hesabın var mı? giriş yap

  • ulan biz musluklarımızdan bok akıyor diyoruz, bırak içmeyi, bırak meyve sebze yıkamayı, elini bile yıkarken lağım gibi kokuyor diyoruz, daşşağına kurban olduğum delikanlı bir dayı elindeki cihazlarla ankara'nın suyunun ne kadar rezil durumda olduğunu gösteriyor, anca işi gücü goygoy olan sözlük ergenleri de çıkmış yok nestle virali, yok dayı rizeli, yok çilek koymuş ehaha diye taşak eğlendiriyorlar.

    musluktan bok akıyor diyorum aloooo. silkin de kendine gel pezevenk. şu videoda görmen gereken adamın şivesi, suyun etiketi, çilek falan değil kafasına sıçtımın beyinsizi. azıcık da ciddi ol. insanlar ishalden kırılıyor bu suyu kullandığı için hıyar.

    sen gerizekalı olduğun için hangi su şişeden, hangi su musluktan onu anla, karıştırma diye çilek koymuş temiz suyun önüne ama onu bile anlamamışsın.

  • işyerimdeki bilgisayarımda internet yok. okumak istediğim bazı başlıklardaki entryleri evde notepad'e kaydedip işe getiriyorum. canım sıkıldıkça üçer beşer okuyup gülüyorum. tabi bunu yapmadan önce kontrol merkezinden ayarlara gelip, sayfa başına gösterilecek entry sayısını 100 yapıyorum ki, her seferinde daha çok entry kaydedebileyim.

    kısacası çevrimdışı okuyorum sözlüğü, ama bakınızları ve entry numarası şeklinde verilen linklere tıklayamadığım için bazen çok merak ediyorum.

  • sağlam yamuk yapmıştır, tanımadan&tanışmadan gönül koyduğum yazarlar kervanına katıldı..

    14 aralık ekşi sözlük kemal kılıçdaroğlu buluşması için kendisine katılmak istediğimi belirten bir mesaj attım. 1-2 gün sonra dönüş yaptı ve beni listeye aldığını söyledi. çok mutlu oldum. uzun zamandır istediğim bir görüşme olacaktı. kılıçdaroğlu'na yöneltilecek sorularımı hazırlamaya başladım. sonra benden iletişim bilgilerimi istedi, gönderdim. günü biliyordum ama saati sordum. cumartesi günü de çalışan bir kapitalizm kölesiyim. özellikle yılın bu zamanları çok daha yoğun oluyoruz. saati de söyledi ve o saat için yöneticimle görüşüp izin aldım. yaklaşık 3 saat izin aldım ve o 3 saate gelen müşteri randevularımı arayıp tek tek erteledim özür dileyerek.

    neyse sonra kendisi 20 kişilik listeyi açıkladı, heyecanla adımı aradım ama bulamadım. listeyi açıklamasından 120 saniye sonra mesaj attım kendisine, o derece bekliyorum çünkü. unutmadım seni, sen de varsın, geliyorsun dedi. ben de çok absürd birşey sormadım, acaba dedim yedek listeye mi attın beni. yok bildiğin varmışım ekipte ama ne hikmetse ismim yazılmadı. editlesin diye bekledim editlemedi. iletişim bilgilerimi vermiştim, buluşma yeri ve saatini bekledim haber gelmedi.

    şu an galiba görüşme yapılıyor ve ben işyerinde çalışıyorum. galiba beni yedek listeye koyduğunu [eğer böyle bir liste varsa] dahi söyleyebilecek kadar bile kıymet vermiyor karşısındakine, diyalog kurduğu yazara. çok daha farklı şeyler yazabilirdim ama yazmıyorum, sağlık olsun. bu vesileyle tanımış oldum kendisini. belki de makul bir mazereti vardır, kim bilir..

  • esnafların yaptığı haber sitesinin hoşuna gitmiş olacak ki, ihbarı yapan kişinin ad soyad bilgisini olduğu gibi yayınlamışlar.

    alenen dürüst vatandaşın hedef gösterilmesi hadisesi olmuş.

