hesabın var mı? giriş yap

  • pek de alışık olmadığımız bir kahve kültürünün dükkanında yabancı kelimelerle bir şeyler sipariş etmeye çalışırken özgüvenini kaybeden insanımızın yanlış algısı.

    aynı adam aynı tavırla simit sarayında çalışsa sorun etmezsin. özgüvenini kaybeden ya da kazanan sensin o ekmeğinin peşindeki bir emekçi.

  • orjinali üstteki entrylerden birisindeki gibiyse, naçizane almanca bilgimle tam tercümesi:

    "türkiye'nin kendisini rehin alması dolayısıyla en nihayetinde sadece diplomatik ve sosyal imkanlarımızı kullanabiliyoruz. saldıracak halimiz yok."

    olan cümle.

    o değil de, ekşisözlük entel dantel popülasyonu dedik, ekseriyeti metin 2'den fırlama dallama, atarı gideri yüksek ergen çıktı amk. yorumlara gel yorumlara.

  • mesele, öğretmenliğin kötü-akademisyenliğin iyi olmasından kaynaklanmıyor. nevi farklı. farkını bilerek söylese amenna ama ikisinin de aynı iş zannedilmesi acı.

    bu fark olmasa, çırağa marangozluk öğreten adama da usta değil öğretmen demek lazım. aynı sektör şartı mı var? o hâlde hemşirenin işi de hasta, cerrahın işi de hasta. neden ikisine de hekim denmiyor sizce? işte bu fark tam da böyle bir şey. bu sorunun cevabını bulduğunuzda, başlıktaki tespitin de cevabını öğrenmiş olacaksınız.

    herhangi bir bölümden lisans düzeyinde mezun olup pedagoji eğitimi alıyorsun. ilköğretim ve lise düzeyinde ders verme yetkinliğine sahipsin ve unvanın "öğretmen" oluyor. gerçi devlete atanamayanlara da öğretmen demiyorlar ya artık, o başka bir saçmalık.

    bu eğitimin üzerine minimum sürelerden hesaplarsak 2 yıl master, 4 yıl doktora yapıyorsun. ve artık üniversite düzeyinde ders verme, metodoloji bilerek bilimsel araştırma yapma, en önemlisi yeni bilimsel içerikler üretme kabiliyetine sahip oluyorsun. bunun adı da akademisyenlik. ve emin olun hiç de öyle üniversite okumaya benzemiyor bu iş.

    şimdi bu ikisi aynı şey mi?

    yani iki meslek arasında gerek muhteva gerekse pratikte dağlar kadar fark var. her ikisinin de işi yalnızca "öğretmek" değil. en büyük yanılgı burada başlıyor. biz lisede, onlar üniversitede ders veriyor gibisinden basit bir düzeye indirgeniyor olay. tam tersine akademisyenlerin ilk görevi bilimsel içerik üretmek. araştırmak, sorgulamak, keşfetmek ve en son bunları aktarmak yani öğretmek.

    ayrıca akademisyenlik, spesifik bir alanda uzmanlık gerektiriyor. örneğin; türk dili ve edebiyatı mezunu bir öğretmenin bu anabilim dalının geneline hâkim olması gerekir. bu hakimiyet bilimsel veri üretecek düzeyde değil, yalnızca belirli bir zümreye aktaracak-öğretecek düzeydedir. yüksek lisans yaptığında, bu alanın içindeki özel bir bilim dalına da hâkim olur ve bu konuda içerik üretme kabiliyetine erişir. türk dili ve edebiyatı: eski türk edebiyatı gibi. yani çember daralır. doktora ise başlı başına bilimsel bir yeterlilik düzeyidir ki bana göre on üniversite diploması eder. bu sürecin sonunda kişi; evrensel değerlere uygun araştırma yapmayı, içerik üretip hakemli dergilerde yayımlamayı, özgün çalışmalar ortaya koymayı ve bunları akademik mecralarda aktarmayı öğrenir. bir bilim dalının belirli bir kısmına tam anlamıyla hakimiyet kurar. ki biz bunu; "yeryüzündeki hiç kimse, o işi senden daha iyi bilemeyecek düzeye ulaşmak" olarak tanımlıyoruz. türk dili ve edebiyatı: eski türk edebiyatı: ıv. yüzyıl türk edebiyatında manzum eserler gibi.

