hesabın var mı? giriş yap

  • bence var olanlarında sınava girmesi gerek. hatta tüm yargı camiasının yeniden elden geçmesi gerek.

  • antik roma denilince akla ilk gelen etkinliklerden birisi gladyatör savaşlarıdır. filmlerde, kitaplarda ve roma döneminin anlatıldığı çeşitli yerlerde gladyatör savaşlarının çok acımasız ve ölümle sonuçlanarak bittiği söylenmektedir ama yaygın inanılışın aksine gladyatör savaşlarında ölüm olayı pek sık yaşanmazdı.

    bugün yaşadığımız hayat ile roma dönemindeki eğlence anlayışını kıyaslamak çok zordur. gladyatör savaşları günümüzde kanlı ve vahşet dolu bir etkinlik olarak görülmektedir ama roma döneminde durum çok farklıydı. günümüzdeki güreş veya boks maçları gibi sporlar eski dönemin gladyatör savaşlarını anlamamızı biraz zorlaştırmaktadır zira günümüzdeki sporlarda ölüm veya kalıcı sakatlık durumu çok nadir gerçekleşir. gladyatör savaşlarında ise ölüm olayları daha çok görülse de çoğu savaş ölüm olmadan biterdi.

    roma döneminden önce silahlı dövüş etkinlikleri savaşçıları eğitirken ve cenazelerde görünürdü. odysseia ve ilyada destanı gibi eserlerde kahramanların yaşadıkları maceralar, soyluların ölümleri ve cenazelerinden bahsedilir. bu cenazelerde savaş arabası yarışları, atletik rekabetler ve ölmüş kahramanların hayatlarının tiyatro gösterileri düzenlenirdi. varlıklı kişilerin cenazelerine katılanlar tiyatro gösterisi esnasında teke tek mücadeleleri izleme şansı bulurlardı.

    antik roma döneminde ise bu tiyatro zenginlerin cenazelerinin dışına çıkmıştı ve büyük savaşlar da tiyatro oyununa çevrilmeye başlanmıştı ve gladyatör savaşlarının başlangıcı bu dönemde gerçekleşmişti. milattan önce 3. yüzyıl civarında gladyatör dövüşleri oldukça sevilen bir etkinlik haline gelmişti. o dönemlerde roma genişliyordu ve dünyanın farklı bölgelerinden esirleri ve köleleri ülkeye getiriyordu.

    roma döneminde imparatorun cömertliğini halka göstermesi ve halkın içinde olması, halk tarafından sevilmesi için çok önemliydi. yapımına milattan sonra 72 yılında başlanan roma kolezyumu 80 yılında tamamlanmıştı. tamamlanmasının ardından imparator titus kolezyumda düzenlenecek 100 günlük oyunlarla bunu kutlamaya karar vermişti. 100 gün boyunca kolezyumda gladyatör savaşları düzenlenecek ve pazar yerleri kurularak ticaretler yapılacaktı. bunu duyan halk büyük bir ilgiyle kolezyuma doğru akın etmişti. kolezyum yaklaşık 300 yıl boyunca gladyatör savaşlarına ev sahipliği yapmıştı, kayıtlara göre kolezyumda gerçekleşen son gladyatör savaşı 430’lü yılların ortasında gerçekleşmişti.

    gladyatörler çoğunlukla kölelerden ve savaş esirlerinden oluşan ve roma vatandaşı olmayan kişilerdi. günümüzde bu kişilerin savaşa zorlandığı düşünülmektedir ama durum böyle değildi. hemen hemen bütün gladyatörlerin bir anlaşması olurdu. gladyatörler anlaşma yaptığı kişiye bağlı olarak kalır ve onun adına savaşlara katılırdı. savaşlardan önce tıpkı günümüzdeki sporcular gibi idmanlar yapar ve kendini geliştirmeye çalışırdı. yapılan anlaşmalar en az 5 senelik olurdu ve anlaşma bitiminde hayatta olan gladyatör özgürlüğünü satın alırdı. sözleşme süresi bitmeden yeterli parayı kazanabilen gladyatör erkenden de özgür kalabilirdi.

