hesabın var mı? giriş yap

  • 01:06'da kameraya nah çeken bir velet içeren film *

    o kadar çok sıcak hava balonu var ki gören de işe balonla gidip geliyoruz sanacak.
    filmi güzel de ülke boktan işte...

  • rasim'in on numara trollediği program:

    prandelli istifa ettikten sonra burak'la selçuk bunu ziyaret etmişler. çıkarken gözleri dolmuş. bu bilgi sinan engin'e gelmiş. o da önceki hafta bu ikili hakkında ağır konuşan ahmet çakar'a "hocam ayıp ettin" gibilerinden takılıyor ve diyalog:

    a.ç.: kardeşim bunlar timsah gözyaşları, mafyada bile bu işlerin raconu vardır. vurulan adamı ilk vuranlar ziyaret eder.

    r.o.k. : ya da çiçek gönderirler hocam

    a.ç.: aynen

    r.o.k.: hocam senin tanıdığın mafya falan var mı?

    a.ç.: var bi kaç tane

    r.o.k.: neden sinan engin'e bakarak konuştun hocam

    selçuk-burak konusu güm :)))

  • universiteden edindigi "ilk hafta yoklama olmuyor oglum, zaten hocalar da ders yapmiyor, ne gidicem okula yatarim evde oglene kadar." aliskanligindan kurtulamamis (zaten kolay da degil kurtulmasi en az 8 en fazla 14-15 egitim donemin ilk haftasini asmistir bu sekilde) yeni mezun arkadas dogal olarak "ilk hafta" olgusunu is yerleri icin de uygulayabilir. ama bu kisiler bilmez ki is hayatinin acimasiz dunyasinda "sen yeni basladin ise, ilk hafta gelmesen de olur, yoklama almiyoruz zaten" diye bir guzellik yoktur. is hayatinin acimasiz dunyasinda gunde 3'ten fazla tuvalete gitmek bile yoktur * benim guzel arkadasim.

  • tarafları dinlemeye gerek yok arkadaş, neyini dinleyeceğim. birisi müşteri, diğeri hizmeti veren. müşterisinin kafasında sandalye kıran mekana gidilir mi? hesap 850 gelmiş, kişi başı normalmiş. peki bu içmedikleri şalgam suyunun parasını almayı haklı gösterir mi? hayır.

    55 yıllık aile işletmesiymiş, yok adını arkasındaki koy'dan almış. bunlardan kime ne, bize ne. hesapta olmayan bir şeyi, hesaba eklemiş bu mekan. sonra da, müşteri ne kadar bağırır çağırırsa (ki haklı), alttan almak yerine , sen de efelen, sonra kavga çıksın ve 7 kişinin üstüne (bayanlar da var sanırım), 20 kişi çullan.

    ayıp kardeşim ayıp. 55 yıllık aile işletmesinin düştüğü durum bu işte. bu işletmeyi savunan arkadaş da, biz seviyoruz gelseniz de gelmeseniz de demiş. bence merak etmeyin, sizde bu yaklaşım devam ettiği sürece zaten yavaş yavaş kimse gitmez o sizin adanıza. evet sizin adanız ya orası, memleketin bir adası değil, sizlerin adası. sonradan şöhreti bulmuş, ne oldum delisi restoranların milleti kazıkladığı sizin adanız, sizde kalsın.

    tanım ; adalıların çok sevdiği 55 yıllık aile işletmesi ama müşteri dövüyorlar.

  • turnuvaların efendisi, 4 yılın sultanı, herkesin sahip olmak bir tarafa, turnuvasında mücadele etmek için can attığı, almanların her daim favori, brezilya veya arjantin'in herkesin sevgilisi olduğu, nijerya'nın arjantin ile maç yapmak için katıldığı ve kimsenin beklemediği bir anda italya'nın kazandığı müthiş turnuva. hazır önümüzde yaklaşan bir turnuva varken, önceki turnuvalarda yaşananları kısa kısa anlatayım.