  • 30 ekim 1974'de zaire'nin baskenti kinshasa'da yapilan, muhammed ali ve george foreman arasindaki efsanevi boks macina verilen isim. muhammed ali, 60'larda dunya sampiyonu olduktan sonra, vietnam savasina gitmeyi reddettigi icin unvanlarini kaybetmisti. 1970'ler itibari ile geri donus calismalari icinde bulunmakla beraber, eskisi gibi "kelebek gibi ucup, ari gibi sokamamak"tadir artik. nitekim frazier ve norton'a kaybetmistir 70'lerin basinda. 1974'de frazier'i yenerek, zamanin bir numarasi george foreman'a karsi dovusmeye hak kazanir. organizator don king, olayi iyice medyatik hale getirmek amaciyla, dovusu kara afrika'nin gobeginde zaire'nin baskenti kinshasa'da duzenlemeye, mactan once de black woodstock tarzi bir muzik festivali duzenlemeye karar verir. basta james brown olmak uzere, zamanin butun onemli "soul brutha"lari katilacaktir bu festivale..zamanin amerikan zencilerinin, afrosentrik ideolojilerinin bir govde gosterisi olacaktir, velhasil.. yaz aylari boyunca iki boksor de zaire'de calisirlar buyuk gun icin. muhammed ali, tavirlari ve davranislari ile, zaire halkini yanina ceker. [mac sirasinda da ali bomaye- "ali, oldur onu!" cigliklari duyulacaktir']
    festival gecikmesiz olarak duzenlenir, ama mac foreman'in sakatligi nedeniyle 1 ay ertelenir.. nihayet mac zamani geldiginde, kesin favori foreman'dir. muhammed ali'ye 1'e 8 sans verilmektedir. mac baslarinda foreman, ali'yi epey hirpalar, ali ringin kanarinda, yuzunu kapatarak, foreman'in cok da etkili olmayan yumruklarindan nasibini alir. arada firsat buldukca foreman'i "is that all you got, george?" sozu ile deli eder. nihayet 8. roundda, foreman'in yoruldugunu hisseder, ve sampiyonun isini bir kac etkili yumruk ile bitirir. bu taktige rope a dope taktigi denmis sonradan..
    foreman'in kariyeri bu mactan sonra dususe gecmistir. kendisini simdilerde, amerikan tvlerinde, en sevimli tonton amca haliyle, kendi markasini tasiyan izgaralari satarken goruyoruz..
    turkiye'de de trt'de yayinlanmistir bu efsane dovus..tevelludu yetenler, orhan ayhan'i hala bu maci sunusundaki performansi ile hatirlarlar.. ayrica leon gast'in when we were kings, michael mann'in ali filmine ve hbo yapimi rumble in the jungle belgeseline de konu olmustur.. norman mailer da the fight isimli, maci, zenci amerikan kulturu acisindan inceleyen bir kitap yazmistir.. ayrica (bkz: thrilla in manila)

  • üst kattaki kızla muhabbete girmek için pastaneden bi tane aşure alıp; ben yaptım, dağıtıyorum aşure gününüzü kutlarım ayağına yatayım dedim.

    sevgilisi varmış kızın.
    "varsa bitane daha alabilir miyiz" dedi.
    bende "getireyim" dedim.
    pastaneye gidiyorum şimdi kızın sevgilisine aşure almaya.

    hastane editi: komşuluk ölmüş canlar, çocuk önce aşureyi yedi üzerine bende güzel bi dayak yedim, bi daha iyilik yapanı siksinler :p

  • siyah ciltli ülkeler ansiklopedisi vardı. bizdeki 1.cildiydi, ve garip bi şekilde alfabetik sıra baz alınmamıştı. son ülke lichtenstein'dı. sayfa sayfa okumuştum. sanırım 7-8 yaşlarındaydım. fazla oyuncağım olmadığı için olan üretilen oyuncakları da beğenmediğim için, defterlerime bu kitapta gördüğüm birbirinden farklı insanları çiziyordum. sonra makasla kesip çıkarıyor ve oynuyordum. gine-bissau, botswana, ekvador, bhutan, yunanistan...

