hesabın var mı? giriş yap

  • daha önce 17 tür köpekbalığı ile dalış yapmış biri olarak söylüyorum, köpekbalıklarının yani taksonomide ve besin zincirinde asla insan yoktur zaten insan onlar için yağsız bir besin, ama ısırma içgüdüleri bunu yapar sonuçta kan geldiğinde artık durdurulamaz bir hal olabilir çoğu zaman ısırıp yok bu benim yiyeceğim değil diye gider.

    yani o köpekbalığı ultra acıkmış bundan kaçış yok, köpekbalığının 2 özelliği vardır bir lorenzini ampülleri (ampullae of lorenzini)dediğimiz seni elektro manyetik olarak suda 3d boyutunda algılar ikincisi kan.

    doğanın acımasızlığı değil bu gerekliliğidir.

  • bildiğiniz her şeyi sıfırlayın. meseleyi işin üstadı bendenizden dinleyin bir kez de. yılların tecrübesi konuşuyor lan burada; başçavuşun beygiri anırmıyor aloo!

    ciddiyete dönelim. insanlar karşılarındaki kişiler hakkında karar vermek için en fazla 30 saniye düşünürler. içgüdüsel bir olaydır aslında bu. 30 saniye içerisinde bir x cinsi y cinsi için beynine "olur" sinyalleri yolladı yolladı; yollamadıysa don juanlık filan hikaye. afedersin bir yerini yırtsan da o saatten sonra boş.

    şimdi konuyu gerçek hayattan vereceğimiz örnekle açıklamaya çalışalım. y bıcır bıcır şirin bir kızdır. x1 ise efendi adam. x2 ise x1 in fiziksel olarak tıpatıp aynısı piç erkektir.

    y, x1 ve x2 ortak bir ortamda bulunurlar. y hanımkızımız 30 saniye içerisinde beynine iki genç için de olur sinyalleri yollar. ortamdan ayrılınır ve insan davranışları incelenir.

    y --> evine gitmiş ve iki erkekten de eşit derecede hoşlanmıştır

    x1 ve x2 --> evlerine gitmişlerdir ve y cinsinden eşit derecede hoşlanmışlardır.

    olayın özü burada başlıyor işte (üçlünün pazartesi buluştuğunu hesap edersek)

    x1 davranışları:

    pazartesi gecesi: acaba sevgilisi var mı? yok canım sevgilisi olsa neden bizimle buluşsun ki? ama böyle güzel kız da boş kalmaz yani...
    salı gecesi: arasam mı acaba? yok yahu ararsam şimdi bulaşık bir tip olduğumu düşünür. en iyisi biraz zaman geçsin.
    çarşamba gecesi: saat geç mi oldu yahu? arasam mı? yok aramayayım en iyisi. yarın arar haftasonuna bir yerlere davet ederim
    perşembe gecesi: geç mi oldu? arasam mı? mesaj çekeyim en iyisi, müsait olduğunda cevaplasın.
    cuma gecesi: neden cevaplamadı ki? ben biliyordum abi kesin sevgilisi vardı o kızın bıdıbıdı...

    halbuki aynı anda x2 nin davranışları şu şekildedir:

    pazartesi gecesi: - aloo y naber? iyi ya n'olsun işte takılıyoruz. yarın işin yoksa gelsene yine takılırız beraber? ok kaçta alayım seni...
    salı gecesi: - yarın gel yine bıdıbıdı yaparız
    çarşamba gecesi: - bana gidelim mi?
    perşembe gecesi: finish her!

    yani anlayacağınız üzere olay tamamen erken müdahale hayat kurtarır mantığı. atalarımız buna akıllı düşününceye kadar deli oğlunu everir demişler. ne güzel bir söz öyle...

    ataturkiye, xyz haber, atina.