    gladyatör savaşları her geçen gün daha gözde hale gelip daha çok sevilmeye başlamıştı. tıpkı günümüzdeki sporcular gibi, bütün erkekler öyle bir vücuda sahip olmak isterken kadınlar ise bu erkeklerle birlikte olmak istiyordu. savaşı kazanan gladyatör için büyük miktarda para ödülü olurdu ama bu ödülün neredeyse hepsi sözleşme sahibine giderdi. gladyatör savaşları sayesinde şöhret ve zenginlik kazanılabildiğini gören romalı vatandaşların da kendilerini köle olarak sattığı bilinmektedir.

    gladyatör kelime anlamı olarak kılıç ustası demektir ve gladius anlamına gelen kılıçtan türemiştir. gladius ise roma ordusunda kullanılan hafif ve iki köşeli standart kılıçlardı. roma birliklerinin kullandıkları bu silahlar savaşlarda kendilerine büyük başarılar sağlamıştı ve bu sebeple gladyatörlerin de en çok tercih ettiği silah olmuştu. ancak bütün gladyatörler gladius ile savaşmazdı. farklı türde gladyatörler olurdu ve hepsinin kendine özel kostümü, zırhı ve silahı bulunurdu.

    erken dönemlerde gladyatörler fethedilen topraklardaki halklardan oluşurdu. samnite gladyatörleri latin, gallus gladyatörleri galyalı, thrace gladyatörleri trakyalı, hispanicus gladyatörleri ispanyol olurdu ve bu bölgeye özel zırh ve silahları kullanırlardı. zaman ilerledikçe farklı türdeki silahlar ortaya çıkmıştı. retiarius gladyatörlerinin ellerinde bir ağ ve çatallı zıpkın bulunurdu. seyircilerin kendilerince en sevdiği silahlar ve dövüşler olurdu.

    farklı türdeki gladyatörler

    aynı bugünkü boks maçlarında olduğu gibi yarışmacılar eşit şartlarda mücadele ederdi. dövüşlerde gladyatörler kendi yeteneğini ve cesaretini göstermek için çabalardı, bu yüzden rakibini hemen öldürmek işlerine gelmezdi. yine bugünkü dövüş sporlarında olduğu gibi gladyatör maçlarında da hakem olurdu ve kuralları uygulatırdı ancak günümüzde bu hakemlerden pek söz edilmemektedir.

    günümüzde gladyatör savaşlarında binlerce insanın acımasızca katlediliği, suçluların ve kölelerin hayvanlara yem edildiği düşünülmektedir. ancak gladyatör savaşları senede sadece 5 ile 10 kez düzenlenirdi. bu etkinliklerin düzenlenmesi de oldukça masraflıydı. savaşa girecek gladyatörler için okullar olurdu ve burada dersler verilirdi. gladyatörler sözleşmeye bağlı çalıştıkları için savaş harici etkinliklere çıkarken sahiplerinden kiralanırlardı. eğer bu etkinlikte gladyatör ölürse sahibine sözleşmesinin iki katı para ödenmesi gerekirdi. seyirciler genellikle gladyatörlerin ölümünü görmek istemezlerdi çünkü bir gladyatörün ölümü demek artık o kişiyi tekrar izleyememek anlamına gelirdi.

    günümüz gözünden bakıldığında bu etkinlik bizlere çok acımasız gelse de roma tamamen askeri düzenle büyüyen bir devletti ve savaşlar o toplum için çok önemliydi. günümüzde hafta sonları, mesai bitişi, izin günü gibi zamanları hepimiz dört gözle bekliyoruz. o dönemde ise bu kavramlar henüz yoktu ve izin günleri tamamen hükümetin verdiği kararla belirlenirdi. uzun süredir izinsiz çalışılan bir iş hayatına aniden 10 günlük izin girmesi ve herkesin festivallere çağırılması elbette çalışan halk için büyük bir motivasyon kaynağıydı. festivallerde ücretsiz yemekler ve hediyeler olurdu, aynı zamanda en sevilen dövüşçüleri görme fırsatı yakalanabilirdi. bu sebeple gladyatör savaşları roma halkı için büyük bir eğlence kaynağıydı.