    bir ülkeden çizdiğim insanlara o ülkenin nehirlerinden, dağlarından, para birimlerinden isimler veriyordum. hatta futbol takımları bile oluşturmaya başlamıştım. formaları bayrak renklerinden yapıyordum ve benim dizaynımdı. bu takımları halıya* seriyor, küçük bir kağıt parçasını top haline getirerek maçlar düzenliyordum.* kaleler o zamanın dikdörtgen kasetleriydi. gol olunca "çıtt" sesi çıkardı. ülkeleri, ansiklopedideki sıraya göre salona koltukların üzerine, halılara yayıyordum. bazen oyun gereği cezalandırdıklarım, helak ettiklerim de oluyordu. mesela üzerlerine su döküyordum, kağıt kuruyunca formu değişiyordu. yırtılanları ya bantlıyor ya da yapıştırıyordum; bunlar engelli insanlardı.

    ev, benim bu durumumdan çok rahatsızdı. endişelendiler doğal olarak. hiç kimsenin çocuğunda görmedikleri tuhaf bir bağımlılığım vardı. insanları sakladılar, ama ben her gün senatoya gelip "kartaca yanmalıdır" diyen romalı cato misali, her gün "insanlarım nerde?!" diyordum.* sonunda dayanamadılar verdiler. hepsini bir çuvala doldurup kömürlüğe saklamışlar. hepsi birbirine girmiş. yeniden düzenledim. nuh tufanı gibi bir şeydi.

    sonra dünyam daha da gelişti. ama çizmek çok fazla vaktimi alıyordu. gazetelerden insan figürleri kesmeye başladım. daha sonra evdeki ansiklopedilere, dergilere, gazetelere dadandım. binlerce insanım olmuştu. coğrafi isimler bittiğinde bu isimleri bozup yeni isimler türetmeye başladım. bordo ciltli kuran vardı. orada anlatılan olaylar, kavimlerin isimleri, yaradılış bana esin veriyordu. gece yarıları mum ışığında mealini okuyordum, ezberlemeye başlamıştım. spor ansiklopedisinde o zamana kadar şampiyon olmuş tüm olimpiyat sporcularının listesini buldum. bir olaya o günkü kadar sevindiğimi hatırlamıyorum.

    bir akşam, insanlarım için kıyamet koptu. işten eve yorgun bitap geldiği halde, yıllarca evin içindeki o korkunç dağınıklığa tahammül eden babam, ansiklopedilerin içinde resimli sayfa bırakmadığımı görünce oğlunun balataları sıyırmak üzre olduğunu düşündü, çok korktu. onlara "can verdiğimi" söylemiştim. tezgaha çıkıp bakmak isterken mutfaktaki aynayı kırmış olmam, evvelki gün evin avizesini düşürmemin (orta katta zıpladığım için alt kattaki avize düşmüştü) etkisi de vardı. aşırı yaramazdım. hem evde hem dışarıda raydan çıkmıştım iyice. en nihayetinde ayakkabı kutularında özenle istiflenmiş insanlarımı sobaya attı. o günden sonra dışarı çıkmadığım zamanlarda, canım çektiğinde resim çizip insanlar yapmaya devam ettim ama nadirdi.

    sonra taşındık; balat'taki 3 katlı ahşap evden bahçelievler'de bir apartmanın en üst dairesine. betonda yaşamamıştım daha önce. sürgün gibi geldi bana bu yeni ev, yeni tipler. üzerinde maç yaptırdığım büyük halının tam ortasında bir figür vardı. kabe'nin çevresinde tavaf eden hacılar gibi ben de bu figürün çevresinde dönüyor, her dönüşte dilek diliyordum: "balat'a dönelim"

    balat'a geri dönmedik. büyüdüğümü hissettim, kısa sürede çizmeyi bıraktım. son insanlarıma ne oldu, hatırlamıyorum. isimleri hala hafızamdadır. bir dünya ansiklopedisindeki geçen yer isimlerinin neredeyse hepsini, kuran'daki pek çok sureyi ve tüm dallardaki olimpiyat şampiyonlarını ezbere bilirim. bir kez gördüğüm birini, duyduğum ismi unutmam.

    hala sarı dore renkte metal bir makas ya da siyah ciltli bir kalın kitap görsem o kağıttan insanlarım gözümün önüne gelir. sobada yanan. belki ben onlara birer ruh üflemiştim, çocukça saflıkla. yaşıyorlardır cennette. keşke öyle bi ihtimal olsa. onları tekrar görmekten daha fazla istediğim bir şey yok. şimdi o lanetli insanlarımdan bana anı olarak şehir, dağ, nehir, göl isimleri, para birimleri, yok olmuş kavimler, olimpiyat şampiyonları kaldı.

    içimde çizik bir dünya haritası oldular.

