• medyanın olayları nasıl yalan yanlış aktardığını bir kez daha gördüğüm kongredir. bugün birçok kişiyle birlikte ben de taksimdeydim ve gayet coşkulu bir kitle ve coşkulu sloganlar eşliğinde basın açıklaması okundu. basın açıklamasının bitmesinin hemen ardından, biz daha ne olduğunu anlamadan üzerimize gaz bombaları yağmaya başladı. başta acele etmeden geri çekilsek de bombalar sağımıza solumuza önümüze düşmeye başlayınca hızlı adımlarla marmara oteline yöneldik ki şahsen kendimi marmara otelinin yanındaki sokağa atana kadar 3 tane gaz bulutunun içine dalmak zorunda kaldım. nefessizlikten bayılmak üzereyken kendimi gazın daha az yoğun olduğu bir sokağa attım ve uzun bir süre kendime gelemedim. daha önce de gaz yemişliğim vardı ancak bu defakiler biraz daha yoğundu zaten orta yaşın üzerindekiler kendilerine gelmekte bayağı zorlandılar. sonrasında gözlerime limon sürüp fındıklı tarafına indim ve olayların gerisini tv'den izledim. ana haber bültenlerinin hepsi polise taş atan göstericilerden ve kırılan banka camlarından bahsediyordu, hiçbiri polisin kitleye nasıl gaz bombası yağdırdığından, kitlenin sakin davranmaması halinde yaşanabilecek izdihamdan bahsetmedi nedense. bir de masum esnaf da zarar gördü diyerek uzun süre bankaları gösterdiler, brecht'in o ünlü lafından hareketle banka kurmanın yanında banka taşlamak nedir ki diye sorasım geliyor hepsine. ayrıca nedense her defasında atılan kaldırım taşlarına o kadar laf ediliyor da her biri bilmem kaç dolar olan o gaz bombalarının yağmur gibi yağdırılmasına bir şey denmiyor, hayır o da bizim vergilerimizle alınıyor da o bakımdan diyorum.
  • devletin (ve de devlet gibi düşünen medyanın) sapanla atılan bilyelerden ne kadar korktuklarını göstermiştir. sapanla atılan bilyeden bu kadar korkuyorlarsa, varın gerisini siz düşünün.

    bankalara yapılan saldırıları, işyeri dediler.

    gösterilere saldıran faşistlere halk dediler.
  • alman eylemci (ellerinde gül olan, beyaz kıyafetli) tek başına istiklalde elinde pankartıyla yürürken önce tazikli suyun sonra esnaf olduğu söylenen faşist bir vatandaşın yumuruklarının hedefi oldu. tek başına yürüyen ve sakince protestosunu gerçekleştiren kişiye nefretle saldıran vatandaş yaklaşan esp'li grubu görünce ortadan kayboldu.
    ben kaçtı gibi gördüm ama kaçmamış olsa bile spiker tarafından "esnafta çok zarar gördü canı burnunda" cümlesiyle haklılaştırılan saldırgan vatandaş. nedense esp'ye saldır(a)madı.demek ki o kadar da canı burnunda değilmiş diye düşünüyor insan..
  • protestolarına yapılan polis müdahelesi, ısrarla bütün basın kuruluşları tarafından yalan haberlerle duyurulmaktadır. örneğin, ntvmsnbc'nin haberi şöyle diyor:

    "taksim gezi parkı'nda başlayan protesto eylemine yaklaşık 6 bin kişi katıldı.

    kesk başkanı sami evren'in konuşmasının ardından, aralarında bazı siyasi partilerin üyelerinin de bulunduğu grup, toplantıların yapıldığı kongre vadisi'ne doğru yürüyüşe geçmek istedi.

    uyarılara rağmen yürüyüşte direnen gruba, tazyikli su ve biber gazıyla müdahale edildi.

    sert müdahaleyle birlikte göstericiler ara sokaklara dağıldı."

    meydanda 6 bin kişinin olduğu doğru. ancak 6 bin kişiyle polis barikatı aşılamayacağı için, emek örgütleri (kesk, disk, tmmob) ve siyasi partilerin çoğu (mesela alandaki en büyük korteji oluşturan emep-tkp-ödp ittifakı) basın açıklamasından sonra dağılacaklardı. her eylemden sonra olduğu gibi, bazı gruplar ise vadiye girmeyi zorlayarak polisle çatışacaklardı. ancak bunu yapmayı planlayan grupların hepsini toplasanız, en fazla bin kişi eder.

