hesabın var mı? giriş yap

  • genelkurmay açıklamasına göre bizim ordumuzdur.

    bkz: el siki görmeyen kendi sikini cezayir tüfeği sanarmış.

    not: kusura bakmayın, bu lafı kullanmanın zamanını kolladım yıllar yılı. artık zamânı gelmişti...

  • yer: dördüncü levent migros. keçi sakalli amca kasadadir. kasiyer sorar:

    - migros kartiniz var mi?
    - var.
    - alabilir miyim?
    - unutmusum!
    - hmm.
    - ama unuttum demek bile, onu hatirlamaktir degil mi? ahh hoh hoh.
    - efendim?
    - yani unuttum demek, aslinda unutmadigimi gösterir.
    - yani migros kartiniz var?
    - var da unuttum iste!
    - migros kartiniz yaninizda mi beyfendi?
    - yanimda degil ama hep aklimda. ahh hoh hoh.
    - anladim. biz bu konuda bir sey yapamiyoruz yalniz.
    - biz de.

  • henry bi dur allasen biz ıslak imzalı tutanakları nasıl koruyabilirizin peşindeyiz. 15 mayıstan sonra gel konuşalım.

  • dut pisliğinden şikayet etmek yerine dutları yemeyi deneyin. böylece hem yere düşmemiş olur hem ağzınızdan tatlı bir şeyler geçtiğinden belki ota boka laf atmamaya başlarsınız

  • merkezi yerde: şu gördüğün yokuşu ciğerin el verdiğince 15 dakikada çıkarsan ordan saat başı geçen otobüsle yaklaşık 1 saat sonra şehir merkezindesin.

  • sene 2007..
    mezun olalı 2 sene olmuş ama boyuma posuma bakmadan, kendi ofisimi açma derdindeyim..
    deli gibi seviyorum mesleğimi, günün 18 saati mimarlık düşünüyorum, rüyamda da mimarlık görüyorum kesin..

    bi kız var, bizim okuldan mezun, benden 5 yaş büyük.. ben okula girdiğim sene onun son senesiydi..
    çok akıllı, çok başarılı, çok neşeliydi.. büyük büyük laflar ederdi mimarlıkla ilgili hep.. çok güzeldi eskizleri, tasarımları hep çok iyiydi..
    o jüriye çıkınca, atölyenin bi köşesinden izlerdim..
    ben tasarlasam "aynı böyle tasarlarım" derdim içimden..
    tutkuyla, gözleri ışıl ışıl tasarımını, hayallerini anlatışını izlerdim..
    henüz, modulor'un bedenini ve kendi fikirlerimi tanımaya uğraşırken, gidip yanına "ben geldim, tanısan çok seversin" diyemedim..

    sonra o bitirdi okulu, çekti gitti..
    jüriler geldi geçti, hayallerini neşeyle anlatan kız ben oldum..
    gün geldi ben de mezun oldum..

    sonra onu gördüm, bi panelde..
    tekerlekli sandalyesinin üzerinde, simsiyah giyinmiş, gözleri ışıl ışıl, çıktı sahneye..
    viyana'da yaşıyormuş, orada mimarlık yapıyormuş..
    yine tutkuyla anlattı ne varsa..

    sadece tekerli sandalyeyi anlatmadı..
    ne olmuştu, ne ara olmuştu..

    çıkar çıkmaz yanına koştum..
    "okulu niye uzatmadın sen?" dedim..
    "ben seni tanıyorum, sen beni tanımadan gittin.. şimdi bi tuhaf oldu biliyorum ama tanısan kesin sevecektin!"

    güldü..
    "ee hadi gel" dedi "saat 6'da istanbul'a uçuyorum, oturalım tanıyım seni biraz :) "

    o kadar çok konuştuk ki, sanki yıllardır tanıyomuşum gibiydi..
    gitme saati yaklaşırken o da beni çok seviyomuş gibiydi..

    hep bi fırsat olsun, birlikte çalışalım istedim..
    aynı eskizin etrafında, tasarlayalım istedim..
    olmadı..

    ben hep geç kalırım zaten, bu sefer de geç kaldım..

    tekerlekli sandalyeyi hiç soramamıştım..
    multipl sklerozmuş..
    bugün bi mail aldım "yazmakta, çok zorlanıyorum ama sen yaz okumayı seviyorum" diyor..

    zamanın ne değerli olduğunu bilmemekten de hep geç kalmaktan da nasıl nefret ediyorum..

