hesabın var mı? giriş yap

  • 1 - resim galerisi'ni tartışmadan önce, esher'den konuşalım

    escher'in 1956'da yaptığı, ve, taş baskısı tekniğiyle çoğaltılmış olan 'resim galerisi' resim galerisinin ilk varyasyonuisimli eseri hakkında konuşmadan önce, sanatçıya dair ufak bazı hatırlatmalar yapacağım.

    hollandalı bir grafik sanatçısı, illüstratör ve ressam olan maurits cornelis escher, ya da, o çok popüler olan inisiyaliyle mce (1898 – 1972) mimarlık ve dekoratif sanatlar eğitimi aldı. 1937'de bazı çalışmalarını paylaştığı kardeşi berend'in teşvikiyle matematiğe yöneldi. perspektif, simetri, topoloji ve uzay geometrisi gibi disiplinlerde derinleşen sanatçı, kendisi matematikle beslenirken, matematikçileri de etkiledi ve besledi.

    'imkânsız üçgen'in de arasında olduğu bazı eserlerinin, başta roger penrose olmak üzere, çok sayıda matematikçi için yoğun bir heyecan, ilgi ve ilham kaynağı olduğunu biliyoruz.

    2 - escher, bir grafik sanatçıdan fazla bir şeydir

    escher, bir grafik sanatçıdan çok daha fazlasıdır. zirâ, onun eserlerinin ima, işaret ve nispet ettiği anlam uzaylarından yola çıkarak; bir çok ekolüyle felsefenin; başta grafik sanatlar ve müzik olma üzere sanatın; insana vaat ettiği kişisel kurtuluş (selâmet) yollarıyla her tandansdan teolojinin; fiziğin (insani gözlem ve deneyimlemenin) henüz dokularına sızamadığı 'fizik ötesi'ne düşen o meçhul aleme dair konuşmayı deneyen metafiziğin; pür matematiksel olan (soyut-uygulamasız-teorik) fiziğin; sadece 4 boyutlu einstein uzay-zaman sürekliliğinin değil, 11 boyutlu sicim teorisinin, ve, onun bir level üstünden konuşan 'm-teorisi'nin teklif ettiği kozmolojiler ve kozmogonilerin içerdiği paralel, ya da, iç içe evrenlerin; perspektif, uzay geometrisi, simetri ve topolojinin başını çektiği alt kırılımlarıyla matematiğin ve nihayet mantığın derin dip sularında ilerlemek, oradan da sonsuzluk(lar), paradokslar, perspektifin görsel algıya kazandırdığı zenginlikler, boyutlar, imkânsız boyutlar, imkânsız nesneler, kendi kendine göndermeli çevrimler / döngüler / dolaşıklıklar, en genel anlamda imkânlar ve imkânsızlıklar hakkında kapsamlı, kuşatıcı ve verimli tartışmalar yapmak mümkündür.

    3 - resim galerisi'nin iki farklı varyasyonu arasındaki fark nedir?

    yukarıdaki resmin bir de şu versiyonunu yapmıştır escher resim galerisi'nin ikinci varyasyonu

    bir kompozisyonun iki farklı versiyonu (varyasyon) şeklindeki bu iki resim galerisi tablosu arasındaki çok küçük bir farklılık vardır.

    ilkinde, genç adamın ve ona bakan penceredeki kadının bakış açıları resmin merkezindeki bir odak noktasında kesişmekte, ve, tam orada, resmin merkezinde (ortasında, ağırlık merkezinde), bu iki farklı algının bir nokta etrafında sarmal oluşturduğu, düğümlendiği resmedilmektedir.

    resim galerisi'nin daha çok tanınan ve bilinen ikinci versiyonunda ise, genç adamla ona bakan kadının bakış açılarının bir nokta etrafında sarmallaşarak düğüm oluşturduğu odak noktasında (orta nokta, merkez noktası, ağırlık merkezi), daire biçiminde beyaz bir leke ve onun tam göbeğinde de ressamın mce biçimindeki alâmet-i farikası, inisiyali yer almaktadır.