    1930 uruguay: fifa başkanı jules rimet'in "olimpiyatlardan ayrı bir turnuvada, dünya üzerindeki her takımın katılabilceği bir futbol organizasyonu" fikri ile ortaya çıkarttığı ve 1928 hollanda olimpiyatlarından 2 sene sonra uruguay'da oynatılmasını kararlaştırdığı turnuva ile başladı. fifa'ya bağlı her ülke katılma hakkına sahipti ama avrupa'dan 4, toplamda da sadece 13 takım katıldı. avrupa'dan diğer ülkeler mesafe ve ekonomiyi öne sürerek gelmediler. bu yüzden eleme turu olmadı. ev sahibi uruguay, arjantin'i 4-2 yenerek kupayı kazandı. maç atmosferi oldukça gergindi. hakem, maç öncesinde can güvenliği istedi ve sağlanınca maçı yönetmeyi kabul etti.

    1934 italya: 30'lu yıllar faşizan siyasetin gövde gösterisi yaptığı büyük organizasyonların yıllarıydı. 1936 berlin olimpiyatları gibi, 1934 italya dünya kupası da mussolini'nin güç gösterisi şeklindeydi. uruguay, bir önceki turnuvaya gelmeyen avrupalı ülkeler yüzünden, turnuvayı protesto etti. ingiliz milletler topluluğu ülkeleri de boykot sebebiyle katılmadı. turnuvayı ev sahibi italya kazandı.

    1938 fransa: yaklaşan savaşın gölgesinde avrupa'da oynanmış, peşpeşe ikinci kez avrupa'da oynanması nedeniyle uruguay ve arjantin boykot etmiş, ispanya iç savaş sebebiyle katılmamış ve sonunda yine italyanlar kazanmıştır.

    1942 ve 1946 yıllarında ikinci dünya savaşı sebebiyle turnuva düzenlenememiştir.

    1950 brezilya: türkiye'nin katılma hakkına sahip olduğu ama ekonomik şartlar sebebiyle katılmadığı bir turnuvaydı. futbolun ve hayatın trajedisini daha iyi anlatan bir turnuva finali varsa, bundan 44 sene sonra oynanacak final olabilir ama bu trajedi, çok başka bir yerdeydi. aslında final maçı, bildiğimiz final maçı değildi. 2011-2012 sezonu süper finali gibiydi. uruguay, 13 katılımcı sebebiyle, 4.grupta yer alan 2 takımdan birisiydi. tek maç kazanarak dörtlü finale çıktı. brezilya ise silindir gibiydi. o da dörtlü finale çıktı. brezilya'nın son maçta 4 puanı vardı. uruguay'ın ise 3. brezilya'ya beraberlik bile yetiyordu. 1-0 da öne geçmişti. maracana'da 200.000 kişi vardı. lakin, uruguay müthiş bir dönüş yaptı alcides ghiggia'nın golü ile 2-1 kazandı. şampiyon oldu. maçtan sonra 4 taraftar öldü. futbolcuların çoğu milli takımı bıraktı. brezilyalı spiker, "bu maçın üzerine maç anlatamam" diyerek görevini bıraktı. brezilya, beyaz forma giymeyi bıraktı. teknik direktör, kılık değiştirerek stadı terk etti. brezilyalı kaleci barbosa'ya vatan hainliği suçlaması yapıldı. 94 dünya kupası finalini bile stadyumdan izlemesi engellendi. barbosa ölmeden önce "ülkemde en ağır ceza 30 sene ama ben 50 yıldır ceza çekiyorum" demişti.

    1954 isviçre: doğu ve batı diye ayrılan almanların, batı olanının macaristan'a karşı "bern mucizesi" ile 2-0'dan gelip 3-2 kazandığı bir turnuva oldu. gruplarda da karşılaşan iki ekibin ilk maçı 8-3 macaristan lehine bitmiş, final maçı da 10 dakikada 2-0 macaristan lehine olmuştu ama almanlar maçı kazanmıştı. türk milli takımı da bu turnuvada almanya'ya 4-1 yenilmiş, güney kore'yi 7-0 yenmiş ve grup play-off maçında almanlara 7-2 yenilerek eve dönmüştü. bu turnuvada 3 gol atan burhan sargın ve suat mamat, hala dünya kupalarında en çok gol atan türk futbolcu ünvanını ilhan mansız ile paylaşmakta.

