hesabın var mı? giriş yap

  • kazanan çiftçinin bizim ekşicilerden daha akıllı olduğunu gösteren olay.

    adam maksimum ikramiyenin 500 000 tl olduğunu düşünmüş de iki kupon oynamış.

    bizimkiler daha haberi okuyup anlamaktan aciz.

    vaheyy.

    kuponu bunlar oynasa kalıbımı basarım 4 tl basarlardı paranın yarısı boşa giderdi lan.

    banko yani.

  • az once genc bir arkadasimiz yazmis:

    "hiçbir korku filmi insana babanin 36 cevapsiz çagrisi kadar korku veremez"

  • önemli edit: bazı yazarlar başlıktaki dolandırıcı nitelemesinden ötürü dava edilmem gerektiğini söylemiş. kolaya su katmak, kimyasallarla et tadı bile olmayan içerikler üretmek, 30-40 dakikada kuryeyle teslimat vaat edip 2 saatte getirmek, eksik ürün gönderip bu konuda vatandaşlara yardımcı olmamak, gramajı değiştirip gerekli bilgilendirmeyi yapmamak, yanıltıcı görsellerle alakasız ürünler satmak dolandırıcılıktır. dava korkusuyla insanları susturmaya çalıştığınız yetti, artık canımıza tak etti! susmayacağız, en önemli konu da olsa en saçma konu da olsa eleştirmekten çekinmeyeceğiz. avukat ordusuna güvenen şirketlerin insanlara zulmüne ses çıkartamazsak her hukuksuzluğu kabullenen bir sürüye dönüşürüz.

    kalitesiz ve küçük ürünler:
    yurtdışında fast food tüketen her insanın da belirttiği üzere ülkemizdeki fast food ürünleri tatsız, kalitesiz, kuru ve daha küçük porsiyona sahip. sağlık sorunu ve yeme bozukluğu olmayan vatandaşlarımızın dahi dert yakındığı konu satın aldıkları tek menü ile doymuyorlar.

    popeyes pop burgere ait bir görsel görsel
    burger king whoppera ait bir görsel görsel

    fiyat:
    karşılaştırma yapmak adına büyük şirketlerin en bilinen ve tercih edilen menülerini tercih edersek;
    -bigmac türkiyede 160tl (5.24$)
    -amerikada eyaletler arasında farklar mevcut 4.50$ - 7$

    -whopper türkiyede 175tl (5.72$)
    -amerikada 4.20$ - 6.50$

    -kfc tavuk burger türkiyede 120tl (3.93$)
    -amerikada 1.75$

    görüldüğü gibi fiyatlar dolar bazında bile türkiye ile aynı ya da daha pahalı. ama ekonomi kötü, ama kur yüksek gibi söylemler boşa çıkıyor.

    maaliyet farkı:
    karşılaştırma yapılabilecek sektörün önde gelen şirketlerinde giriş seviyesinde çalışan ücretleri amerikada eyaletler arasında farklar olsa da 2000$ ile 2500$ arasında değişiyor.

    türkiyede ise asgari ücretin biraz üstünde maaş ödendiği tahmin edilirse çalışan maliyeti vergi ve sigorta ile beraber 25.000 türk lirası civarında. bu da yaklaşık 820$ ediyor. arada neredeyse 3 kat fark mevcut.

    et fiyatları ülkemizde daha pahalı olsa da diğer içeriklerin hepsi karşılaştırma yapılan bölgelerden daha ucuz.

    kira fiyatları karşılaştırması yapmak pek mümkün değil çünkü bölgeye ve şube büyüklüğüne göre çok değişken. öte yandan kur farkından ötürü burada büyük bir farklılık olduğunu sanmıyorum.

    hizmet:
    herhangi bir yemek satış sitesine girip yorumlara baktığımızda insanların sadece şikayet ettiğini görüyoruz. eksik ürünler, soğuk ve kötü hazırlanmış yiyecekler. kimi yanık kimi pişmemiş etler. 3 saati bulan teslimat süreleri... liste uzar gider. peki şirketler çözüm sağlama konusunda ne yapıyor? hiçbir şey yapmıyorlar. tüketim yapanlar mağdur olduklarıyla kalıyorlar. şubelerde yaşanan olaylar hakkında da pek çok şikayet mevcut. eksiksiz bütün şirketlerin şikayetvar üzerinde yüzlerce çözülmemiş şikayeti bulunuyor. oldukça kötü bir hizmet anlayışı mevcut ve bu artık şirketler adına normal, göz ardı edilebilir duruma gelmiş.