  • kesinlikle empire earth bu listede kafaya oynar, o dönemdeki age of empires serileri inanılmaz yankı uyandırsa da empire earth oldukça underrated kalmıştır. içerik, detay açısından böyle mükemmel bir oyunun aoe'nin gerisinde kalması benim için çok şaşırtıcı olmuştur her zaman. aynı şekilde yine microsoft tarafından piyasaya sürülen rise of nations da onun gölgesinde kalmıştır ki o da oldukça güzel bir oyundu. empire earth'ün ilk oyununun aksine ne yazık ki diğer serileri büyük hayalkırıklığı yaratmıştı. 2 ve 3. oyunlarda hep umutlanmıştım ama ikisi de birbirinden kötüydü. haliyle oyun da ilk serisiyle underrated bir oyun olarak tarihteki yerini aldı, 4 çıkacak mı bilmiyorum. umarım çıkar da eli yüzü düzgün bir oyun sürerler piyasaya.

    özleyenlere gelsin :

    https://www.youtube.com/watch?v=lryy4fl4duc

  • (bkz: kübra eken)
    guzel ulkemizin ata sporlarindan biri.
    bir defa da tecrube etmistim.
    20 gunluk lohusayken.
    hatta oncesinde, hamileligimin cesitli evrelerinde alistirma manasinda da yedigim olmustu.
    dogum sonrasi ilgi, sevgi, anlayis beklerken dayak yemek.
    ha bakin yemek fiil de enteresan. yiyip, hazmetmeye de calismak.
    hayvanlik diyecegim ama degil.
    sabah sabah butun sinirlerim zipladi.
    bakin; bacilarim, kizkardeslerim, abilerim, erkek kardeslerim !
    burada yazan bir suru kadin yazarin o veya bu sekilde siddete maruz kaldigini biliyorum.
    kendi hayatimla ilgili paylastigim entryler sonrasi bir suru mesaj ve agit aldim bu konuda.
    inanin, korktugunuzdan cok careniz var.
    bunu yasamaya mecbur degilsiniz.
    basima ne gelir diye korkmayin.
    daha kotusu yok bunun.
    sizin sabir gosterdiginiz her atak, daha sonra katlanacak ve buyuyecek.
    siz dur demezseniz durmaz.
    komsum, anam, babam ne der demeyin.
    kapinizi kapattiginizda ne yasadiginizi, ne hissettiginizi sadece siz biliyorsunuz.
    buna izin vermeyin.
    lutfen !
    daha cok sey soylemek istiyorum ama, inanin ellerim titriyor sunlari yazarken.
    korkmayin !

  • aşağıdaki gibidir:

    "alçı’ya göre ben abartıyorum, biz abartıyoruz. biz yalan söylüyoruz, o doğru.fakat ilginçtir. aynı hanımefendi, bundan birkaç sene öncesine kadar bizim “bunların amacı başka, bunlar tehlikeli, inanç özgürlüğü başka devlette örgütlenmek, yapılanmak başka” diyerek tehlikeye dikkat çektiğimiz zamanlarda fetullah gülen ve cemaatine övgüler düzüyor, bizi yalan söylemekle, bizi abartmakla suçluyorlardı. yani tehlikeyi öngörmekte kimin daha yetkin, kimin ise sınıfta kaldığı malum. bu yüzden yarın öbür gün herkesten çok suriyeli ve göçmen düşmanı olurlarsa hiç şaşırmayın

    ne de olsa “aldatılanların” güçlü olduğu bir ülke burası. bu arada beni yemeğe de davet etmiş nagehan hanım. böyle bir daveti geri çevirmek çok ayıba girer. odakule’nin hemen yanında, kallavi sokakta, hala felafelci olmadıysa fıccın diye şahane bir lokanta vardır. oraya gideriz. merak etmesin, boşnak lokantası değil, çerkes lokantasıdır."

    yazının tamamı:

    https://m.haberturk.com/…yli-1001/3397784-monopolit