    1958 isveç: pele'nin henüz 18 yaşında iken dünya kupası ve dünya futboluna ismini ezberlettiği turnuva, kıta dışına çıkan ilk dünya kupası olmuştu. brezilya ilk şampiyonluğunu bu turnuvada kazanmıştı. bu turnuvanın en tuhaf tarafı ise "bu turnuvanın hiç oynanmadığını" söyleyen bir isveç komplo teorisi yapımının var olmasıdır.

    1962 şili: brezilya'nın italyanlardan sonra peşpeşe 2 kez dünya kupası kazandığı turnuva, pele'den sonra garrincha'yı onun kadar meşhur etmemiştir ama garrincha, ülkesine bir dünya kupası kazandırmıştır. turnuvanın en dikkat çeken tarafı, turnuvadan 2 sene önce şili'de 9.5 şiddetinde bir deprem meydana gelmesi sebebiyle, yaşanan hasarın giderilmesi olmuştur. baştan ayağa her şey yeniden yapılmış ve 2 senede organizasyon düzenlenebilir noktaya getirilmiştir.

    1966 ingiltere: tarihin en tartışmalı golü ile kazanılan bir kupa. ingiltere ile batı almanya arasında oynanan ve normal süresi 2-2 biten maçın, uzatma dakikalarında geoff hurst'ün çizgide seken topuna gol veren azeri hakem tevfik bayramov'un kararı ile 3-2 öne geçen ingilizler, finali 4-2 kazanmış ve tarihinin tek kupasını elde etmişti. bayramov'a kraliçe ödül vermiş, azeriler stadyumlarına ismini vermiş, kraliçe kendi ülkesine dünya kupasını takdim etmişti.

    1970 meksika: brezilya tarihinin en iyi takımı olarak adlandırılan, rivelino, carlos alberto, tostao, pele, jairzinho'lu brezilya, her maçını kazanıp, şampiyonluğu 3.kez ülkelerine getirdi.

    1974 almanya: futbolun 90 dakika oynanan ve sonunda almanların kazandığı bir oyun olmasını, bütün dünyanın öğrenmeye başladığı ilk turnuva idi. total futbol ile dünyanın dikkatini çeken ve finale kadar gol yemeden gelen hollanda'ya karşı almanlar daha ilk atakta golü yemiş, finale de oldukça zor bir durumda başlamışlardı. lakin, almanlar breitner ile beraberliği bulmuş ve sonunda gerd müller ile öne geçip, şampiyonluğu kazanmıştı. turnuvanın iki enteresan olayı vardı. birincisi, batı almanya ile doğu almanya grup maçında karşılaşmıştı. ikincisi ise zaire milli takımı idi. gol dahi atamadan elenmişlerdi.

    1978 arjantin: mario kempes'in maradona kadar meşhur olmamasının, daha doğrusu onun gölgesinde bu kadar kalmasının sebebi nedir bilmiyorum. total futbol'un ikinci kez dünya kupası finaline çıktığı ama bu kez de mario kempes'e takıldığı turnuva oldu. arjantin, ilk şampiyonluğunu kazandı. hollanda, yine kaybetti.

    1982 ispanya: italya'nın, hiç beklenmedik anlarda beklenmedik şeyler başarabildiğini gösteren efsane turnuva. bir takım düşünün, grup maçlarında hiç galibiyet alamasın, peşinden arjantin ve brezilya'yı yensin, neden turnuvaya çağırıldı denilen santrforu paolo rossi kahraman olsun ve sonunda kupayı almanlara karşı kazansın. ancak italyanlar yapabilirdi. italyanlar yaptı.

    1986 meksika: tanrı'nın eli turnuvaya değmişken, başkasının kazanması zaten mucize olurdu. maradona, arjantin'i dünya kupası şampiyonu yaptı. finalde yine almanlar vardı ama maradona ve arkadaşları başarmıştı. ne kadar anlatılırsa az kalır.

