hesabın var mı? giriş yap

  • artık 14 ve 12 yaşına gelmeye yaklaşmış ergenler olan ege ve ilay hakkında anlatacak pek bir şey bulamıyorum. yani herkes kendi odasında takılıyor, ben de ikinci ergenliğimi yaşıyor gibiyim. evde kimse tv izlemediği için ortak alanları pek kullanmıyoruz. sonra ben çok çalışıyorum, ben işteyken babaannelerine gidip yemek yiyorlar. şükür uzun zamandır bozmadığımız bir pazar takılmacası var... onda da ya pizza yiyoruz, ya kova tavuk ya da burger king falan sipariş ediyoruz. işte o pazar geleneğinde bitmeyen bir geyik dönüyor. bebekliklerinden beri anadan çok oyun ablası gibi bir ilişkimiz olduğu için duyacaklarınızı yadırgamayınız, farklı hayatlar ve değer yargıları var bu dünyada...

    romica: eee, dökülün bakalım, haftanın dedikodusu?
    ege: ne olsun işte, babamla adaya falan gittik, fotoğraf makinasında sevgilisinin fotoğraflarını gördüm.
    ilay: özel hayat?!
    romica: (içinden: özel değil bu, genel bu genel) nasıl fotoğraflar?
    ege: anne ya nasıl fotoğraflar olacak, kıvırcık saçlı bir kadının fotoğrafları işte...
    romica: heee, ok
    ege: eee sende var mı haberler?
    romica: ne gibi haberler?
    ege: açılım maçılım?
    romica: ne tür bir açılım?
    ege: manita durumları?
    romica: yok... şimdilik
    ilay: aman iyi olmasın
    romica: neden yavrucuğum? turşumu mu kurmaya karar verdiniz?
    ilay: yani şimdi ne gerek var, değil mi?
    romica: niye len? ben insan değil miyim? sevmeye sevilmeye ihtiyacım yok mu benim?
    ilay: ay biz varız, bizi sev, biz de seni severiz olur biter işte temiz temiz!
    romica: tamam, hay hay! ömrünüzün sonuna kadar benimle yaşarsınız, yanınıza yaklaşanı vururum iki kaşının ortasından.
    ege: yani tabii olmaz öyle ama delikanlının seçiminde bizim de bir söz hakkımız olur. bakalım gözüm tutacak mı? kızı verecek miyim falan...
    ilay: bas annemin feminist damarına!
    romica: oldu çocuğum, herhangi bir özel sipariş?
    ege: dedeme benzesin
    romica: yaşlı mı olsun?
    ege: yok mizacı diyorum
    romica: her şeyin en iyisini bilen ve hafiften asabi?
    ege: yok ya iyi yemek yapsın, biraz da zengin olsun
    romica: mizaç böyle bir şey mi?
    ege: heee, değil. bana benzesin o zaman, yakışıklı, yaratıcı, zeki...
    romica: narsist?
    ilay: egeist!
    ege: yani hediyeler konusunda senden biraz daha yaratıcı olsun, insana ikinci yaş günü hediyesi olarak ilay mı verilir? anca harf oyunlu espriler yapıyor
    ilay: ben de seni seviyorum.
    romica: sende manita durumları ne alemde? onu da mı teog sonrasına erteledin?
    ege: ya sinir oluyorum böyle sen her şeyi bildiğinde...
    romica: ben senin ciğerini okur, aklını alırım
    ege: ne düşünüyorum şimdi?
    ilay: pizza!
    ege: doğru...
    romica: nasıl len?
    ege: bilmiyorum, ilay hep tutturuyor ne düşündüğümü...
    ilay: ne zaman aklından bir şey geçir desek pizza düşünüyor, çok yaratıcı ya...