    polis ise, kendi açısından da büyük bir salaklık yaparak, basın açıklaması bittikten 10 saniye sonra meydanı savaş alanına çevirdi. yani öyle 6 bin kişilik grup vadiye girmeyi zorladığı için filan çıkmadı olaylar. ya da ne bileyim, vadiye girmeyi zorlayan küçük bir grupla ufak tefek itiş-kakışlar ve çatışmalar olmadı. muhtemelen açıklama bittikten sonra birinin ilk "höt" demesiyle, alandaki herkesin üstüne saldırıldı. hem insanların içine hem de alandan uzaklaşacakları istikamete (futbol terimiyle, koşu yollarına) gaz bombaları atıldı. neden bu kadar büyük bir hınçla saldırıldığını, mevcut koşullar göz önünde bulundurulduğunda kimse anlayamadı.

    alanda olmayanlar için söyleyelim; bugün polisin vahşetinin açıklanabilecek bir tarafı yoktu. "polis anlayışlı davrandı sayılır" diyen muhabirlerin de akıl sağlığından şüphe etmek lâzım.
  • sabırla anlatılmaya çalışılsa da, bu protestolar silsilesi için de, dezenformasyon dibe vurduğu için bilindik düzeysiz yorumlar yapılacaktır, alıştık zaten buna. ben o kadar sabırlı olmadığım için biraz anlaşılır bir dille anlatmaya çalışacağım; anlaşılır dil nasıl olur, denemeler yapalım:

    sal-dı-ran po-lis-ti.

    anladınız mı? güzel güzel dağılırken, 3500 tane gaz bombası salladılar kardeşim.
    gazdan zehirlenip kalpten gitmek üzere olan adamı ambülanstan indirip arkadaşlarını soktular.
    yakaladıkları yerde 1 mayıs'tan daha da şiddetli saldırılar yaptılar.

    ben şiddete karşıyım, ama senin kolluğun, senin imf uşağı polisin böylesine gayrimeşru şiddet uygularsa, cam kıran elemanı haksız bulamıyorum, afedersin.

    bak anlamamışındır diye tekrar ediyorum, belki anlarsın:

    sal-dı-ran po-lis-ti.
  • kongrenin maliyet analizinde kırılan camlar hesaplanmıştır. verilecek olası tazminatlar dahi listelenmiştir.totali zaten kongrenin yemek masrafını geçmiyor bunu önceki tecrübelerden biliyoruz.

    asıl ilginci, göstericiler sapan ve bilyeleri maxi toys oyuncak zincirinden almışlar.
    bu ne yaman çelişki? hani kapitalizme karşıydınız? evde cam eritip yapacaktın o bilyeyi.
  • taksim'i şu anda girilmez, çıkılmaz yapmış kongre. işyerimin önünden bayraklarla, davullarla, sloganlarla geçti çocuklar protestoya. herkes balkonlardan, pencerelerden izliyordu. şu andaysa sokaklarda sadece panzerler, polisler ve biber gazı var. marifetmiş gibi saga sola cop sallayıp gördükleri herkesi tehdit ediyor mavi urbalılar.
  • ciğerimdeki gaz bulutunun sebebi olan kongre.
    dün yaşanan olayları anlatacak kelimeleri bulmak oldukça zor. hala sinirim yatışmış değil. hala anlam veremiyorum.
    hangi "insan" basın açıklaması yapan ve (büyük bir çoğunluğunun) dağılmak üzere olan bir grubun üzerine bomba yağdırır. hangi vali hangi emniyet müdürü insanların gözünün içerisine bakarak ve inanarak yalan söyler. vicdan sahibi hangi insan gözünün önünde yaşanan olayları polise saldırıymış gibi anlatabilir.

    dün saat 10:00 dan itibaren taksim'deydim. ilk bomba atılana kadar taksim'de hangi esnafa zarar verilmiş bunu açıkçası çok merak ediyorum.
    atılan ilk bombaya kadar taksimdeki tüm mağazalar, dükkanlar, bankalar açıktı. ve hepsinin vitrin camları yerindeydi.
    dün orada bulunan tüm sendikalar, siyasi partiler ve stklar seslerini küresel kapitalizme karşı yükseltiler. tamamen olmasa bile meydanı dolduran kalabalık ortak bir açıklama için oradaydı.

    dağılmak üzere meydandan uzaklaşmaya çalıştığımız anda ne olduysa oldu. o andan sonra olanlar hakkında herkesin kendi hikayesi vardır muhtemelen.