    1990 italya: bir sahne düşünün, dünya kupası yarı finali oynuyor ülkeniz. penaltılara kalmışsınız. rakibiniz arjantin. napoli stadyumunda ev sahibisiniz. topun başına gelen rakip oyuncuyu yuhalamak yerine desteklemeye başlıyor taraftarlar. napoli için maradona öyle bir isimdi işte. penaltı atışlarında maradona gol attı diye sevinmişti napolideki taraftarların bir kısmı. lakin, arjantin'in final oynadığı gün arjantin'in milli marşının roma'da yuhalanmasını maradona pek sevgi ile karşılamadı. finali almanlar kazanmıştı bu kez. maradona ise o günden sonra pek iyiye gitmedi. uyuşturucu ve alkol testlerinde sorunlar yaşadı. yavaş yavaş son yaklaşıyordu.

    1994 amerika: bu dünya kupasını aslında anlatmaya gerek yok. tek bir fotoğraf karesi yetiyor her şeye. düşünün, takımın gruplardan finale kadar attığı 6 golün 4'ünü siz atıyorsunuz, takım arkadaşlarınız 2 penaltı kaçırıyor ama dünya sizi kaçırdığınız penaltı ile hatırlıyor... ne maradona, ne hagi, ne sürpriz isveç ne de başkası... kutsal at kuyruğu için kader, italya 90'da olduğu gibi penaltılar ile dünya kupası kaybetmek üzere yazılmış idi.

    1998 fransa: bana göre, büyük futbolcuların ve büyük takımların son gerçek dünya kupasıydı bu organizasyon. herkes oradaydı resmen. aklınıza gelecek bütün büyük yıldızlar mücadele ediyordu. zinedine zidane, ilk maçında sarı, ikinci maçında kırmızı kart görmüş ve yarı finale kadar oynamamıştı. takımı finale de sağ bek oynayan lilian thuram'ın 2 golü çıkartmıştı ama finalde sazı eline alan zidane idi. bir diğer önemli turnuva olayı, finalden önceki gece odasında kriz geçirdiği ve oda arkadaşı roberto carlos'un sayesinde yapılan doktor müdahalesi ile kendine gelen ronaldo'nun sponsorlar sebebiyle oynatıldığı iddiası idi. neticede fransa, yıllarca sömürge haline getirdiği, dedelerini sirkte maymun gibi sergilediği ülkelerin çocukları ile şampiyon olmuştu.

    2002 kore-japonya: ilk 2 ev sahipli, yıllar sonra katıldığımız, çoğumuzun iş yerinde veya okullarda olduğu turnuvaydı. milli takımın, turnuva esnasında büyük bir türbülans ve kaza tehlikesi atlattığı ama sonuna kadar turnuyayı zorladığı, tarkan'ın müthiş şarkısı ile desteklediği ve herkesin bir anısının olduğu, hakemlerin sonuçlara direkt etkiler ettiği turnuvayı, bir önceki turnuvayı finalde kaybeden ronaldo'lu brezilya kazanmıştı. bize ayak ucuyla attığı gol olmasa, belki rüştü reçber'in turnuvanın en iyi kalecisi olacağı turnuva, oliver kahn gibi bir devin hatası ile almanların elinden kayıp gitti.

    2006 almanya: zidane'in son resmi maçı bir dünya kupası finali idi ama maç kupayla değil, kırmızı kart ile bitti. 1 sene önce ibrahim toraman ve ali tandoğan'ın tekmesinden kaçan ribery, dünya kupası finali oynuyordu. rakibi ise ülkelerinde şike soruşturması başlamış italya idi. ev sahibi almanya'ya karşı 119.dakikaya 0-0 girip, maçı 2-0 bitiren italyanlar, bu kez penaltılarla şampiyon olmuş, yine olmazı oldurmuşlardı.

    2010 güney afrika: maalesef vuvuzela. ispanyollar da sıkıcı oyunu ile buna eşlik etti. hatırlanmak istemediğimiz bir turnuva.