  • tiksinc bir acisal momentum olgusudur. topaci dusunelim:

    ilk anda topac dikeyle hebe acisi yapacak sekilde "cok yuksek hizda" donuyor olsun. bu olayi hayalinde canlandiran insan beyni topac odun gibi oldugu yere yigilsin ister, fakat donen topac yigilmak soyle dursun dikey ekseni etrafinda dairesel hareket yapacaktir. burada newton'un f=m*a esitligine alismis beynin dustugu hata acisal momentum gercegini goz ardi etmektir; f=ma seklinde degil de soyle dusunurse kendisi icin daha iyi olacaktir: "topacin agirlik merkezine yercekimi tarafindan uygulanan f kuvveti, acisal momentum vektoru ve f vektorunun olusturdugu duzleme dik ve f*r (r, kuvvet kolu) buyuklugunde bir tork yaratacaktir. basitce; bu tork, acisal momentum vektorune dik oldugu icin onu azaltmak, artirmak, yada daha yataya cekmek yerine (topacin yigilmasi), onun bir daire cizmesine sebep olur; fizikci agziyla, acisal momentum vektorunun tork yonunde yer degi$tirmesine sebep olur ($imdi ornegin yatay duzlemde donebilen bir diski daha da dondurmek icin uyguladiginiz yatay kuvvetin yarattigi tork acisal momentum vektoru ile ayni yondedir, boylece uyguladiginiz tork diskin daha hizli donmesini bir baska degisle diskin acisal momentumunun artmasini saglar, ve dunya ile ilgili deneyimlerimiz sayesinde bu durumu guzel guzel anlayabiliriz, ve fakat presesyon oyle degildir)."

    tabi uzerinde tirnak i$aretleriyle durmu$ oldugum gibi bu aciklamalar cok yuksek acisal hizlar icin cok yaklasik dogrudur, acisal hiz azaldikca i$in icine "nutation" girer ki bu da topacin a ekseni ve y ekseni etrafinda donmesinden daha cins bir sinusoidal "kafa sallama" hareketidir.

    bir de niels bohr ve bir diger unlu fizikcinin egilmi$, topacin donu$unu izliyorken cekilmi$ bir fotografi vardir ki bu i$lerin pek oyle cocuk oyuncagi olmadigini anlatir bize sanki..

    (bkz: topac)

    boylelikle presesyon olgusunu topac ornegi vasitasiyla anlami$ olalim, fakat aklimdaki soru $udur, acaba newton angular momentum olgusundan haberdar miydi? oy oy, muhakkak haberdardi ki gezegen hareketlerini hesapedebilmi$ (belki de angular momentumu tanimlayan newtondur, kim bilir). madem oyle, bize newton'un 2. yasasi f=m*a 'nin islemedigi durumlar gosterilirken "aman ha angular momentum varsa dikkat edin" demediler; demek ki her$eyi hocadan beklemek yanli$mi$ ahahah.. oysa $imdi "aman ha angular momentum varsa dikkat edin demediler ama non-inertial bir referans frame (ov tarzanca) seciyorsaniz newton kanunlarini inertial referans frameindeymi$sinizcesine uygulayamazsiniz dediler" diyecegim sonra ben bile kendime inanmayacagim ve fakat evet topac bir non-inertial referans frame'idir (aynen dunya gibi), ama oyle yada boyle (bkz: inertial), (bkz: non inertial), (bkz: reference frame), (bkz: newton yasalari), (bkz: ivme).

    fizik ho$ degil sanki..

  • sıcak bir yaz gecesi, yazlıktayız...
    odamdayım uyku tutmuyor, vakit de geçmiyor, derken telefonuma bir mesaj "uyudun mu prenses?"...
    hemen cevap yapışıyor "uyku tutmadı, yanıyomm çok sıcak!"...
    ardından beklenen cevap öttürüyor telefonumu "odama gelsene"...
    yüzüme pis bir sırıtış dalga dalga yayılıyor ve en doğal halimle odasına dalıyorum...

    ablam benim yaa, uyumak bilmeyen bebesini nihayet uyutmuş ve sigarasını yalnız içmek istememiş..

    sonrasında bi mesaj daha geliyor "sessiz konuşun eşşolueşekler, torunlar uyuyor" *