    işte böyle azizim. bilmeyen insanlar da en azından öğrenmiş oldular aradaki farkı. umarım, meselenin de yalnızca klasmanlar arası öğretme farkı olmadığını idrak etmişlerdir. bu yüzdendir ki nadir sayıda olan doktoralı öğretmenlere farklı bir saygı duyuyorum. ne kadar izah etsek de yaşamadan anlaşılması güç olan işler bunlar. yap-gör tekniğinde işliyor maalesef bazı mesleklerin itibarı. imkanların kısıtlı olduğu dönemlerde akademiye kapak atmış ve araştırma-geliştirme işini bırakmış dinozor hocalara bakılarak itibar biçiliyor akademisyenliğe. işin daha vahim kısmı, bu konudaki en büyük darbeyi de -sözde- eğitimli kişiler vuruyor. akademisyenliğin öğretmenlikle aynı şey olduğunu düşünen insanlara özellikle bir tavsiyem var:

    yüksek lisans ve doktora şöyle dursun, branşınızda kendinizi yetkin gördüğünüz herhangi bir konuda makale yazın. (tabi önce bir fikriniz ve tesbitinizin olması gerekiyor. sonra kaynak taraması nasıl yapılır, bilimsel makale nasıl yazılır, nasıl yayımlanır öğrenmek gerekiyor.) sscı indeksinde taranan hakemli dergilerden birine gönderin. ve deyin ki "ben x branştan mezun oldum ve şu işi yapıyorum." cevap gelir mi bilmem ama gelirse, size dönüt olarak verilecek cevaplar/düzeltmeler emin olun "ben bu bölümü bitirdim mi yahu" tarzında bir tepki vermenize sebep olabilir. işte akademisyenlik böyle bir üst ligdir. işin içinde olmadan kıyaslama yapmak, gol kaçıran topçulara televizyon başından verilen tepkilerden farksızdır.

    sgn : bu tartışmanın sadece türkiye'de olduğunu zanneden zevat için feyzalabilecekleri muazzam bir kaynak : academic and professional ıdentities in higher education

  • sokağa inmeye gerek olmamasından dolayıdır.

    birbirlerini kırıyorlar zaten şu anda. bizi gözlemci atadılar.

  • küçüklüğümü hatırlatan durum.

    annem küçükken aşure dağıttırırdı, asosyal bir çocuk olarak zille basmadan geri döner "anne evde yoklarmış" derdim.

    aynı.

  • kullandığım parfüm ortalama fiyat skalası 200 liranın hayli üzerinde ve bir parfüm 6-8 ay kullanımı sürebiliyor. günde 1 paket sigara içsem 10 lira, 6 ayda 180 gün yapar, 180 günde 1800 lira yapar ki, sigara içmediğimi düşünürsek, senden daha az maliyetli ve senden çok daha güzel koktuğumu söyleyebilirim.

  • muzisyenlerin olmazsa olmaz araclarindandir.
    calinan parcanin belli bir hizla girip ayni hizla bitirilmesi gerektiginden dolayi bu konu bir muzisyen icin cok onemlidir.

    metronom ile etud yapmayan bir muzisyen calinan bir parcanin belirlenmis hizinin disina cikacaktir. her ne kadar konser gibi canli performanslarda bu aksaklik anlasilir derecede belirgin olmasa da kayitlarda bariz derecede belli olur ve parcanin yapisinin degismesine neden olur. kayitlarda duruma kulakligin bir tarafindan pilot kayit digerinden metronom ya da her ikisinden sadece metronom geldigi icin aliskin olmayan bir insanin ambale olmasina neden olur.

    ozellikle davulcularin bu konuda cok hassas olmalari gerekir. nitekim davul muzikte metronom gorevini de ustlenir.

    ilgili olarak ;
    (bkz: kosmak)
    (bkz: cekmek)

  • sonuçtan bağımsız olarak şunu söylemek lazım, fatih gemileri karadan yürütme emrini verdiğinde baya bi adam "yok uçuralım amk" demiştir.