    2014 brezilya: "sana böyle maçlarda hep yalçın ne maç oluyo be derim ama bu sefer ne almanya oluyo be diyorum" diyordu ömer üründül 30.dakikası 5-0 geçilen brezilya-almanya maçı için. ev sahibi brezilya, bir başka kupa için çıktığı yolda, finalde arjantin'i izlemek zorunda kalacaktı. hem de maracana'da. evinde 7 tane yemiş, finalde de ezeli rakibinin kupa kazanma ihtimali ile yüzleşecekti ama almanlar bu işkenceden onları kurtardı. sonunda yine almanlar kazandı.

    2018 rusya: altın hırvat jenerasyonu, psg'nin para saçmaya başlaması yüzünden gençlere şans verip, değerlendirme yoluna giden fransız takımları yüzünden, 50 kişilik müthiş bir oyuncu havuzu elde eden fransızlara çarpmıştı. durdurulamayan fransızlar, herkesi eze eze şampiyon olmuş, sürprize yer bırakmamıştı.

    bakalım 2022 bize ne getirecek. umarım güzel maçlar getirir.

  • izmir'de kıbrıs şehitleri caddesi'nde geçen bir öyküsünü duyduğum şair ve dobra adam.
    hikaye şöyledir: can baba, bir takım hayranları ve arkadaşlarıyla bir yerlerde içer, sohbet eder. aynı grup, sabahın 5'i 6'sı gibi pek de kimsenin bulunmadığı kıbrıs şehitleri caddesinde yürürken, şair birden durur ve yere yatar. yanındakiler de aynı şeyi yaparlar. şair, gözlerini kırpmadan gökyüzüne bakmaktadır. hayranlardan birisi dayanamayıp sorar:
    - baba, ne görüyorsun, bize de söyle...
    üstat, gözlerini gökyüzünden hiç ayırmadan, ondan ulvi ya da şairane bir cevap bekleyen vatandaşa şöyle cevap verir:
    - çok sarhoşum, .mına koyim...

  • - hasan olm kız seni kesiyo
    +hangisi len?
    - bak şu karşıdaki yeşilli.
    +aa hakketten, direk bakıyo.

    - ne oldu konuştunmu?
    +abi maketmiş o, barın maskotuymuş.
    - hadi yaa tühh... güzelde bişeydi.
    +konuştum ama yinede biraz, bi anda duramadım şoku atlamadım.
    - olm sanki kıpırdadı o demin ama neyse...

  • yapılan iş e-mail şifresi kırmak değildir, son derece organize bir şekilde kredi kartı bilgilerini çalıp, suç örgütlerine satmak çok ciddi bir suçtur. üç aşağı beş yukarı, hak ettiği cezayı almış dolandırıcıdır.

  • bundan 5-10 sene sonra ekonomik açıdan bugünlerden bahsedilince mevcut durum hakkında büyük ihtimal ''iktisadın intikamı'' tabiri kullanılacak. bundan sadece 1 yıl önce ekonomi kanallarında ciddi yorumcular ''yeni normal''den bahsediyorlardı. ''yeni normal''e göre iktisadın en temel teorileri bile artık hatalı sonuçlar veriyordu, dünya ekonomisinin eskisi gibi değildi; internet,iletişim araçları, gelişmiş ulaşım araçları vb. yenilikler nedeniyle dünya ekonomisi artık çok daha verimliydi ve bunu ekonomistler bile geç fark etmişti. eskiden normal kabul edilmeyen birçok durum artık normal olacaktı !

    ekonomiye merak saranların ilk sorduğu soru olan ''neden para basarak borçlarımızı ödemiyoruz ?'' sorusuna bu yeni akım ''çok da şey etmeyin ama basın gitsin'' mantığıyla yaklaşıyordu yani 2008'den sonra basılan devasa paranın çok da risk oluşturmadığını hatta dünyadaki verim artışı sebebiyle çok daha fazla para basma kapasitesi olduğundan bahsediyorlardı enflasyon uzun süre daha küresel çapta geri dönmeyecekti !

