hesabın var mı? giriş yap

  • "soğan, yağ ve salça üçlüsüne ne katarsan kat yemek oluyor. buna rağmen yemek yapamayan kız bırakın da evde kalsın."

  • hala kilometrede kaç kuruş yaktığını yazan insanları göstermiş basliktır

    ya belki ben 6 ay sonra bakıcam nerden bileyim kardeşim benzinin litre fiyatını o tarihte? yazsanıza adam gibi 100 kilometrede kaç litre yakıyor. bunun evrensel gösterim şeklidir bu, kilometrede kuruş hesabı ne

    debe edit:

    debeye giren ilk entrym mutluyum*

  • ben geldim!
    var mı içerde biri?
    duyuyorsan beni başını salla sadece...
    acaba var mı biri evde?

    hadi... yapma ama böyle!
    duydum ki keyfin değilmiş yerinde...
    acını hafifletebilirim istersen,
    ayaklarını bastırabilirim tekrar yere...

    sakinleşsene!
    biraz bilgiye ihtiyacım var öncelikle,
    sadece basit gerçeklere:
    acıyan neresi göstersene...

    aslında acımıyor hiçbir yerim...
    ama sen kaçırıyorsun dumanını ufukta kaybolan geminin
    artık sadece dalgalarla boğuşarak kurtulabilirsin!
    dudakların kıpırdasa da duyamıyorum ne dediğini...
    çocukluğumda... bir gece ansızın fırlamıştı ateşim...
    ellerim büyümüş, büyümüş... ve taşlaşmıştı sanki!
    aynı duyguyu yine hissediyorum şimdi...
    açıklayamam, açıklasam da sen anlayamazsın nedenini
    hem zaten ben hep böyle değildim ki...
    son zamanlarda halinden memnun bir uyuşuk oluverdim...

    tamam... peki!
    sadece ufacık bir iğne deliği,
    ve sonra geçecek hepsi!
    ahhhhhh!
    ama kendini biraz kötü hissedebilirsin...

    ayağa kalkabilecek misin?
    sanırım işe yaradı. iyi!!
    bu sağlayacak gösteriyi devam ettirmeni.
    hadi ama... gitme vaktimiz geldi!

    aslında acımıyor hiçbir yerim...
    ama sen kaçırıyorsun dumanını ufukta kaybolan geminin
    artık sadece dalgalarla boğuşarak kurtulabilirsin!
    dudakların kıpırdasa da duyamıyorum ne dediğini...
    çocukluğumda... bir bakış yakalamıştım ani,
    gözümün ucuyla bir an için...
    ama tekrar baktığımda o çoktan gitmişti!
    ne olduğunu bile hatırlamıyorum oysa şimdi...
    o çocuk büyüdü... kurduğu hayallerse yitip gitti...
    halinden memnun bir uyuşuk oluverdi şimdi!

  • istiklal caddesi cazibesini kaybetmemiştir. istiklal caddesine yıllardır çekilen operasyon ile farklı bir kitleye cazip hale getirilmiştir, varoşlaştırılmıştır. eskiden çıktığınızda kültürel amaçlı turistik ziyaret yapan insanlarla beraber o yolda ağaçların arasında yürürken şuanda tamamı gri betonlar, arapça tabelalar ve nargile kafeler arasında saç ektirmeye veya burun estetiğine gelip allah'a şirk koşan mümin arap kardeşlerimizin nargile dumanları arasında yürüyorsunuz. tam olarak da istenen buydu zaten.

  • topla oynamayı çok seven iki dakka toptan ayrı kalamayan tiptir. ulan bi pas verir saniyesinde topun kendine emanet edilmesini ister. sanırsın ki sahanın en iyi oyuncusu.
    bu lavuk kanattan yaldır yaldır koşmaya ve topu kaleden çok uzak noktalara dikmeye bayılır. kısıtlı olan futbol dağarcığında tersee ve saaal en önemli yerleri kaplar. daha az bağırmasını telkin ediyoruz.

    debe editi: canıyla kanıyla defans yapıp topu istediği yere atmasına izin verilmeyen gönül dostlarına selaam olsun.

  • sevme beni, sonra devami gelecek sanirim. her telefonun ucunda, her zilin ardinda seni ararim.
    ortaokulda biraktigim gunlugume donerim calakalem, hergun dudaklarimi boyarim, emprime etekleri cikaririm sandiktan, saate bakmaya alisirim. sevme beni, gozum ciceklere takilir, topraga yalinayak basarim, ekmek islarim kuslara, defterimin arasinda sumbul saklarim, bahar gececek kis gelecek diye korkarim. sevme beni, tum baglarindan kurtaririm saclarimi, ruzgarlara salarim, bir gulusun gamzesini gorebilmek icin erken uykulara yatarim, keman calarim bilmesem de, tum avluyu detone sarkilara bogarim. sevme beni, gulmeye alisirim, raki kokarim yaz aksamlari, zeytin cekirdeklerinden kolye yaparim, danteller dikerim gomlegimin yakasina, ipek mendiller kolalarim. sevme beni, hic gitmeyeceksin sanirim, yalanlara kanar, ardindan aglarim. sevme beni, seversen yolcu edemem seni, gitmeyesin diye kendimi azgin sulara atarım, saclarimi yolar, her teline ayri agit yakarim. sevme beni, ben senden beter severim, kul olur, yanarim.