  • her şey dalgınlıkla adamın birine fazladan iki ekmek satmamla başladı. *
    -bakkal osman efendi

  • bir insanın hayatında yaşayabileceği en büyük acıdır.

    sevgiliniz kollarınızda can verir ama onun için dünyayı yok edebilecek siz onu geri getirmek için hiç bir şey yapamazsınız. yavaş yavaş gözlerinizin önünde eriyişini izlersiniz. bilincinin nasıl yavaş yavaş yok olduğunu görürsünüz. "anne" diye bağırır. "annen geliyor bitanem yolda" dersiniz. ondan aldığınız cevap dünyanızı yıkar "benim annem sensin, benim babam sensin, benim arkadaşım, dostum.. her şeyim sensin. kimseyi istemiyorum."

    duvarlar üstünüze gelir. hemşireleri dakika başı çağırırsınız. saniye saniye olanları anlatırsınız. bişeyler iyi gitmiyordur ama anlamazlar. üstelik uyumanızı isterler. çok yorulduğunuzu söylerler. siz yorulmamışsınızdır. saatler geçer. sevgili yanına çağırır.
    -aşkım ben çok kötüyüm
    -hayatım her şey çok güzel olacak, sabret biraz.
    -aşkım.

    bir anda düşüverir sevgili, suratı mos mor olur. kalbine bakarsınız atmaz, boynuna bakarsınız nabız yok. doktor çağırmak istersiniz beceremezsiniz. ne olduğunu anladığınızda çığlıklarınız sarar tüm hastane binasını. doktorlar yağmaya başlar odaya. çıkmaya çalışırsınız. bir an önce müdahale edilsin istersiniz. tüm doktorlara tek tek çarparsınız. kapının dışında size bakan onlarca meraklı kadın. "dua et" derler. siz "nefes al" diye tekrarlarsınız. kalp cihazının sesleri gelir. beyniniz o kadar darmadağın olmuştur ki anlayamazsınız o sesin ne sesi olduğunu.

    bir hemşire çıkar odadan "yaşıyor mu?" diye sorarsınız. "yaşıyor" diyen hemşireye inanamazsınız ama. biraz sonra kapıdan çıkarırlar sevdiğinizi. oksijen tüpü bir tarafta. solunum makinesine bağlı sevgiliniz çıkar kapıdan.

    evet nefes alıyor. evet o yaşıyor. yoğun bakıma kaldırıyorlar. yarım saatte bir doktorun yanına gidiyorum. nasıl olduğunu soruyorum. "bıçak sırtında" diyor doktor.

    görmeye gidiyorsunuz onu. uyuyor karşınızda bebek gibi. onu yaşatmak için güzel anılar dolduruyorsunuz yoğun bakıma. kızınızdan bahsediyorsunuz, doğmamış kızınızdan.

    çıkartıyorlar sizi. tekrar giriyorsunuz, tekrar çıkıyorsunuz.

    uyanıyor. sizi nasıl sevdiğini anlatıyor. yaşayacağını anlatıyor. iyiye giden 9 gün yaşanıyor. odaya çıkmak istiyor. beni özlediğini söylüyor.

    doktor geliyor bir sabah. çok zor bir gece geçirdi diyor. defalarca yanına gidiyorum. defalarca "gece"yi anlatıyorum. tık yok. hiç bir değişiklik olmuyor. doktor yanına çağırıyor. tek tek yanına giriyoruz.

    çıkan kimse bişey söylemiyor.

    ben giriyorum. sevgilimin üstünü naylon kaplamışlar. nolduğunu anlamıyorum. anlatıyorum. onu nasıl sevdiğimi anlatıyorum. onsuz olamayacağımı anlatıyorum. doktora dönüyorum
    "yaşayacak dimi?" doktor göz yaşları içinde. ne ara duygusallaştı bu kadın böyle. bakıyorum gözlerinin içine, "son dakikaları diyebilirim" diyor. "biraz daha kalayım o zaman", "yalnızca bi kaç dakika"

    şimdi veda konuşması zamanı işte. "işte terkettin beni. hani hep yanımda olacaktın. hani beni hiç yalnız bırakmayacaktın. sen beni çok erken terk ettin ama ben seni asla terk etmiycem. bitanem bunu bana yapamazsın. kalk, bu çok erken." buna benzer bir sürü cümle daha çıkıyor ağzımdan. doktor çıkarıyor. dizlerim tutmuyor. babam destek olmaya çalışıyor. olamıyor.

