• (bkz: #62544848)
  • doğumundan günümüze insanlığın tarihini akıcı bir dille anlatan, aydınlatıcı bulduğum eser.

    özellikle sonlara doğru sapiens'in girmesi muhtemel yolları okuduktan sonra, izlediğimiz ve bilim kurgu dediğimiz kurgu senaryolarının gerçekliğe hiç de uzak olmadığını görmek, insanda garip hatta ürkütücü düşünceler doğuruyor. katılmadığım kısım ise yazarın*yurtdışına gidip farklı kültürleri tanımak isteyenleri 'romantik tüketicilik akımının gerçek inananları' olarak tanımladığı kısım. onun dışında güzel ve okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
  • "yaklaşık mö 3000’de ilk firavun menes mısır’ı birleştirdiğinde mısırlılar için şu çok açıktı: mısır’ın bir sınırı vardı ve ötesinde “barbarlar” geziniyordu. barbarlar yabancı ve tehditkardı, ayrıca ancak mısırlıların ilgilendiği toprak veya kaynaklara sahip olduklarında dikkat çekiyorlardı. insanların kurduğu tüm hayali düzenler, insanlığın önemli bir kısmını dışarıda bırakmaya eğilimliydi."
  • çok ilginç ve mutlaka okunması gereken bir kitap.

    --- spoiler ---

    örneğin, neden insanlar kendilerine pek az fayda sağlayan yüksek kalorili yiyeceklere saldırırlar? günümüzün müreffeh toplumları, gelişmekte olan ülkelere de hızla yayılan obezite salgınından muzdariptir. avcı toplayıcı atalarımızın yeme alışkanlıklarını analiz etmedikçe bizim neden en tatlı ve yağlı yiyeceklere yöneldiğimiz bir bilmece olarak kalacaktır. atalarımızın yaşadığı savanlarda ve ormanlarda yüksek kalorili tatlılar nadiren bulunurdu ve gıda da çok bol sayılmazdı. 30 bin yıl önce yaşayan sıradan bir avcı toplayıcının tek bir tatlı yiyeceğe erişimi vardı: olgunlaşmış meyve. bir taş devri kadınının incirlerle dolu bir ağaç gördüğünde yapacağı en akıllıca şey, bunlardan olabildiğince fazla yemekti, ta ki o yöredeki bir babun grubu ağacı ele geçirene kadar. yüksek kalorili yiyeceklerle tıkınmak bu yüzden genlerimize kazınmıştır. bu gün çok katlı apartmanlarda ağzına kadar dolu buzdolaplarıyla yaşıyor olabiliriz, ama dna'mız hala savanda yaşadığımızı zannediyor. işte bugün bizim koca bir kap dondurmayı kaşıklamamızı ve bunun yanında da jumbo boy kolayı hüpletmemizi sağlayan şey budur.

    bu ''tıkınma geni'' teorisi genel olarak kabul görmektedir. diğer teorilerse daha tartışmalıdır. örneğin bazı evrim psikologları, eski avcı toplayıcı grupların tek eşli çiftlerin kurduğu çekirdek ailelerden oluşmadığını öne sürmektedir. onlara göre çekirdek ailelerden ziyade, bu insanlar özel mülkiyetin, tek eşli ilişkilerin ve hatta babalığın bile olmadığı komünler halinde yaşamaktaydılar. bu tür bir grupta, bir kadın aynı anda pek çok erkekle (ve kadınla da) cinsel ilişkiye girip yakın bağlar kurabilirken, grubun tüm yetişkinleri de çocuklara ebeveynlik ederek işbirliği yapardı. hiçbir erkek hangi çocuğun kendisinin olduğunu kesin olarak bilemediğinden erkeklerin hepsi tüm gençlere eşit ilgi gösterirdi.