  • "babam zeki müren dinleyip ne varsa eskilerde var der,ben 90lar için aynı şeyi diyorum,benim çocuklar da serdar ortaç & demet akalın dinleyip aynı şeyi diyecekse bu gelenek hemen burda bitmeli."

  • bir oksimorondur. laptop gibi bir sıkışık ve minik bir kasa tipinde güçlü bir grafik kartı ve işlemcinin ısı çıkışını yeterince hızlı ve daimi olarak sağlayabilmek mümkün değildir. yani evet mümkündür ama fanları ve beraberinde kasayı büyütmeniz ve deli gibi gürültü çıkarmayı göze almanız gerekir. bu sefer laptop'ı anlamlı yapan taşınabilirlik ve sessizlik gibi unsurları kaybedersiniz. elinizdeki yaratık bir laptop olmaktan çıkar ve ucube bir masaüstü olur.

    masaüstü form faktöründeki gaming pc'lerin ısrarla var olma sebebi bir kitlenin masasını elektrikçi vitrini gibi zevksiz renklendirme tutkusu değil, büyük kasaların termodinamik mucizeler olmasıdır. eskisi gibi pc'lere 3 tane hard disk, dvd sürücü, 5.25" floppy takmalık bir durum da yok ki genişleme yuvaları falan gerektiğinden büyük kasa isteyelim. ekran kartını ve anakarta ssd'yi takıp geçiyoruz, geri kalan her şey usb'den. bugün gaming pc kasalarının hacminin önemli bir kısmı soğutmaya adanmıştır: fanlar, heatsinkler, su soğutma boruları, pompalar, hava akım boşlukları vesaire. dana gibi ekran kartınızın da çoğu fanlardan ve heatsink'lerden oluşuyor fark ettiyseniz.

    laptop'lar gerekli soğutma gücünü sağlayamadıklarından yüksek güç gerektiren işlerin yol açtığı ısınmalarda thermal throttling yapmak zorunda kalırlar. yapmazlarsa yanıp kül olurlar çünkü. bu sıradan uygulamaları kullanırken sizi rahatsız etmez ama bir oyunu keyifle oynamayı imkansız hale getirir. takılmanın en çok rahatsız ettiği tecrübelerden biri oyun (diğerleri film izlemek ve müzik dinlemek). en ufak takılma tüm keyfinizin içine eder.

    lakin gaming laptop'ın başaramadığını başarmış başka bir form faktörü var: elde tutulan portatif oyun konsolları; mesela steam deck. bunu nasıl başarmışlar? ısı üretimini azaltarak: ekran ufacık, o yüzden çözünürlüğü düşük tutup grafik ayarlarını da o çözünürlüğe göre ayarlayıp toplam ısı oluşumunu tutarlı şekilde konforlu tahliye edebilecekleri seviyede tutabiliyorlar. siz ufak ekranda gözünüz görmediğinden grafikler güzelmiş gibi geliyor. bunu laptop gibi bir form faktörde gözlerinizi kanatmadan yapmak mümkün değil.

    o yüzden gaming laptop olmaz. o size yutturulmuş bir kazık olur. ha, bir gün olur belki, ne bileyim bir işlemci devrimi, teknolojik bir sıçrayış gerçekleştiririz, onu da başarırız. ama bugün maalesef.

    gaming laptop almayı bırakın. siz aldıkça adamlar da "aha kerizler alıyo biz de üretelim" deyip basıyorlar. lütfen bırakın almayı da bitsin şu saçmalık. hazır saçmalıkları bırakıyorken şu "madem rgb ledli kasam var, o zaman paramın tam karşılığını almak için hem red, hem green, hem blue'ya %100 abanayım" denen estetik yoksunu göz kanatan çirkin aydınlatmalardan da kendinizi kurtarın. bunu beceremiyorsanız gerekirse ışık falan basmayın. napacaksınız kasanın içini görüp. niye dikkatinizi dağıtıyorsunuz, retinanıza boşuna foton basıyorsunuz, beyninizi yoruyorsunuz?

  • istanbul'daki, avrupa ve anadolu yakası fark etmeksizin, bütün yaralanma ve diğer kaza vakalarına bakan insan. 300. ve son bölümde yoğun bakım odasına çaat diye dalıp eline geçirdiği elektroşok cihazıyla bütün vücudu baştan aşağı yanmış bir mağduru hayata döndürmeye çalışıyordu. başaramayınca da yoğun bakım odasının penceresinden, adamın işi bitti işareti yaptı.

    kendisi tıbbın geldiği son noktadır ve bütün tıp dallarında ihtisası vardır.