    şimdi 11 ay geçti. acı zamanla geçmiyor da azalmıyor da. acı hep artıyor. hasret hep büyüyor. anılar yetmiyor o zaman. bu ölümün tek iyi yanı, eğer onu kurtarabilseydim ben ölecektim. o bu acıları yaşayacaktı. ben senin yerine acı çekmeye razıyım sevgilim.
    edit: şimdi 5 buçuk yıl geçti. ama o benden hiç geçmedi. hayat onsuz çok zormuş..
    edit2: aradan 8 yıl geçti. o yaşadıklarım, benden gidişi, hala saniye saniye aklımda. hala aynı anı yaşıyorum her anlattığımda. hala çok seviyorum, hala çok özlüyorum, hala yanıyorum içten içe. zaman bazı şeyleri değiştirecek kadar güçlü değilmiş. şimdi 28 yaşımdayım, onu kaybettiğimde 19'dum. mfö'nin hep yaşın 19 şarkısı onu 19 yaşında kaybettiğim hafta çıkmıştı. ben hala 19 yaşında, sivilceli, sakalları tam olarak çıkmamış o çocuğa aşığım. 28 yaşında olsaydı nasıl görünürdü hiç bilemeyeceğim. şu an başka bi adama da aşığım, onun vasiyetinin ilk maddesini yerine getirmiş oldum. o zaman öğrendim ki, başka birine de aşık olsam hep o sevgiliye aşık kalıcam. 80 yaşıma geldiğimde torunumun yaşında bi adama hala aşık olacağım ve öyle öleceğim.

  • "polisi işe karıştırmayın, yoksa kız ölür."

    elmadağ'da adını hatırlayamadığım, ev yemekleri yapan bir yere verilen siparişte yazmıştık. yemeği getiren eleman "etrafınız sarıldı" demişti.

  • kendilerine istanbul sokaklarını dar eden başta kediler, kargalar ve martılar yüzünden daha tenha bölgelere çekildikleri için yaşanan durum.

    tabii bunun asıl sorumlusu da her köşe başına kediler için yiyecek bırakan hayvan severler. (serçeleri sevmiyorlar ama?!)

    bol yiyecek bulan kediler, üredikçe ürüyor. onların yiyip bitiremediği mamaları kargalar ve martılar yiyor. onlar da çoğalıyor. ufacık boylarıyla serçelerin bunlarla baş etmesi olanaksız.

    o yüzden gece 3'te o sivrisineğin vızıldamasıyla uykundan uyanıyorsun.
    tropik bölge sineklerinin çoğalmasıyla bu sorunu daha da derinden hissedeceğiz.

  • blue'yu duncan, lee, simon ve öteki adam olarak öğrenip diğer garibanın adının antony olduğunu sonradan öğrenen nesildir genelde.

    en sevdiğim seneler olduğu için bu salak tartışmaları bile özledim be. zaman makinası istiyorum abidin.

    edit: hatta hala öğrenilmemiş, herkes antony'e anthony diyor. üzgünüm antony fakat loser olmaya mahkumsun.

  • "ehe ehe ama beni daha görmedin." içerikli mesaj beklentisi ile ortaya çıkarılmış önerme. ters psikoloji işe yaramıyor dostlar 2009 sonrası bitti o dönem.

  • akp'yi hiç tanımadan bu dünyadan göçüp gitmiş olabilir.

    adam ölü ama kaç kişinin hayalini yaşıyor.