    --- spoiler ---
  • ufuk açıcı bir eser olmasının yanı sıra hayal gücünü de besleyip zihni gençleştiren bir eser bence.okurken zihnimde beliren görüntüler, canlandırmalar her halde lise zamanlarından beri oluşmamışlardır.üzerine hiç düşünemediğimiz konuları açıklaması da insanı bazen 'ben bu soruyu nasıl hiç merak etmedim?' diye düşündürüyor.bana 'insan diğer canlılardan farklı olarak neden doğar doğmaz bakıma ihtiyaç duyar?' bölümünde böyle hissettirmişti.kitap bittiğinde aslında kendimizi bu kadar az tanıyorken, dış uzayda yeni yaşam formları aramamız ironik geliyor.kendimizi uzay-zamanda bir yere oturtmamız açısından önemli bir baş ucu kitabı.
  • net bir genel kültür kitabı. arada ufuk katlayan bilgiler de vermiş tabi yazar efendi. bunlardan aklımda en çok kalan kan donduran bir food inc bilgisi gibi şöyle ki;

    endüstriyel bir et çiftliğinde buzağı, doğumdan hemen sonra annesinden ayrılarak sadece 1-2 metrekarelik bir kafese konuluyor ve bütün hayatını burada geçiriyor. bütün hayatını derken 3 5 sene değil tabi ki total yaşam süresi 4 ay yavrucağın. kafesten asla çıkmıyor kaslarının gelişmemesi için kafesten çıkmasına diğer buzağılarla oynamasına yürümesinde dahi izin verilmiyor.

    çünkü yumuşak kas demek yumuşak ve sulu biftek, lokum gibi antrikot demek. buzağının ilk defa yürüme, kaslarını esnetme diğer buzağılarla temas kurma fırsatı ancak ve ancak kesimhaneye mezbahaneye giderken oluyor.*

    tam bir food inc. bilgisi. yaradan ırkımızı affetsin.
  • --- spoiler ---

    "tarih, çok az insanın 'yaptığı', geri kalaların da tarla sürdüğü veya su kovaları taşıdığı bir şeydir."

    --- spoiler ---

    işte bizim avrupa'dan farkımız bu. her ne kadar 1600'lerden sonra sömürgecilikle, coğrafi keşiflerdeki barbarlıklarıyla ayakta kalmış olsalar da bizim "tarla sürerek" kaçırdığımız fırsatlar neticesinde ortadoğu bataklığına saplandık kaldık. yazık ki ne yazık.
  • kitap önce ilginç ve dikkat çekici bilgilerle okuru yemlemeye başlıyor. öyle ki vay anasını yazar güzel noktalara değiniyor demeye başlıyorsunuz. derken kitap gelişmeye başladıktan az sonra ince ince global dünya düzeninin kurulması gerekliliğinden ve emperyal sistemin aslında harika birşey olduğundan bahsetmeye başlıyor. etnik kültürlerin neredeyse gereksiz olduğundan ve dünyanın elit bir kültür kesimi tarafından yönetilmesi gerektiğinden dem vuruyor. tabii ki okuyucu kim ola ki bu elit yönetici sınıf sorusunu sorduğu anda tık diye cevap beliriyor; tabii ki yahudiler. kitap aslında çok ince nakışlarla örülmüş bir yahudilik güzellemesi. ama çok ince görüyor. çaktırmadan zarfı bırakıp kaçıyor. zaten bu kitap tüm dünyada bestseller listelerinde boşuna oturmuyor. kötü kitap mı değil ama içerisinde çok sakat nane kokuları barındırıyor.
  • iki kitabı da okumuş biri olarak yazarın ufak da olsa ateist olmasından kaynaklanan bir yorum var ancak kitap evrimle ilgili değil daha çok geçmiş ve gelecekle ilgili.
    iki kitap da mükemmel. inançlı komunist kapitalist neyseniz okuyun.
  • yazarının yuval noah harari olduğu, insanlık tarihi hakkında geniş bir perspektife sahip kitap.

    ben bu kitabı ilk okumaya başladığımda "işte tam olarak aradığım kitap bu" dedim. çünkü olayları anlatış tarzı bir açıdan anı okuyucuya yaşatmaya yönelikti. betimlemeleri beni benden aldı diyebilirim. yeri geldi, afrika savanalarında, bir zürafanın leşini karıştırıp içinden kemik iliği ayıklamaya çalışan atalarımı izledim uzaktan. yeri geldi amerika'nın keşfi sırasında inka'ların yaşadığı trajediyi izledim.

    samimiyetle söylüyorum, yazar tarihi betimlemeler konusunda çok başarılı.
    ve belki de tarihi bana yaşattığı için bu kitap, okuduğum en iyi kitaplar listemde ilk üçe oynuyor.
hesabın var mı? giriş yap