    mcdonaldsdan yapılan bir siparişin teslim edildiği durum görsel

    sonuç: tüm giderleri tl olan, kur avantajına sahip olmasına rağmen fiyatları amerikadaki eşdeğerlerinden daha yüksek olan bu şirketler daha kalitesiz, daha küçük içerikleri daha kötü bir hizmet ile müşterilerine sunuyor. bunları yaparken de çalışanlarını yoğun iş koşulları sebebiyle mağdur ediyor. müşterilerin geri dönüşlerine asla cevap verilmiyor ve hatalı eylemleri sonucu herhangi bir yaptırıma uğramıyor.

    dipnot: fast food ürünleri sağlığa zararlıdır ve az tüketilmesi gerekir. başlığın amacı kötü ve fahiş fiyatlı hizmet veren ünlü fast food şirketlerini eleştirmektir.

    kullanılan kaynaklar:
    amerikadaki menü fiyatları
    fikir oluşturması adına malzeme fiyatları
    tahmini çalışan ücretleri

    edit: amerikada ikamet eden bazı yazarların uyarısı üzerine kaynakta menü fiyatları yerine tekli burger fiyatları yazıldığı bilgisi geldi. bu bilgi üzerine gerekli düzenlemeler yapıldı.

  • çocuğun ifadelerini gülümseyerek dinledim ama yorumları okurken kan beynime sıçradı.. yok okusa da ne olacak, yok okumazsa ne olacak herkes ahkam kesmiş..
    okumak ya da okumamak kişisel bir tercihtir saygı duyarız. ikisinin de kendince avantajları vardır. ancak yüksek gelirle, itibarlı bir işte, yorulmadan ve/veya daha az çalışarak geçinmek için olmazsa olmaz şeyler vardır. bunlardan biri eksik olursa hayatınızdan yüksek ödünler vermek zorunda kalırsınız.. bunlar;

    1-çalışkanlık ( bu olmazsa olmazdır, zeki olup, eğitimli olup çalışma isteğine sahip değilseniz anca karnınızı doyurursunuz)

    2-zeka ( çok çalışkansınızdır ama para edecek işlere kafanız basmıyordur, o zaman en fazla eşşek gibi çalışır, vücut gücüyle kazanırsınız )

    3-eğitim ( tamam üniversite okuma, ama yaptığın işi en iyi yapanların arasında adın geçmiyorsa ya sabahtan akşama dükkandayım ama gelen yok diye dövünürsün. üniversite eğitimin yok ama şehrin en iyi borusunu sen döşersin ücretini sen belirlersin. en iyi yalıtımını yaparsın yine aynı vs. vs., kendini yaptığın iş ile ilgili geliştirmelisin )

    4-iyi insan ilişkileri ( pek çok insan bunun ne kadar önemli olduğunun farkında bile değil, işini çok iyi yapsan da eğer insanlara karşı küstah, seviyesiz, laubali, ezik, ihmalkar vs. gibi tavırlarınız varsa yine değerinizi düşürecektir.)

    5-referans ( torpil manasında değilse bile ( hadi o da olsun ) eğer yaptığınız işe kefil olacak önemli isimler yoksa ne müşteri bulmada ne de işe girmede kendinizi şanslı saymayın)

    6-şans - ( en önemli faktörlerden biri, eğer sizin okulun birincisi öğretmen olup atama bekliyorsa ve siz falanca bir şirkete danışman olabilmişseniz büyük ithimalle doğru yer-yanlış zaman ikilemine düşmüş olabilirsiniz. bazen çok zeki ve çalışkan olmak bir dezavantaja dönüşür, sizi çok seven bir hocanız sizi bürosunda staja davet eder, sonra emeklilik için orada gün sayarsınız. kim bilir belki o sizi seçmeseydi siz başkasını seçecektiniz.)

    okusan da okumasan da 3000 tl kazanacaksın olayı öğrenilmiş bir çaresizlik. okumuş olmak için okumak veya "tatlı su balıkçılığı" yazmışım o çıktı ondan okuyorum diyorsanız belki okulu bırakıp başka şeylerde şansınızı denemeniz daha iyi olur. ama ömrünüzün sonuna kadar iddia kuponu peşinde koşacaksanız bırakın gerçekten ihtiyacı olan biri okusun.

  • dinlenme tesisinde otobüs yıkanırken tüm oyuncuları indirip otobüsün fırçalarla yıkanmasını izletsinler. insan orada hayatı sorguluyor, ertesi hafta köpek gibi koşarlar. garanti veriyorum.