    4 - resim galerisi kompozisyonu, izleyicisine hangi hikâyeyi anlatmaktadır?

    limana nazır, ve, denize (rıhtıma) birkaç metre mesafede olan, zemin hariç, 3 katlı köşe bir binanın ilk katının penceresinden bir kadın limana (ufka) doğru bakıyor. genç bir erkek, bize sırtını dönmüş, bir resim galerisindeki bir resme (tabloya) bakıyor. genç erkeğin, duruşu yüzünden, hem sırtını, hem de sağ cephesinin bir kısmını görebiliyoruz.

    genç erkeğin baktığı tabloda denizde bir gemi, bir kayık, rıhtım, rıhtım boyunca dizilmiş üç ve daha fazla katlı binalar, rıhtımda birkaç kişi, limana bakan kadının ilk katında oturduğu binanın zemin katında yer alan bir resim galerisi, o galeride, sırtı bize dönük olarak duran ve bir tabloya bakan genç bir adam; genç adamın baktığı tabloda denizde bir gemi, bir kayık, rıhtım, rıhtım boyunca dizilmiş üç ve daha fazla katlı binalar, rıhtımda birkaç kişi, limana bakan kadının ilk katında oturduğu binanın zemin katında yer alan bir resim galerisi, o galeride, sırtı bize dönük olarak duran ve bir tabloya bakan genç bir adam; genç adamın baktığı tabloda denizde bir gemi, bir kayık, rıhtım, rıhtım boyunca dizilmiş üç ve daha fazla katlı binalar, rıhtımda birkaç kişi, limana bakan kadının ilk katında oturduğu binanın zemin katında yer alan bir resim galerisi, o galeride, sırtı bize dönük olarak duran ve bir tabloya bakan genç bir adam; genç adamın baktığı tabloda ............o ne, sonsuz çevrime girdik yâhû!

    yukarıdaki sonsuz çevrimi kırıp, döngüden dışarı çıkmaya çalışalım. bu durumda, tablonun anlattığı hikâyeye dair şunları da söyleyebiliriz: 'genç adam, galeride baktığı tabloda aynı zamanda kendisine bakan kendisini de görüyor'. tablo galerinin içindedir, galeri de tablonun içinde!

    5 - bu tablo sözel paradoksun görsel halidir!

    evet, resim sergisi tablosu, 'kendi kendisine gönderme yapan', 'kendisiyle konuşan', 'kendisine dair konuşan' iddiaların neden olduğu sözel paradoksun görsel boyuta taşınmış halidir. 'ben yalancıyım', 'sonraki cümle yanlıştır; önceki cümle doğrudur' türünden 'kendine göndermeli ifadeler' nasıl bizi 'sonsuz bir çevrim'e sokarak, ifadenin doğru mu, yoksa yanlış mı olduğuna karar vermemizi engelliyorsa; 'resim sergisi' tablosu da, bu sözel paradoksların harekete geçirdiği dinamiklerin görsel mütekabillerini tetiklemekte, ve, bu suretle de 'kendisine referans verdiği', 'kendisiyle konuştuğu', 'kendisine dair konuştuğu' için, izleyeni sonsuz bir döngüye sokarak görsel bir paradoks oluşturmaktadır.

    işte bu yüzden de, resim sergisi tablosunda genç adamın ve kadının nereye baktıklarını hem söyleyebiliyoruz, hem de söyleyemiyoruz! diğer bir deyişle, bunlar hem birbirlerine, ve, hem de kendilerine bakmakta; ya da, birbirlerine bakarken aslında kendilerine bakmaktadırlar.

    'sonraki cümle doğrudur; önceki cümle yanlıştır'ın görsel versiyonu ile karşı karşıya olduğumuz ortadadır.

    bu yazı ile ilgilenenler, şunları da sevecekler: 1 - resim galerisi tablosu hakkında enteresan bir bakış açısı için bknz. http://escherdroste.math.leidenuniv.nl/…?menu=intro
    2 - 'kendi kendisiyle konuşan', 'kendisine dair konuşan', 'kendisine referans veren' antitelerin neden olduğu sonsuz döngüler ve paradokslarla ilgili olarak bknz. [http://en.wikipedia.org/wiki/gödel,_escher,_bach http://en.wikipedia.org/wiki/gödel,_escher,_bach], ve, bknz. 'gödel, escher, bach: bir ebedi gökçe belik, lewis carroll'un izinde zihinlere ve makinelere dair metaforik bir füg'; douglas r. hofstafter. kabalcı yayınevi, istanbul, 2001.
    3 - escher'in resmi sitesi: esher'in resmi sitesi
    4 - escher müzesi: esher müzesi

  • dns değiştirmek yerine 7 haziran'da hükümeti değiştirebilirsek sanırım artık bu çileleri çekmek zorunda kalmayacağız.

    amen.