  • hissiyat: valla abartmiyorum hayatta basiniza gelebilecek en boktan durumlarin top 5'inde yer alir. soyle ki olume en yakin hal durumunu hic abartisiz alabilir bazi noktalarda, tum sistemleri mahveder, surundurur, allahim olsem de kurtulsam diye bagirirsiniz tabii hala sesiniz cikiyorsa...

    belirtiler: titreme, soguk terleme, yatakta kivranma, aglama, salak salak gulme, tum kaslarda kopacakmiscasina bir agri 39-40'a cikan atesle beraber mide de sivi kalmayincaya kadar kusma, bagirsakta ne varsa 5 dakikada bir bosaltma (su seklinde cikar genelde ordakiler), ee tabii bundan sonra tansiyon bayagi bir duser, bas doner, sok tablosu cizer resmen insan, bilinc kendini devreden cikartir, halisunasyonlardan once son dualar edilir, son sevgiler verilir, gunah cikartilir, ne guzelmis hayatim lan eskiden gibisinden seyler denir...

    fiziksel durus: yesil sari gri bir surat, goz altları ultra viyole mor ve duman kahvesi, sisik, icleri kirmizi... burusmus deri, kambur sirt, titrek bacaklar, eller... aynada gollum tribine sokar adami, hastaneye gidildiginde sakin sakin test yapip, suratiniza dunyanin en dogal seyi basiniza gelmis gibi bakan sacma doktora "ulan ölüyorum ne halt ediyosun mıy mıy mıy" diyemediginizden 'orta cag usulu'bol kopuklu bir kukreme savrulur, artik kimseye karsi nazik olamayacak bir kafayi siyirma durumuna gelmissinizdir.

    sonuc: mumkunse bu duruma gelmeden, ciddi bir olay kokusu aliniyorsa hic ole abidik gubidik ilaclar alinip uyumaya calismamali, kasmamali, evde beklenmemeli, lakin kendi basiniza yapacaginiz hic bir sey ise yaramiyor, daha beter ediyor. siz en iyisi hala ayikken sizi sirtlanacak biriyle beraber en yakin hastaneye gidin 2 igne bir serum yiyip kaybettiginiz tum hayati sivilarinizi alin, sabaha tas gibi olun, baska yolu yok bunun geceyi cikartmak icin, denedim gordum iki kez akla gelebilecek en rezil yerlerde, en rezil durumlarda ordan biliyorum...

  • hakikaten irice bir yürek gerektiren eylem. bundan tiksinen adamın sevgiden ne anladığını merak ediyorum açıkçası. kadın olsun, erkek olsun fark etmez.

    bir yıl sonra: başlık başa kalmış... işbu entry uçup gidene cevab idi.

  • ürettiği otomobiller ve motosikletleriyle tanınan honda firmasını çoğumuz biliriz peki kurucusu olan soichiro hondanın ilham verici başarı hikayesi ve müthiş irade gücü hakkında ne biliyoruz ?

    bu yazımda bay hondanın çoğunuza ilginç geleceğini ve kendi hedefleriniz doğrultusundaki mücadelenizde size ilham vereceğini düşündüğüm başarı hikayesini paylaşmak istiyorum.

    bir çok ülke gibi japonyada 1930'lu yıllardaki büyük ekonomik krizde sersefil olmuştu. işte bu zorlu dönemde erken yaşlarında çalışma hayatına atılmak zorunda kaldığı için diploması olmayan ama motor ustalığı konusunda büyük bir beceriye sahip soichiro honda isimli genç bir adam mahalle arasında açtığı küçücük atölyesinde sürekli olarak motorlarla uğraşıyor ve yeni bir icat bulabilmek için kafa patlatıyordu.

    honda yıllar süren ve tamamen kendi imkanlarıyla giriştiği araştırmalar sonucunda "piston segmanı" konseptine dayanan yeni bir motor dizaynı keşfetti.

    hedefi o dönemlerde japonyada yeni yeni faaliyete geçmiş toyota otomobil firmasına bu fikrini satmaktı. gece gündüz çalışan ve pek çok
    gecesini uyumadan atölyesinde geçiren honda en sonunda fikrini uygulanabilir hale getirmeyi başardı.

