsiyah ve ıslandığında yağlı kaygan zemin misali pırıl pırıl parlayan şambrellerle, dönüşümlü de olsa, suları köpürtme hırsımız azalmazdı. şambrelini paylaşmayıp dalgalı sularda sükse yapan arkadaşlarımıza da niyeyse asla haset gözlerle bakmazdık.

    fakat gel zaman git zaman yamalı şambrellerin zayıf bedenlerimizde kedi tırmığı acısı ve izleri bırakması da tek taraflı aşkımızın inkar edilemez ızdırabını haykırmaktaydı.

    benim de çocuk yaşta yüzmeyi öğrenmemin en büyük nedeni, bu kara sevdamın amansızlığından bir an önce kurtulma gayretim olmuştur.

    güzel günlerdi ama...
  • (bkz: jacques brel)
hesabın var mı? giriş yap