    59 milyon insanın işsiz kalacağını, 30 bin bebeğin öleceğini açıklayan insanların 1 km kadar yakınındaydık. onlar insanların hayatlarını, işlerini kaybedeceklerini hemde kendi sistemleri yüzünden kaybedeklerini açıklarken bizim sözümüzün tamamlanmasına bile izin verilmedi. hayır "insanlar ölmesin", "krizin bedelini biz ödemeyeceğiz" dedirtmediler. başka bir dünyanın mümkün olduğunu haykıramadık.
    bombalarla saldırdılar, silah kullanmaktan çekinmediler. devletin dünya üzerindeki en kurumsal terörist örgütlenme biçimi olduğuna şahit olduk yeniden.

    akşam neler konuşulacağını tabiki tahmin ediyordum ve şaşırmadım.
    25 yıldır pkk'nin neden dağa çıktığını sorgulayamayan basından, banka camlarının neden indirildiğini sorgulaması beklenemezdi tabiki.
  • insan korkuyu iliklerinde hissedince daha bir duyarlı oluyor. biraz önce apartman boşluğundan çığlıklar yükseldi, ardından yoğun bir biber gazı evin içine doldu. iki - üç adım atıp kapıyı bile açamadım. tek yapabildiğim kendimi gazdan korumak için yorganı kafama çekmek oldu. sesler kesilince pencereden baktım. bir kız gösterici fena halde tartaklanarak bir yerlere götürülüyordu. robocop bozması kıyafetleriyle polisler sürekli bir aşağı bir yukarı koşuyorlar... iş bankasının camları aşağı inmiş... esnafın hepsi kepenklerini kapatıp kaçtılar. sokakta şu anda polislerden başka kimse yok. yine de insan iliklerine kadar gerilimi hissediyor, "bir şeyler olacak" fikri korku veriyor. napabilirim? hiçbir şey!

    insanın aklı öyle bir gezintiye çıkıyor ki bu anlarda... bir an dünyanın kimi yerlerinde insanların bundan çok daha korkunç olayları evlerinin önlerinde hem de her gün yaşadıklarını düşünüyorsun; arada bir bağlantı var. filistin'de yaşanan olaylar da bugün benim sokağımda olan olay da birbirine bağlı, bu bağı takip edersen bugün olan olayların kaynağı kongrelere geliyorun. dünya paylaşılıyor, bu paylaşım çok az kişiye inanılmaz yararlar getirirken dünyanın geri kalanına kalan sadece korku, şiddet ve ölüm sunuyor. eski ev arkadaşım örgütlü birisi, telefonuna ulaşamıyorum, şu an büyük olasılıkla benim evime çok yakın bir yerlerde polislere taş atmakta. ama ben biliyorum ki aslında bu onun için sadece bir varoluş yolu; okulu bittiği anda iyi bir işe giricek ve bir daha böyle olaylara katılmayacak. onun gibi pek çok insan tanıyorum, ne yaptığını bilmeden sadece "ben bir şeyler yaptım" demek için hareket eden. ironi burada; ileride altında çalışanları hiç düşünmeden sadece kendi cebini doldurarak alacağı evler ve arabalara bakıp yine "ben bir şeyler yaptım" diyecek. her ikisiyle de övünücek; şimdi geleceğini inkar ediyor, gelecekte geçmişini inkar edecek. kim bu dava için sonuna kadar savaşır: çok az kişi. dava kazanılır mı bu yolla? hayır. eylem yapmak ne yazık ki gerçekten uyanmış olduğun anlamına gelmiyor ya da yeniden uyuşmak isteyeceğin... ne diyordu matrix'de saybır :"bu bifteğin gerçek olmadığını biliyorum; istediğim şey beni uyuşturmanız ve bu yalancı bifteğin yalan olduğunu hafızamdan silmeniz."dayanabilmek öyle kolay değil ne yazık ki...

