hesabın var mı? giriş yap

  • hollandadan bildiryorum, tvde spiker soruyor wijnalduma hakem etkiledi mi maci diye, wijnaldum diyor ki hakemle alakasi yok, kotu oynadik ondan kaybettik.

    spiker de ligte soruyor 3. golde hakanin onundeki bos alan kimin sorumluluguydu diye, de ligt ben kapatabilirdim arkaya forvet kaciyor sanip basmadim, bir daha izlicem diyor

    bunlari konusan adamlar sonraki mac hatalarindan ogrenir gelistirir kendini abi, bizim turkiye ligindeki teknik direktorlere futbolculara nasip olsun

  • halk arasında (tabii türk halkı) albastı ya da lohusa humması olarak bilinen, kadınların doğum esnasında mikrop kapmasından kaynaklanan, enfeksiyon kana ya da rahme dağılınca lohusanın ölmesine dahi sebep olan bir hastalık vardır. doğumun, temiz ortamda yapılması gerektiğini; hatta bu yüzden kazanla su kaynatıldığını, temiz çarşaflar kullanıldığını biz filmlerden biliriz, kaldı ki biraz mantık yürütsek tahmin ederdik, kadına iltihap kaptırmazdık.

    işte bu tuhaf hastalık, ortaçağdan 19.yy’ın sonuna dek hijyen konusunda nedense her zaman dünyanın gerisinde kalmış olan avrupa’da, bir tür lanet olarak görülürdü. özellikle hastanelerde doğrum yapan kadınlar lohusa hummasına, daha teknik adıyla “puerperal sepsis”e tutulmaktan korkar, hatta bugünün aksine evde doğum yapmak için ellerinden geleni yaparlarmış, hatta, kimi zaman doğum sancıları tutunca hastaneden kaçıp duvar dibinde doğuranlar, sonra bebek kucakta geri dönenler bile olmuş. görünüşe göre, öyle küçük bir oran da değil, her yıl binlerce kadın doğum sonrası komplikasyonlardan dolayı ölüp gitmekteymiş.

    1800’lerin sonu. macar asıllı bir hekim olan ignaz semmelweis, viyana’da tıp eğitimi aldıktan sonra, bir doğum kliniğinde, obstetri koğuşunda çalışmaya başlamıştır, özellikle fakir kesime hizmet veren kalabalık hastanenin pratisyelerinden biridir. bu doğum uzmanı prof, evde doğum yapmamak için yalvaran, hastanede doğum yaptıktan sonra kıvrana kıvrana ölen yüzlerce kadını gördükçe, diğer hekimlerce “allahın hikmeti” olarak görülen bu hastalığa içerlemekte, kendi kendini yiyip bitirmektedir.

    dikkat eder; hekimlerin çalıştığı koğuşlarda lohusa humması yüzünden ölüm oranı çok yüksekken, ebelerin çalıştığı bir başka koğuşta oran çok düşüktür. hekimlerle ebelerin yerlerini değiştirdiğinde, hekimlerin doğum yaptırdığı kadınlarda ölüm oranın yine %30’lara kadar yükseldiğini görür. (ben olsam, hamile kadınları öldüren bir sapıktan kuşkulanmaya başlamıştım, hele de jack the ripper'ı okuyup ingiliz paronayası diye bir köşeye atmadıysam) tabii semmelweis benim gibi paranoyak olmadığından, bir gün, yakın arkadaşı olan hekimlerden biri, lohusa hummasından ölmüş bir kadına yaptığı otopsi sonrasında kendi elini kesip kan zehirlenmesinden ölünce, kafasında bir ışık yanar. akabinde, hekimlerin otopsi yaptıktan sonra ellerini dezenfekte etmeden doğumlara girdiğini, otopside ellerine bulaşan mikropları hastalara taşıdığını fark eder ve bu basit açıklamaya sıkı sıkı sarılarak, tüm hastane çalışanlarına, her otopsiden sonra ve doğumdan önce, ellerini klorlu suda yıkama zorunluluğu getirir. lohusa hummasından ölüm oranı derhal %1’lere düşer, böylesine basit bir çözüm, bir anda binlerce kadının hayatını kurtarıvermiştir.

    ne güzel, değil mi? değil. semmelweis’in hijyen uygulaması, klinikteki hekimleri çok öfkelendirir. asli görevi hasta iyileştirmek olan hekimlerin hastalarına mikrop yayıyor olduğu düşüncesi, hekimlere küçültücü ve gurur kırıcı gelir, üstelik lohusa humması gibi önemli bir hastalığın sebebinin yıkanmamış eller olacağına kimse ihtimal vermek istemez. bundan sonrası biraz karışık; tıpta ulusalcılığın doruklarında olduğu o günlerde, semmelweis, çalışmalarını üstlerinden gelen baskılar nedeniyle yayınlayamaz, hatta hijyen uygulamaları yüzünden hastanedeki işine son verilir, ülkesine postalanıverir. terbiyesiz canım.

    semmelweis, en sonunda lohusa humması konusunda bilimsel bir makale yayınlar, fakat kendisi çalışmalarından emin olsa da, tıp çevreleri tarafından ciddiye alınmaz, bilimsel çalışmalar yapmak yerine şarlatanlık yapan biri olarak nitelendirilir, kanserli hastalarına karalahana yediren bir maymunmuşçasına çalıştığı her hastanede dışlanır, hatta astı olan hekimleri bile ellerini dezenfekte etmeye razı edemez. binlerce kadının gereksiz yere lohusa hummasından ölmeye devam etmesi ve akademik çevrelerce şaklaban yerine konmak, bilimsel çalışmalarını yayınlamaktan bile çekinen, sessiz sakin, efendi bir insan olması muhtemel semmelweis’e ağır gelir ve geçirdiği sinir krizi sonrasında, 47 yaşında bir akıl hastanesine kapatılır, aynı sene de ölür.