    ama öncelikle çalışan bir motor prototipi üretmesi gerekiyordu ve bunun içinde paraya ihtiyacı vardı.

    karısının mücevherlerini satarak ve elinde avucunda ne varsa ortaya dökerek edindiği sermayenin tamamını bu prototipi üretmek için harcayan soichiro honda en sonunda çalışan bir motor örneği ile toyota firmasının kapısına dayandı.

    bu kadar özenle geliştirdiği fikrinin toyota tarafından büyük bir hevesle ve güzel bir para karşılığında satın alınacağını düşünen ve neredeyse tüm servetini bu umuda yatıran honda icadını inceleyen toyota mühendislerinin birazda eğitimsiz bir adamın kendilerine böylesine bir fikirle gelmesine şaşırarak ama daha çok da burunlarını kıvırarak motor prototipini reddetmeleriyle büyük bir şok yaşadı.

    "piston segmanı" fikrinin onlara ne büyük yararlar sağlayacağını tamamen göz ardı eden toyota mühendisleri soichiro hondanın icadı olan motoru "standartlarımıza uymuyor" diyerek red ettiler.

    soichiro tüm parasını ve umutlarını yatırdığı prototip red edildiği zaman ne yaptı dersiniz. bunalıma girerek toyotadaki mühendisleri suçlayıp dünyadan elini ayağını mı çekti ? hayır.

    mühendislerin dizaynını red etmelerinin sebebinin onların istediği teknik standartlara uygun bir motor yapamaması olduğunu ve bunun sebebinin de kendi teknik eğitim eksikliği olduğunu düşünen honda kendisini geliştirmeye karar verdi. bu sebeple japonyadaki üniversiteleri dolaştı ve oradaki hocalar ve mühendislerle görüşerek usanmadan fikrini anlattı.

    çoğu gittiği yerde kendisiyle alay edilmesine rağmen tam iki sene boyunca sürekli yeni şeyler öğrenerek hem kendini hemde motor prototipini geliştirip mükemmel hale getirdi.

    iki sene sonra tekrar toyotadaki mühendislerin karşısına çıktığında artık ona gülemiyorlardı çünkü getirdiği motor mükemmeldi. en sonunda toyota kendisi için motor üretmesi için soichiro hondayla anlaştı.

    hikaye mutlu sonla burada bitti demeyin çünkü soichiro honda toyota firmasıyla anlaştığı yıllarda japonya ikinci dünya savaşına girmişti.

    hondanın toyotayla olan ihaleyi yerine getirebilmesi için bir fabrika açması gerekiyordu ama japonya'daki tüm ham maddeler savaş nedeniyle ordunun emrine verilmişti ve fabrikayı yapacak beton için çimento bile bulamıyordu.

    honda vaz mı geçti ? hayır. oturdu düşündü ve tamamen yeni bir betonlama tekniği geliştirerek fabrikasını bu yeni teknikle inşa etti.

    uzun yıllar süren çabaları meyvesini vermiş, yeni ürettiği motorunu toyotaya kabul ettirmiş,yüklü bir ihale almış ve savaş şartlarına rağmen fabrikasını kurmuştu.

    tam üretime başlayacağı zaman fabrikası bombalandı. moralini bozmadan fabrikayı yeniden inşa etti ancak ikinci kere bombalandı. bütün gücünü toplayıp fabrikasını üçüncü kere inşa etmeye başlayacaktı ki savaşta yenilmeye başlayan ve kaynakları tükenmeye yüz tutan japonya'da çelik bitti ve ordu dışında hiç bir yerde bulunmamaya başladı.

    düşünsenize "normal bir insan" bu kadar çabadan sonra kurduğu fabrikası iki kere bombalanıp üçüncüsünü yapmaya kalktığında üretim yapacak çelik bulamazsa çoktan topu atar belki tımarhaneyi bile boylardı ancak hondanın çelikten sert iradesi gene pes etmedi ve son derece ilginç başka bir çözüm buldu.