  • amerika'da yasayan bir cocugun istedigi bir oyuncagi alabilmesi icin 100 dolara ihtiyaci olur. bu 100 dolara sahip olabilmek için günlerce, gecelerce dua eder. sonunda, sahip olamayinca da tanriya mektup yazmaya karar verir. amerikan posta idaresi, üstünde yazili adres olarak sadece "tanri, abd" olan mektubu baskana vermeye karar verir.

    baskan mektubu alinca cok hoslanir, cok duygulanir fakat 100 dolarin kücük bir cocuk icin fazla oldugunu düsündügü için; 100 dolar yerine 5 dolar koyar. cocuk gercekten de 5 dolara sahip olmakla tatmin olur ve tanrıya tesekkür mektubu yazmaya koyulur:

    - sevgili tanrim, parayi yolladigin için tesekkürler. ama mektubu beyaz saray üzerinden yollamissin ve tabii her zamanki gibi oradaki ibne de 95 dolarini kesip silah almis olmali. bana 5 dolar ulasti. yine de tesekkürler.

  • "ince bir insan olmak benim için çok önemliydi fakat artık takatim kalmadı, başa çıkmakta zayıf kalmışım ve kendimi toparlamakta zorlanıyorum...o konudaki ışığı kaybettim açıkçası." kısmıyla beni benden almış duvara çarpmıştır. umarım rahat uyur.

  • çekimlerinin çoğu basmane'de gerçekleştiren sağlam bir zeki demirkubuz filmi. bir sahnesi çok komiktir. derya alabora haluk bilginere der ki:
    "-işim var şu çocuğa bak biraz..."
    haluk bilginer der ki:"tamaammm.."
    derya alabora haluk bilginer'i uyarır:"sakın kaybetme ha. dalgınsındır sen."
    bunun üzerine haluk bilginer der ki:"çakmak mı lan bu?"
    işte bu ufak diyalog yönetmenin ne kadar iyi bi gözlemci olduğunun minik ve mizahi bir kanıtıdır.
    (bkz: en sık kaybedilen şeyler)

    bunun yanı sıra fimde bir kır sahnesi vardır ki, haluk bilginer'in 7 dakikayı aşan tiradıyla unutulmazlar arasındaki yerini almıştır. bekir* bir yandan cigaralağını çeker, bir yandan hastalıklı bir aşkın ve hayatın geride bıraktığı 20 seneyi anlatır yusuf'a *. olağanüstüdür... tek kelimeyle olağanüstü...

  • babam parasız kalmazdı, babamın hep parası yoktu. çoğu gün eve ekmek parası bırakmadan giderdi. evde bir damla yağ yokken bakkaldan veresiye rakı almıştı bir gün. annem babamdan allah gibi korkmasına rağmen "ya allah" deyip balkondan aşağı fırlatmıştı rakıyı. bütün sokak iki gün anason kokmuştu. karşı komşumuz hacı amcalar çok rahatsız olmuşlardı, söylenmişlerdi tövbe tövbe diye:)

    yani bazı babalarda default gelen özellik o. genelde paraları olmaz.

    "baba yarın arife, bayramlık alacak mıyız?" "paramız yok kızım."
    "baba eşofmanım yok beden dersine giremiyorum." "paramız yok kızım."
    "baba harç zamanı geldi." (şair burda zaten katkı kredisiyle büyük kısmı ödenmiş olan meblağdan bahsediyor.) "paramız yok kızım."
    edit: parasız da öldü kendisi, cenazesini kaldırıp borçlarını ödedik üstüne.

  • bi sakatlık yaşamamasını umduğum atlama. ki kendi dediğine göre " yoğk "

    toprakta yavaşlatıp, ters perendeler atarak durdu ehheh. ben en çok adam dan dun giderken " la yavaş oğlum nidiğon lağn " diyen kişiye güldüm. lan ne etmesi mi var, adam düşüyo işte patates çuvalı gibi.