hesabın var mı? giriş yap

  • o kadar gezecek enerjiyi nereden bulduğu konusunda aydınlandığımıza göre başlığını daha fazla hortlatmayalım derim.

  • bir vakıf üniversitesinde derse arada sırada gelen, geldiğinde ise elinden jipinin anahtarını, sigarasını ve cep telefonunu bırakmadan dayı dayı oturan öğrencinin dersi aldığı süre boyunca ağzını bile açmaması, 8 hafta sonra hoca ona dersle ilgili bir soru yönelttiğinde
    -ya hocam arkadaşa 50 euro versem yerime o cevaplasa

    demesi ve tüm sınıfın donakalmasıdır.
    şahane hakkaten.

  • " barcelona'lı futbolcuların hakeme itiraz etmesi, yazılıdan 95 alıp da kağıdıma bakabilir miyim demekle aynı. "

  • 1964 yılında bir devlet dairesinde işe girdim. ilk işim, taksitle grundig marka tk19 model
    bir makaralı teyp almak oldu. o yıllarda çok pahalı bir aletti. maaşım 395 lira 20 kuruştu.bu alete 10 ayda 2.150 lira ödedim. aylığımın yarısından fazlası bu alete gitti.
    ödemem bitti, 6 ay sonra işten istifa ettim.

  • diğer ülkelerde durum böyle midir bilmiyorum ama türkiye'de son derece mide bulandırıcı bir hal almaya başlayan şımarıklıktır.

    yıllar ilerledikçe ve insanlar biliçlendikçe bu şımarıklığın azalması gerekirken ülkemizde tam tersi bir durum söz konusu. problemin kaynağı ise evlenen kadınlardan çok onların akıllarına giren aileleri. son derece entelektüel biriyle bile evleniyor olsanız eğer kadının ailesi geri kafalıysa o şımarıklığı çekeceksin kardeşim kaçışı yok.

    en eğitimlisinden en cahiline kadar türk kadınını esir almış olan bu virüsün bir an önce yok olması en büyük temennim.

  • insana hayatın anlamını sorgulatan, oblomov'u açıp şöyle bir yeniden anımsama isteği uyandıran bir tür arkadaş birimi.
    üniversitedeyken bunlardan bir tane vardı hayatımda. adam botlarıyla yatağa gider 50 saatten ziyade uyur, aralarda yalnızca tuvalete gitmek ve bir şeyler atıştırmak için çok çok kısa sürelerle kalkıp piyasaya çıkardı.

    bir keresinde ayak bileğini incitip bir hafta yatağa bağımlı kalmıştı. ettiği laf şu:

    -dostum zaten bi planım yoktu aq, isabet oldu.

  • bebeklerin doğduktan hemen sonra yıkanmasının, bebekleri dış etkilere karşı savunmasız hale getirmesi.

    kanada hastaneleri tarafından ailelere bebeğin doğduktan minimum 8 saat sonra yıkanmasının tavsiye ediyor.

    bebeğin doğar doğmaz yıkanması american journal of obstetrics & gynecology dergisinde yayınlanmış bir çalışmaya göre bebeğin e. colli, b strep vb. gibi doğum sonrası enfeksiyonlara karşı çok daha savunmasız olması ve bebeğin vücut sıcaklığını sağlamakta zorlanmasına neden oluyormuş.

    bebeğin ilk doğduğunda cildinde bulunan mukoza tabakası, doğal bir nemlendirici ve enfeksiyonlara karşı koruyucu bir tabaka imiş. kir ya da pislik değilmiş. temiz bir havlu ile silinip, yıkanmadan temizlenmesi gereken bir tabakaymış.

    hatta ingiltere'de sezeryanla doğan bebeklerin bağışıklık sorunları yaşamaması için, doğum sonrası vücuduna doğum sıvısı sürülmesi tavsiye ediliyormuş. ayrıca bebeğin ilk aylarında, zorunlu kalınmadıkça antibiyotik kullanılmamasına da vurgu yapılıyor.

    https://www.todaysparent.com/…lay-babys-first-bath/
    https://www.bbc.com/news/health-43785523

  • ömür boyunca başka hiçbir yerde görülemeyecek hürmettir. öyle bir hürmettir ki insana kendini değerli hissettiren şeyler listesinde ilk üçe girer. "bi şey lazım mı abicim?, bi salata daha ister misin?, çay da alır mısınız abicim?". iki ay uzak kaldıktan sonra ilk defa gören annemden daha iyi bakıyolar. kebapçıdan bi çıkıyorum sanırsın bir paşa, bir şehzade.

    ben bu hissi pizzacıda "hamuru incecik olsun mu?" sorusunda yaşayamıyorum. veya bir lira farkla kolanızı ve patatesinizi king boy ister misiniz? benim gururumu böylesine okşamıyor. ama bir "hemen yeniliyorum abi ezmeyi" beni mest ediyor. şimdi yolu adana kebapçılarına düşmemiş, kebap diye bir kısım et parçaları yedirtilmiş olan kitle ne diyor olm bu? diyebilir ama durum bu. diyeceklerimi buraların meşhur bir sözüyle sonlandırıyorum. "o yediğiniz abur cuburlar boy boy, şimdi bi acılı adana olacak idi oy oy."