    japonyayı sabahtan akşama sürekli bombardıman eden amerikan savaş uçakları yakıtları bittiği zaman uçaklarındaki ek yakıt depolarını aşağı atıyor ve yollarına devam ediyorlardı. honda ülkenin her yanında görülen bu boş yakıt depolarını toplattı ve bunlardan elde ettiği çelikle motorlarını üretmeye başladı.

    artık herşey iyi gidiyordu ve savaşta bitmek üzereydi. honda savaş sonrası çok daha kaliteli üretim yapabileceğini ve ürünlerini çok daha kolay pazarlayabileceğini düşünürken büyük bir deprem oldu ve fabrikası üçüncü sefer ve bu sefer tamamıyla yok oldu. honda yenilmiş bir ülkede,neredeyse her şeyini kaybetmiş bir adamdı artık.

    bu arada savaş bitmişti ve japonya'da benzin kıtlığı yaşandığı için insanlar otomobil kullanmayı terk etmiş ve gidecekleri yerlere ya yürüyerek ya da bisikletlerle gitmeye başlamışlardı.

    hondanın fabrikası yok olmasaydı bile insanlar otomobil kullanmayı bıraktığı için ürettiği motorları satabilmesi zor olacaktı. honda kaderine küsüp "bu işleri bırakıyorum ben" artık diyeceğine kafasını çalıştırdı ve bu yeni durumda ne yapabileceğini düşündü.

    bir gün oturdu ve kendisinin de kullanmaya başladığı bisikletine özel olarak ürettiği küçük ve az benzin tüketen bir motor taktı. bu ilginç bisikleti gören komşuları kendileri içinde üretmesini istediler ancak ülkede büyük bir fakirlik ve hammade kıtlığı vardı ve böyle bir üretime geçmesi imkansızdı. zaten artık beş parası bile kalmamıştı.

    honda vaz geçti mi ? hayır.

    japonyanın her tarafındaki 18.000 (on sekiz bin) bisiklet satıcısı dükkana tek tek mektup yazdı ve onlara üreteceği hafif ve yeni bir motosiklet fikrini anlatarak bunun japonya'nın geleceği için büyük bir girişim olduğu konusunda onları ikna etti. bu firmalardan bir kısmı teklifini kabul ederek ona hem hammadde hem de para yardımında bulundular.

    tabii başarı hemen gelmedi. honda bir çok motor tipi üretip geliştirdi ve bunları ayrı ayrı sabırla denedi. en sonunda ise ufak ve tasarruflu motorlu "super cub" modelini üretti ve bu model önce japonya'da sonrada dünyada satış rekorları kırdı.

    bu kadar çabadan sonra soichiro honda artık zengin ve mutlu bir şekilde köşesine çekilir ve motosikletlerini satarak mutlu mesut yaşar diyorsanız yanıldınız.

    honda gene durmadı.

    1970'li yıllarda amerika'da petrol krizi çıkınca ve çok yakıt tüketen otomobiller satılmamaya başlayınca kendi tasarruflu ve ufak motosiklet üretimi konusundaki tecrübesini otomobil üretiminde kullanmaya karar veren honda daha önce bu alanda hiç bir tecrübesi olmamasına rağmen otomobil üretimi işine girdi ve az yakıt tüketen minik arabalarla amerikan pazarını fethetti.

    bugün 1930'lu yıllarda gece gündüz atölyesinde motor üretmeye çalışan soichiro hondanın kendi adıyla tanınan şirketi sadece amerika'da yüz bin kişi çalıştıran dünyanın en büyük şirketlerinden birisi ve her gün trafikte honda şirketinin ürettiği motosiklet ve otomobillerle karşılaşıyoruz.

    soichiro hondanın başarısının sebeplerini özetlersek

    1) yeni bir fikir bulduğunda ısrarla ve inatla fikrini hayata geçirmek için eyleme geçmesi ve bu fikrini mükemmelleştirmek için çaba harcaması.