  • rusya'yı filan bilmem de, bizim 1967'de bulgaristan'ın alelade bir kasabasında yapılmış olan apartman dairemiz dış boya dahi gerektirmeden bu zamana kadar ayakta durmuşken, türkiye'de 1990'larda aldığımız apartman dairesinin içi, dışı komple dökülmektedir. şimdi kentsel dönüşüm kapsamında yenilenmesi gündemdedir.

    bulgaristan'daki apartman dairesi binanın en üst katında. fakat bilir misiniz ki düz çatıyla arasındaki yalıtımı sağlamak için 1967 yılının teknolojisi ve kafasıyla binanın en üstüne 1 metre hava boşluğu olacak şekilde güvercinlere ve diğer kuşların girebileceği ebatta kuş yuvaları yapılmıştır. balkonda yemeğinizi yerken bir yandan da tepenizden geçip yuvasına giren, yuvasının önünde dolanan renkli renkli güvercinleri izlemektesiniz.

    dış duvarlar yan yana iki kalın tuğla konularak örülmüştür. yaz aylarında bile serindir. kış aylarında da ısınma sorunu yoktur. yandaki dairede 2 küçük çocuk vardır, daha çocukların tek bir kez sesini duymamışımdır. oysa türkiye'deki evimizde gürültü patırtı yüzünden papaz olmadığımız komşu kalmamıştır.

    kısacası: lafa, şekle şemale değil; icraata bakarım.

  • tam olarak bu reklamdaki hayatı, temizliği ve saflığı özlediğim için oyum muharrem ince beyefendiye gidecektir.

  • kapitalist dünya-ekonomisinin egemen ideolojisi olan liberalizm'in temel savlarından birisidir bu. fakat sorun şu ki, kabiliyet ve yetenek dediğiniz şey toplumsal olarak belirleniyor ve kuruluyor. şimdi sırasıyla dört gerekçe öne süreceğim:

    a) yetenekler toplumsal olarak edinildiği için, herhangi bir bireyin yetenekleri üzerinden değerlendirilmesi anlamsızdır. basitçe şöyle söyleyeyim,, bir yeteneğin edinilmesi, ancak, içinde bulunduğunuz toplumun size sunabildiği iktisadi ve toplumsal koşullarda gerçekleşebilir. bir sürü örnek verip canınızı sıkmayayım. şu soru önemlidir: nerelisiniz? bir birinci dünya ülkesinden mi, bir üçüncü dünya ülkesinden mi? bu ülkenin neresinde(n)siniz; gelişmiş bölgelerinde mi, gelişmemiş bölgelerinde mi? deniz kenarında mı, ovada mı, dağda mı vs? kentte misiniz köyde mi? kentte iseniz kentin merkezinde misiniz varoşunda mı? vs. vs. şimdi bu sorulara vereceğiniz yanıtlar ile hangi bilgi türlerine ve yeteneklere sahip olabileceğiniz ve hangilerine sahip olmanızın pek olası olmadığı (olanaksız demiyorum bakın- pek olası değildir diyorum) konusunda cevabı siz verebilirsiniz. misal ben uyurken üzerimde bir akrep olduğunu fark ederek uyanırsam nasıl tepki vermem gerekir, kesinlikle bilmiyorum. ama olimpos'ta tanıştığım bir köylü çocuk bunun kendisi için bir rutin olduğunu, akreplerle defalarca kez karşılaşmış olmasına rağmen, çok küçük yaşta bir kez gerçekleşmek kaydıyla, hiçbir zaman bir daha bir akrep tarafından sokulmadığını söyledi. ben yazık ki böyle bir yeteneğe sahip değilim: üzerinde akreple uyanıp akrep tarafından sokulmama becerisi. madem ki herkesin her yeteneği edinmesi olası değil, ya da başka bir ifadeyle kimi belli yeteneklerin herkes tarafından edinilmesi olanaklı değil, o zaman neden herkes aynı yetenekler ölçüsünde aynı değerlendirmelere tabi tutuluyor? her şeyden evvel işte bu yüzdendir ki, "yeteneğin iktidarı" üzerine kurulan bir söylem en iyimser bir ifadeyle daha başından eşitsizlikçi, daha gerçekçi bir ifadeyle içi boş bir söylemdir.

    b) acaba hangi yetenekler, kişi ya da toplumlara nasıl kazanımlar sağlıyor? dahası, kişi ya da toplumlara kazanım sağlayan kimi yetenekler veri midir? yani zaman içerisinde ve toplumdan topluma değişmez midir? benim tarih bilgim bunun pek de öyle olmadığına işaret ediyor. kimi bilgi türleri kimi toplumlarda ve kimi dönemlerde toplumsal itibara konu iken bir diğerinde bu böyle olmayabilir. tüccarlar bunun en güzel örneğidir. kapitalizm öncesi hemen tüm toplumlarda ticaret ehilleri "kaba taşıma işçisi" olarak tanınmış ve toplumsal merdivenin en alt basamaklarında bir konuma sahip olmuşlardır. hem de pek çok insandan daha fazla "para" kazanmalarına rağmen. ticaretin kendisinin de değiştiğini belirtmeliyim bu arada. eskil dönemlerde ticaretin yağma ile koşutken şimdi mülkiyet hakları çerçevesiyle bağlı olduğunu belirtmekle yetiniyorum yalnız. yani "kafası ticarete basıyor bu çocuğun" gibi ifade edilen ve şimdi belki toplumun geniş kesiminde sitayişle bahsedilen bir "yetenek" bundan çok değil belki üç yüz sene evvel söz konusu dahi olamazdı, gene üzerinde yaşadığımız bu coğrafyada.

