hesabın var mı? giriş yap

  • 2019 yılının ikinci yarısında biz korku severleri, harika olacaklarını düşündüğüm birbirinden merak uyandırıcı korku filmleri bekliyor olacak. bunlardan bir kısmı devam filmi, bir kısmı yeniden çekim, geri kalanı ise orijinal filmler olarak karşımıza çıkacak.

    (bkz: child's play) 1988 yapımı orijinal filmi çoktan kültleşmiş, ardından pek çok devam filminin çekilmesine yol açmış, izlemesi ürkütücü ve zevkli bir korku filmiydi. yeniden çekilmiş olan ve 2019 yılında izleyeceğimiz versiyonu ise fragmanından merak uyandırmadı değil. başarısı kullanacağı vahşetin diline bağlı. ne kadar kanlı ve acımasız olursa o denli başarılı sayılacak demedi demeyin.

    (bkz: midsommar) hepimizin beklediği film. ari aster'ın ikinci uzun metraj filmi. kendisi geçen sene hereditary filmiyle korku janrına yeni bir soluk getirmişti. sonlarına doğru korkunun sınırlarını zorlayan bir başyapıtın ardından beklentilerimiz tavan yapmış durumda. fragmanından anladığımız kadarıyla yine bir tarikat kültü işlenecek. bu sefer pagan inancına gidiyoruz ve karşımıza yine vahşi ve birbirinden tuhaf insanlar çıkacak gibi duruyor.

    (bkz: doctor sleep) bir stephen king uyarlaması olacak. yönetmen koltuğunu mike flanagan'a bırakmışlar. kendisini, son zamanların popüler dizisi the haunting of hill house ile çok iyi tanıyoruz. ayrıca, gerald's game, ouija origin of evil, hush ve oculus gibi sağlam korku filmlerine de imza atmışlığı var.

    (bkz: it chapter two) ve beklenen... geçen sene beni iki kez sinemaya çekmeyi başaran muhteşem ilk filminin ardından ikinci film için sabırsızlıktan ölüyorduk. yayınlanan klibiyle bile korkutmayı başaran ve ilkinden daha iyi olacağına neredeyse adım kadar emin olduğum ikinci film için eylüle şunun şurasında ne kadar kaldı.

    (bkz: scary stories to tell in the dark) bir amerikan korku filminde gençler olmazsa olmazdır. onların ergen tavırları her daim cezalandırılmayı hak etmiştir. yönetmen andre ovredal, the autopsy of jane doe filmiyle fazlasıyla korkutmuş, trolljegeren filmiyle ise hem ürkütüp hem de güldürmeyi başarmıştı. bu filmden umutlu olmamak için elimizde kötü bir sebep yok.

    (bkz: the lighthouse) elimizde fazla bir bilgi yok. yalnızca, bu seneki cannes film festivalinde çok beğenildiğini biliyoruz. metacritic puanı (15 eleştirmen içinde) şu an için 91/100. bu sene içinde görebilirsek şahane olur.

    (bkz: zombieland double tap) aranızda ilk filmini beğenmeyeniniz var mı? tıkanmaya başlayan zombi türüne müthiş bir dokunuştu. bunun da ilki kadar iyi olacağını umut etmekten başa elimizden ne gelir.

    (bkz: the dead don't die) bağımsız amerikalı yönetmen jim jarmusch'un zombi filmi çekeceğini duyunca hepimiz meraklanmıştık. bu seneki cannes film festivalinde açılış filmiydi. çok beğenilmedi ama yerin dibine de sokulmadı. korkudan ziyade içerisinde politik esprilerin döndüğü bir filme benziyor.

    (bkz: 47 meters down the next chapter) çöp korku filmleri arasına girme ihtimali yüksek. yine de insan ümitlenmiyor değil. işin içinde köpek balığı olunca şans verilmeyi hak ediyor.

    (bkz: the lodge) veronika franz ve severin fiala yönetmen çiftinin ilk filmleri ich seh ich seh fazlasıyla beğenilmişti. bu filmlerini de umarım ülkemizde izleme imkanımız olur.

    (bkz: crawl) beyazperdede insan yiyen timsahları görmeyeli uzun zaman olmuştu. yönetmen alexandre aja'ya güvenimiz tam. haute tension ve the hills have eyes filmleriyle biz korku severleri tatmin edebilmişti. elini korkak alıştırmazsa fena bir korku filmi olmaz.

    (bkz: satanic panic) korku ve komedi birbiri için biçilmez kaftandır. bir pizza dağıtıcısı kadının yolu ayin yapmak üzere olan satanistlerin arasına düşerse, olacaklar da izlemeye değerdir.