  • nirvana dinlemeye yeni basladıgım gunlerde bi gun, apartmana girerken ''rape me'' ile gaza gelip ''reyp miiii, reyp miiii...'' diye baarmıstım... bu sırada merdivenlerde oturup beni izleyen insaat iscilerini gördüm ve bagırarak sarkı söylemenin verdigi utancla kendimi eve zor attım... daha sonra sarkının anlamını ogrenince utancım bayaa bi artmıstı ama ''insaat iscisi bu, nerden bilcek ingilizce'' diyerek kendimi avutmustum... asıl dumuru, insaat iscilerinin romen oldugunu ve hepsinin ingilizce bildigini ogrenince yasamıstım... komik bi anıya sahip olmamı saglayan sarkıdır kendileri...

  • kitabını ingilizce olarak okuyacağım. daha önce hakkında izlediğim videolar vardı. erkek olmak kolay değil tabi. en basitinden işlenen suçlarda bile aynı suç olsa da kadın daha az ceza alıyor erkeğe göre. erkek güçlü olmak zorunda, erkek işinde iyi olmak zorunda, erkek hep bir şeylerin en iyisi olmak zorunda. sürekli yarış halinde olmalı bir erkek. evlenmiş de olsa mezara kadar karısı onu boynuzlamasın diye savaş vermek zorunda erkekler. evli olan babamın arkadaşı 100 şey yap bir şey yapma senden kötüsü olmaz der. erkekler sadece kadınlar tarafından değil, toplum tarafından da hor görülür. bir erkek bir kadının bir günde duyduğu iltifatı hayatı boyunca bir kere duysa ölene kadar unutmaz onu. öyle bir sevgisizlik, saygısızlık durumu var. kaldırmazsın tabi ablacım. bir de kadın şunu görüyor. erkekler arasındaki arkadaşlık çok daha samimi, hesapsız. kadınlar arasındaki arkadaşlık ilişkilerini samimi bulamadığını söylüyordu o izlediğim videoda. bir gün erkekler bu dünyadan ellerini çektikleri zaman anlayacaksınız erkek ne demekmiş.

  • zamanında benim aldığım patito'nun içinden elinde patates altında şalvarla mevsimlik ırgat çıkmıştı. bim olm orası şaşırmayın bu olaylara...

  • 3 kere (7 oldu) ameliyatını olduğum, peşimi bırakmayan hastalık.

    cinsi paratiroid kanseri. çok nadir görülüyor.

    üniversite son sınıf öğrencisiydim. bulantı, kusma, baş dönmesi vs gibi şikayetlerden sonra antalya'daki okulumdan mezun olup izmir'e ailemin yanına geldim. önce neyim olduğu uzun süre bulanamadı. beyin tomografileri, kan sayımları vs vs vs. bir gün 9 eylül üniversitesi'ndeki bir nörolog tahlillerimde kalsiyum değerimin çok yüksek olduğunu söyledi. tetkikler yapıldıktan sonra boynumdaki paratiroid bezlerinden birinin anormal davrandığı anlaşıldı. çünkü kemiklerden vücuda çözülen kalsiyum miktarını paratiroid bezlerinden salgılanan parathormon belirliyor. neyse ameliyat dendi. biz daha o zaman kanserin k'sini bilmiyoruz. annem başıma gelen her doktora, gereken neyse yapın, oğlum çok genç, yeni mezun gibi söylemlerde bulunuyor, ben de anneme sanki doktorlar işini bilmiyor, anne lütfen sus gibi şeyler söylüyorum, doktorlara gereksiz telkinlerde bulunduğu için anneme kızıyorum.