    c) bütün bunların yanı sıra, kuramsal olarak boş bir slogandan başka bir şey olmayan bu meritokrasi söylemi, ampirik olarak da geçersizdir. eğer istisnaları göz ardı edip genel toplumsal eğilimlere bakacak olursak iktidara sahip olanların "yetenekli bireyler" değil, "belli bir çevrenin içinde yetişmiş" bireyler olduğunu,, yani gücün ve iktidarın kişisel/bireysel yetenekle değil, kurumsal ve toplumsal çevre ile edinildiğini de görürüz. bunun yanı sıra "yetenekli" olan bireylerin birkaç istisna dışında hemen tamamının güç ve iktidardan yoksun kaldığını da görürüz. hem de bahsettiğim bu "yetenekli" insanların sahip oldukları "yetenekler" güce ve iktidara, yani kapitalist dünya ekonomisinde "piyasaya" tahvil edilebilecek yeteneklerken. hor görülen ya da önemsenmeyen kimi "yetenekler"e sahip diğer "yetenekli" insanların konumlarından ise bahsetmeme hiç gerek yok.

    d) meritokrasinin belki de tek işlevi, kişinin başarısızlığını gene kendinde bulmasını sağlamak olabilir. pek çok yoksul, yoksul kalmasının sebebi olarak "eğitimsizliğini", "kafasının çalışmadığını", "şansının yaver gitmediğini" vs. görüyor. bu da gerçekten araştırmaya değer bir mesele. ideoloji böyle bir şey olsa gerek işte. burada belirtmek istediğim son husus da bununla ilgili zaten. eğer çok ciddi ve ağır bir zihinsel engeli ya da rahatsızlığı yoksa, "kafası çalışmayan bir insan" olamaz. her insanın kafası çalışır. zihinsel engelliler de dahil buna. yalnız her insanın kafası hem ortak, hem de başka türlü çalışır. bir insanın "kafasının çalışmadığı" iddiası, esasen, kişinin sahip olduğu "düşünme alışkanlıkları"nın egemen düşünme alışkanlıklarından farklı olduğuna işaret etmektedir. bu kurumsal bir yorumdu. inşacı (constructivist) bir yorum da getirilebilir buna. kişinin "simgesel evreni" egemen simgesel evrenden farklıdır. rahatça görülebildiği üzere birbirinden hemen tümüyle farklı olduğunu düşündüğüm her iki düşünce geleneğine istinaden de bireyin bizzat kendisi değil fakat içinde bulunduğu toplumsallık üzerinden değerlendirebiliriz bunu. hal böyleyken "kafası çalışıyorsa/ya da yetenekliyse kazansın" demek pek de haklı bir ifade olmasa gerek. çok basit bir örnek vereyim. "prezentabl" mısınız? hani pek çok işveren bunu soruyor ya işe başvuran adaylara. ne demek bu? öncelikle şu demek: türkçeyi düzgün konuşabiliyor musun? yani bir kere farklı lehçe ya da ağız kullanıyorsan en baştan kaybettin. ikinci olarak görgülü müsün? yani tamam güzel konuşuyor olabilirsin ama "oturmasını kalkmasını" biliyor musun? üçüncü olarak, kılığın kıyafetin yerinde mi? vs. bu soruların tek bir cevabı var: prezentabl aday arıyoruz, yani aradığımız aday belli bir etnik ve sınıfsal konuma sahip olmalı ve belli bir toplumsal çevreden gelmeli.

    hmm, alt sınıf mensubu olmasına rağmen yetenekleri sayesinde yükselenler yok mu? var. ama zaten bu da olmasa meritokrasi diye bir şey olmaz. eğer bireylerin çok az bir kısmı kazanırken geri kalan yığınlar kaybediyorsa bunda bir sorun var demektir. benim bildiğim kadarıyla kapitalizm herkesin kazanmasının mümkün olmadığı bir toplumsal dizgedir. çünkü bu dizgeye işlerlik kazandıran toplumsal voltaj farklılıklarıdır. kapitalizm eşitlikçi olamaz. eşitlikçiliğe ne kadar yaklaşılırsa kapitalizmden de o kadar uzaklaşılır.

  • artık olması gerekendir. makas atma sebebiyle yapılan kazaların haddi hesabı yok. para cezası caydırıcı değil. makas atan aracın plakasından sürücüsüne gidilip, hapis cezası verilmelidir. bu işin çocuk oyuncağı olmaktan çıkması gerekiyor.