    polislere karşı içimde en ufak bir sevgi yok. ama bunun tek tek polis olan her bireye karşı bir nefrete dönüşmesine de izin veremem. o zaman kendimle çelişmez miyim? bu ülkede iş bulamayan binlerce genç hayatlarını idame etmenin yolunu polislikte arıyorlar ya da askeriyede kalmakta. acaba hepsinin polis olmasındaki amaç, birilerine faşistçe davranmak arzusu mu? sanmıyorum. polis olduktan sonra da pek şansın yok; tekler bütünü değil bütün tekleri şekillendirir. teşkilatın düşmanı varsa, teşkilatın öğeleri de o düşmanı -gerçekliği pek düşünemeden- düşman sayar, saymak ve inanmak zorunda kalırlar, yoksa tutunamazlar; tutunamamak en acı şeydir bu sistemde. giren için artık dönüş yoktur.

    tekler, onların oluşturduğu küçük teşkilatlar, onların bağlı oldukları orta yapılanmalar, onların bağlı olduğu büyük organizmalar ve en tepede birkaç kişi... o birkaç kişi haricinde herkes birer kukla ve bu kuklaların yapabilecekleri tek şey yanmamak ve bunun içinde savaşmak. silahlı polislerde, taş atan göstericilerde, evinde korkan eylemlere inancını uzundur yitirmiş olan tek yapabildiği düşünceler üretmek olan ben de, tüm bunların nedeni kongredekiler de, hepimiz o bilinmeyen tepenin üstüne kurulmuş olanların kuklalarıyız.

    ve hepimiz öyle ya da böyle birini bekliyoruz; "o"nun gelip bizi kurtarmasını. kimimiz sağında arıyor onu kimimiz solunda. ya o yoksa diye düşünmüyoruz; zor olanı yapmıyoruz, aslında zor olanın bizi kurtaracağını bilmemize rağmen.
  • demokratik bir şekilde protesto etmeye çalışanlara, polisin vahşice saldırdığı kongre.

    bugün en başından beri eylemin içindeydim. saat 10.30'dan itibaren sol gruplar kortejler halinde istiklal caddesinden taksim meydanına çıktılar. saat 11.00 gibi bir çok sol yapının yanında kesk de oradaydı. daha sonra kalabalık bir kitle ile disk de geldi.biz antikapitalist blok olarak devasa gökkuşağı bayrağımızla ve davulumuzla eylemin en renkli kortejiydik. ödp-tkp-emep ittifakı da oldukça kalabalıktı. basın açıklaması yapıldıktan sonra emek örgütleri geri çekilip galatasaray'a yürümeye karar verdiler. ımf-dünya bankası karşıtı birlik adı altında örgütlenen küçük sol yapılar zaten çok önceden çatışmaya karar vermişlerdi. bizim grubumuz tam emek örgütleriyle birlikte eylem alanından ayrılacaktı ki öncelikle silah sesini andıran bir iki ses duyduk. daha sonra ise üstümüze (bütün kitleye, çatışacaklara ve ayrılanlara) yağmur gibi gaz bombası yağdırmaya başladılar. panik yapmadan gerilemeye çalıştık ama binlerce insan üzerimize geliyordu. bir yandan bayraklarımızı toplarken bir yandan gerilemeye çalışıyorduk. insanlar avazları çıktığı kadar koşmayın diye bağırıyordu ki bu panik çıkmasını bir ölçüde engelledi. bir gaz sisinin içinde kaldık. ben bu eylemde anladım ki daha önceki 1 mayıslarda soluduğum gaz falan değilmiş. the marmara otelinden içeri girmeye çalıştık ama güvenlikler dışarıdakilere saldırdı ve bizi içeri almamak için kapıyı kapattılar. daha fazla dayanamayarak ilk bulduğum yere oturdum. kendime geldiğimde bütün taksim boşalmıştı ve sis içindeydi. esp'den olduğunu sandığım insanlar akm'nin önünde polise taş atmaya başlamıştı. yanımdaki kesklilerle selpağımı paylaştıktan sonra kabataş'a gittim.

    büyük haber kanalları, gazeteler her zamanki gibi solcuların polise saldırdığını söylüyorlar. onlar kırılan camın devrilen çöp kutusunun hesabını tutuyorlar. biz polise saldırmadık. polis kendisine saldırma niyeti olan bir grubu bahane ederek taksim meydanındaki herkesi gaza boğdu. yani celalettin cerrah'ın gidişinden bu yana değişen bir şey yok. yarın yine orada olacağız. çünkü onların gaz bombaları bizi durduramaz ve durduramayacak
hesabın var mı? giriş yap