    2) etrafındakilerin her türlü kötümserliği ve alaycılığına rağmen moralini hiç bozmadan çalışmaya,üretmeye devam etmesi ve hayalinden vazgeçmemesi

    3) son derece büyük felaketlere uğrasa ve aşılamayacak gibi görünen engellerle karşılaşsa bile bunalıma girmeyi ve vazgeçmeyi düşünmeden sakince düşünüp yeni çözümler üretmeye çabalaması

    4) başarıya ulaştığı zaman bile bununla yetinmeyerek etrafında yeni fırsatlar araması ve herkesin felaket olarak gördüğü durumları bile kendisi için fırsata çevirmeyi bilmesi.

    5) hedeflerine ulaşma yolculuğunda asla ama asla pes etmemesi.

    yazımı size yönelik bir soruyla bitirmek istiyorum. eğer tüm varlığınızı yatırdığınız işyeriniz tam iki kere bombalanıp bir kere de depremle yok olsaydı ne yapardınız ve sizin şu anda şikayet edip aşılamayacağını düşündüğünüz engelleriniz soichiro hondanın karşısına çıkanlardan daha mı büyük ?

  • bana dava açan başbakandır. bugün gerekçeli karar açıklanmış, ben de cumhuriyet gazetesinden öğrendim:

    http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=356270

    --- spoiler ---

    mahkeme yargıcı mustafa kara, gerekçeli kararını açıkladı. kararda, politikacılara hoşgörülü olmaları mesajı verildi. kararda; referandum öncesinde erdoğan dahil tüm siyasi parti temsilcilerinin siyasi eleştiri kapsamında birbirlerini sık sık eleştirdiğini anımsatan kara, “siyasetin doğası gereği de bu ‘sert, kırıcı ve incitici’ eleştiler karşılıklı olarak tolere edilmiş ve hiçbir siyasi tarafından da hakaret olarak değerlendirilmemiş ve katlanılmıştır” dedi.

    aihm ve yargıtay’ın düşünce özgürlüğü konusundaki kararlarına dikkat çeken kara, şunları kaydetti:

    “sanığın yazı içeriği kaleme aldığı düşüncelerin ifade ve eleştiri özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı, siyasi bir kişilik olarak toplum önünde bulunan ve her söz ve davranışının kamunun eleştirisine açık olduğu kabul edilen müştekiye ve müştekinin genel başkanı olduğu partiye hakaret kastı ile hakaret etmediği kanaatine varılmıştır.”

    --- spoiler ---

    mutlu olduğum bir başka nokta da şu: benim dava, benimki gibi (sırf blog yazıları değil, twitter ve facebook paylaşımları gibi) eleştirilere açılan davalarda emsal olarak gösterilebilecek.

  • seküler değilse benim için hoş gelmediler, sokakta kadınlara dik dik bakacak başka bir mülteci daha istemiyorum.

    edit: geçende taliban militanlarının zenginlerin evine girme videosunu izledim afganistan'da ve sonra fark ettim ki dediklerinin bir kısmını anlıyorum, çünkü orada taliban'a üye olan orta asya türk'leri varmış. zaten afganistan toplumunun bir kısmı da hazar türk'üymüş. yine suriye'de ışid safında savaşan türkmen'ler de vardı. yani her türkçe konuşan orta asyalı, ortadoğu'luya türk diyemeyiz. eğer o kişiler asimile olup radikal örgütlere katılıyorsa benim için anadilinin önemi yok, çünkü ülkeme gelse özgür bir türk kadını olan beni hedef alacaklar. bu edit'i de anlamayanlar için yazdım.ha türk değilse rus ukraynalı göçmen hiçbir şekilde istemem. burası da göçmenistan değil. sadece gelirse türk'ler gelmeli, onların da seküler olanı gelmeli.

  • güzel bir gelişme.

    ahmet davutoğlu'nun ilk defa güzel bir şey yaptığını gördüm lan. inanamıyorum.

    edit: olm ben işsizim lan niye sevindiysem.

    karım özel sektörde, onu da kapsamıyormuş.

    neyse tatile sevinenler için sevineyim bari.