    (bkz: in the tall grass) başka bir stephen king uyarlaması. filmin kadrosunda patrick wilson'un yer alması filmden beklentimizi arttırıyor. kendisi şu ana dek kötü bir korku filminde oynamadı.

  • "saatler önce evlilik teklifi aldığım mutlu günümü mahveden onca yazar" diyerek gerekli yerlere göz dağı vermeyi ihmal etmemiştir.

    sevgili alexandra,

    sen sözlüğü şu anki haliyle gördüğün için belki de anlam veremiyorsun olup bitene. “nedir bu tantata bu gereksiz, çocuksu ve %90’ı cahil barındıran site için” diyorsun belki kendi kendine. hep böyle değildi buralar alexandra. kimisi kişiliğini inşa etti burada. filmler izledi, şarkılar dinledi. tartıştı, öğrendi, tanıştı, dertleşti. tabii bunlar yaşanırken sen henüz çocuktun. o güzel şeylerin hepsi vaktiyle yaşandı burada. sonra kanzuk ticari hırsları uğruna hepsini tek tek mahvetti, ama o başka bir günün konusu.

    burası her geçen gün ne kadar yozlaşmaya, kokuşmaya, iğrençleşmeye devam etse de, sırf geçmişin hatrına bile olsa bazı korumacı reflekslerimiz var. gördüğün yazarların yazar olmak için ne kadar beklemesi gerektiğini biliyor musun alexandra? çok. 10 entry girip senelerce bekledi insanlar. sen ise kuyruğun en önüne kaynak yapan kişi oldun. sence bu hareket, tüm o insanlara saygısızlık değil mi alexandra?

    londonphile meselesi gelelim. bu yazar seninle tartıştıktan sonra sebepsiz yere uçuruldu. bu kişi sana hakaret etmedi. senin yazdığın yazıyla ilgili bir yorum yaptı ve sözlük doğasınca bu onun en doğal hakkıydı. “benim haberim yok, ben yapmadım” demenin hakkın olduğunu düşünmüyorum. sence burada ufak da olsa bir sorumluluk kabul edip bunun neden olmuş olabileceğiyle ilgilenmen gerekmiyor mu alexandra? gazeteci ruhun da mu merak etmiyor bu esrarengiz olayı? bu kişi uçuruldu ve tüm entryleri çöpe gitti. belki de senelerce yazdığı yazılar, notlar hepsi gitti. sence bu hareket insanların emeğine saygısızlık değil mi alexandra?

    biz türkiye’nin yorgun insanları, ekonomik olarak batık, psikolojik olarak çökük insanlarıyız. biz neden bu hale geldik biliyor musun alexandra? çünkü bizi bu hale getirenler torpille, adam kayırmayla, elindeki gücü kullanarak başkasını haksız yere ezerek bizi bu hale getirdi. ve siz dün gece bizi bu hale getiren olayların mikro bir örneğini bize sundunuz. bizi 2 ekmeğe muhtaç eden adamlarla aynı karaktere sahip olduğunuzu gösterdiniz.

    edit: sözlük cevap vermiş:
    ---- “yazar kendi tercihiyle hesabındaki entry’leri silip tek entry’sini bırakarak hesabını "yetersiz entry profili" haline getirmiştir. bu doğrultuda, hesabı iddia edildiği üzere kişisel sebeplerle değil yetersiz entry profili ve tarihçe sebebiyle kapatılmıştır. torpille yazar alımı olarak ifade edilen konu ise ekşi sözlük'e emek vermiş kişilerce referans verilen, bilinen ve tanınan kişilerin yazarlığa kabulü 2004 yılından bu yana var olan bir durumdan ibaret.” ----

    siz de ne tesadüf ki “yetersiz entry profili” sebebiyle londonphile’ın hesabını tam o tartışmadan sonra kapattınız. insanlarla dalga geçer gibi cevap veriyorsunuz. yetersiz entry profili olduğunu gece 5’te mi fark edip kapattınız hesabı?

    açıklamaya dair tek tatmin edici şey sözlüğün 2004’ten beri omurgasız olduğunu öğrenmemiz oldu. böyle bir cevap vermek yerine hiç cevap vermeseniz çok daha iyi olurdu.

    bu cevaptan sonra benim gördüğüm, olayda en suçsuz insan alexandra. her şeyi eline yüzüne bulaştıran yönetimin kurbanı olmuş. mini diktatörlüğünüzde size başarılar. ben gidiyorum. unutmadan. ssg sen de ideoloji rolleri kesme kimseye artık. ikinizin de tek efendisi para.

  • yalnız ve insan gibi yaşayan erkek türü.

    iki yumurta kıran olmasa aç kalıp geberecek tiplerin ağzına sakız olur. lan sen daha kendi kendine hayatta kalamıyorsun ne ılığı?