    tıp dünyasının dezenfeksiyonun önemine inanması, asepsinin yaygınlaşması, operatörlerin bırak klorlu suyu, ellerini asitli sularda fırçalamaya başlaması için aradan yıllar geçmesi gerekecektir.

    kıssadan hisse: koku alma duyunuzun kış ya da yaz aylarında hassaslaştığını veya köreldiğini hissediyor musunuz? kokuları, özellikle basit kokuları (atıyorum, portakalla kahve) ayırt etmekte zorluk çekiyor musunuz? dikkat edin; hiç aklınıza gelmeyecek psikolojik hastalıkların habercisi olabilir.

  • görünce aklıma ilk gelen çözümleri paylaşmadan geçemeyeceğim bozukluk.

    "en kötü ne olabilir ki?" sorusu çoğunlukla işe yarar. genellikle içinde bulunduğumuz duruma gerektiğinden fazla önem arz ederiz. oysa ki başarısız olduğumuzda o kadar da kötü şeyler olmaz.

    hayatı bu kadar ciddiye almayın.

    kötü bir tavsiye olacak ama kötü şeyler de düşünebilirsiniz. mesela arkadaşınızın beyninde çıkan tümör ya da kanser olmuş bir yakınınız falan. böylece o yaşadığınız şeyin ne kadar önemsiz olduğunu görürsünüz.

    en kolayı sınavlar zaten, başarısız olsan da çok önemli değil, telafisi vardır. yoksa da yoktur, başka bir yola girersin.

    iş görüşmeleri üst üste reddedilmiş kişilerde bir gerginlik yaratabilir. bence üst üste reddedilmenizin sebebi başvurduğunuz işin sizin niteliklerinizin çok altında olması. büyük ihtimalle yarın gideceğiniz iş yeri de sizin sahip olduklarınızın çok altında nitelikler arıyor, dolayısıyla sadece eğlenmek ve tecrübe olması için görüşmeye gidebilirsiniz.

    tecrübe demişken, bu kaygıların azaltılmasında tecrübe çok önemlidir. özellikle toplum önünde konuşma yaparken. ne kadar çok konuşma/sunum yaparsanız o kadar azalacaktır heyecanınız.

    şunu da unutmayın ki topluluk önünde konuşma korkusu ölüm korkusundan bile daha fazladır. insanlar ölmekten daha çok korkarlar topluluk önünde konuşmaktan.

    bir not daha, yalnız değilsiniz, bütün bu yaşadığınız kaygıları tahmininizden de çok insan yaşıyor. sadece bunu siz bilmiyorsunuz.

    buradan da son olarak şuna geleceğim, heyecanınız aslında çoğu zaman karşı taraftan hissedilmiyor. hissedilse de insanlar her zaman kendilerini sizin yerinize koydukları için hoş karşılanıyorsunuz. hatta sempati kazanıyorsunuz.onlardan biri olduğunuzu hissedip size yakınlık duyuyorlar. yani o kadar da kötü bir şey değil. hatta çoğu zaman süper kendine güven içerisinde sunum yapan, konuşan insanlar (iş görüşmeleri de dahil) itici bulunur. yakınlık hissedilmez onlara karşı.

  • muharrem ince fetonun iş birlikçisi kimse yargılanacak diyor. nagehan iktidardakileri yargılamanız ülkeye ne kazandırır eski günlere döneriz diyor. itiraf değil de nedir bu

  • uzun süredir ilk buluşmamama karşın, ilk buluşmam dün gibi aklımdadır. eni boyu okulun çevresinde atılmış kıçı kırık tedirgin bir turdan ibaretti.
    sağındaydım sağ elinde bir defter vardı; ders değil tenefüstü.. solumdaydı, tedirgin sol elim ise cebimdeydi; hava sıcaktı.
    bahse konu her hafta kısalan etekli hatunla ilk ve son buluşma el tutmasız, yıllar sonra “keşke” anımsamalı geçti-gitti..
    biraz önce bir kız ve oğlan sahilde yürüyorlar. kızın elinde kitap, çocuğun eller ceplerde, arada rahat 15 cm.. ilk bulusmalari oldugu aleni..
    arada rahat 15 yıl.
    kıçı kırık turlamalar da, kızlar da, oğlanlar da, kitaplar da, cepteki eller de, mesafe de aynı. yine ders yok ve hava güzel.
    sen sen ol, al defteri elinden. çikar elini cebinden, tut elini. en fazla ne olabilir ki..?? olsa olsa karizmayı bir günlüğüne yemektir en büyük bedeli.
    keşke dersin sonra bak, benden söylemesi..

  • insanların inatla gündeme getirdikleri kredi kartıdır. ebru'nun çocuğu zarar görüyor diyoruz ! anlamıyor musunuz ya ???! bu nasıl bir anlayışsızlıktır ?!

  • "18 yaşında özgür, istediğine karar verebilir cinsiyetini bile değiştirilebilir saygı duyarsınız ama 2 buçuk yaşında doğuştan vegan olmasına siz karar verirsiniz." çok modernsiniz yahu*

  • "bu ülkede .... gündür terör saldırılarından kimse ölmemiştir."

    boşluk her gün tebeşirle değiştirilir.