    bir ekonomistin ekonomiden bu kadar kopması anormaldi ama 2011-2017 arasında basılan devasa paraya rağmen bir türlü ortaya çıkmayan enflasyon insanları bu fikirlere itti; dünyanın en büyük merkez bankasının(fed) başkanı bile(j.yallen) neden ekonomide enflasyon oluşmuyor sorusuna ''bilmiyorum'' cevabını verebiliyordu.

    bugün yeni normalden bahseden kişi ekonomist olarak anılma konusunda risk yaşar. 2017'de fed'in üç defa faiz artırımını mümkün görmeyen saygın otoriteler şimdilik 4 artırımı garanti olarak kabul ediyorlar. fed'in çok önem verdiği ön görülebilirlik olmasaydı ya da abd'i trump gibi bir meczup yönetiyor olmasaydı 4 faiz artırımı bile iyimser bir senaryoya dönüşebilirdi !

    geçen senelerde küresel boyutta borsalar,emtialar vb. her varlıkta o kadar büyük balonlar ortaya çıktı ki piyasa bunlarla yetinemeyip yeni balonlar oluşturabileceği varlık biçimleri üretti.(kripto paralar)

    belki küresel şartlardaki aşırı rahat ortam herkesi ''yeni normal'' saçmalığına sürüklemedi ama en makul stratejistler bile gelen fırtınayı göremediler. 2018 başında gop(gelişmekte olan piyasalar) borsalarının sene sonlarına kadar rekordan rekora koşması bekleniyordu ! nisan ayında bile gop merkez bankaları faiz indirimlerine devam ediyorlardı ki mayısta resim tamamen değişti yani sadece türkiye'de değil dünyada bile yaygın şekilde sadece bir ay sonrası bile ön görülemedi !(biz o dönem %7'ler civarında büyümeyi planlıyorduk !)

    -arjantin'de kriz ortaya çıktı; tükiye'de durum kritik ve görünen o ki daha birçok ülke çok ciddi sarsıntı yaşayacak.

    sene başından beri msci gelişmekte olan ülkeler endeksine göre dolar bazlı olarak ülkelerin endekslerindeki değer kayıpları şu şekilde-;(geçen haftaki veriler)
    türkiye-%52
    brezilya-%19
    g.afrika-%19
    endonezya-%18
    filipinler-%17
    macaristan- %15
    bu şekilde gidiyor. aynı dönemde msci dünya endeksi ise %2,5 artıda !

    yine aynı dönemde;
    türk lirası %34
    arjantin pesosu %33
    brezilya reali %13
    rus rublesi %11
    güney afrika randı %9 değer kaybetti.

    peki küresel şartlarda bozulma başladı mı? abd, faiz artırıyor ama henüz nötr faiz oranına bile (ekonomik aktiviteyi ne destekleyen ne de yavaşlatan) bir sene kadar uzak üstelik nötr seviyeye ulaştıktan sonra bile faiz artırımına ihtiyaç duyabilecek bir görünümleri var. ingiltere'de az biraz faiz var, avrupa ve japonya merkez bankalarının ise faiz oranları halen negatif ! parasal genişleme daha yeni zirvesine ulaştı ki bu basılan paralar uzun yıllar içinde geri toplanacak yani en az 3-5 sene bunun etkisini göreceğiz. girdiyi çok uzatmamak için örnekleri uzatmıyorum, sadece bu iki ötnek yeter mevcut riskler ise bundan çok daha fazla...

    gop'ta çok uzun yıllar sürmesi muhtemel bir maraton başladı ama yarışmacıların hepsi daha 100. metrede nefes nefese. bu girdi türkiye hakkında değil; türkiye'nin en kötüyü görüp görmediği henüz net değil ama bizim yaşadığımızı daha birçok ülkenin yaşama riski ciddi şekilde mevcut. asıl sorun ise bu dayağın sadece gop ile sınırlı kalıp kalmayacağı ! bu dayak gelişmiş ülkelere de sıçrarsa dünya şu son yedi yılda yaşadığı bolluk kadar kıtlık da yaşayabilir.

    gop'un borç riskini bir girdide yazıp buraya link olarak ekleyeceğim.