    bu paratiroid zıkkımının kanser vakaları çok nadir olduğu için doktor nasıl olsa kanser değildir diye boynumdaki bezi 8 parçaya ayırıp çıkarıyor.

    kanımdaki parathormon ve kalsiyum değerleri düşüyor ve 3-5 gün sonra taburcu oluyorum. eve geldiğimde patoloji raporunda yazan karsinoma ile uyumlu görüldü sözündeki karsinom kelimesini sözlüklerde aratınca kötü huylu tümör olduğunu öğreniyorum ve başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor. patolojiyi yapan doktorla konuşuyorum ve paratiroid kanserlerinin çok nadir görüldüğünü, boynumdakinin kanser olup olmadığını söylemenin bile çok zor olduğunu söylüyor ve içini ferah tut diyor. ben de nasıl olsa parathormon ve kalsiyum değerlerim düşük diye içimi rahat tutuyorum.

    yeni mezun olmama rağmen, bir iş bulup çalışmaya başlıyorum. her şey güzel gidiyor. 4-5 ay geçiyor ve her ay yapılan tahlillerde pth ve kalsiyum değerlerim giderek yükseliyor ve 2. bir ameliyat deniyor. ikinci ameliyatı da oluyorum ama ne pth değerimde ne de kalsiyum değerimde bir değişme oluyor.

    2. ameliyattan 4 ay sonra 3. ameliyat için hazırlıklar tamamlanmış bulunuyor. yapılan tetkiklerde kanserin sadece boynumun bir bölgesinde olduğu belirleniyor. ben bu sefer bu pis hastalığı boynumdan söküp çıkaracaklarına inanıyorum ve 3. ameliyatı oluyorum. hem pth hem de kalsiyum değerlerim oldukça düşüyor.

    ameliyattan kısa süre sonra gene bir iş buluyorum ve bu sefer kazancım da iyi. yeni dostlar ediniyorum, çok güzel filmler izliyorum, çok güzel şarkılar dinliyorum. tetkikler devam ediyor ve pth ve kalsiyum giderek artmaya devam ediyor. hikayemde bugüne geldik işte. ailemin ve benim durumumu düşünün.

    paratiroid kanseri çok nadir görüldüğü için diğer kanser türleri gibi bilim insanları tarafından çalışılmıyor. sinekalset diye bir etken madde var. bu maddeyi içeren hapla kalsiyumu bir nebze düşürebiliyorsunuz ama benim şansıma bakın ki sinekalset benim bünyemde kalsiyumu düşürecek etkiyi göstermiyor.

    doktorumla yaptığım son konuşmada kendisi bana ameliyatla bu işten kurtulma şansımın çok nadir olduğunu söyledi. oysa benim bütün umudum, kanser henüz vücudumun tümüne yayılmadan boynumdan tamamen çıkarılıp atılmasına bağlıydı. bu kansere karşı ne bir kemoterapi ne de rapyoterapi var.

    psikolojim çok kötü. bütün bir umutsuzluk ve keder içindeyim. henüz 26 yaşında böyle ağır bir savaş vermek benim için çok zor. ailemin de psikolojisi iyi değil. 25 yıl gözünün içine bakıp büyüttükleri çocuk nadir görülen bir türe yakalanıyor.

    her şeye rağmen işte, hayat devam ediyor.

    belki avrupa'da, amerika'da ya da ne bileyim küba'da bir çaresi vardır da, burayı okuyan biri bana derman olur diye sizinle paylaşmak istedim.

    hepinizi çok seviyorum.

    edit 10 mayıs 2020:

    sevgili arkadaşlar, değerli büyüklerim

    bir süredir haber veremediğim için üzgünüm. ameliyat, iyileşme ve birkaç aylık çok güzel bir aradan sonra tekrar ameliyat olma döngüsünde kaybolup gittim. tüm bu sürede 7. ameliyatımı oldum, evlendim ve hatta belçika'ya taşındık eşimle birlikte.

    2020 yazinda radyoterapi aldim.
    2021 yili basinda olaparib trial'inia basladik.
    2022 haziran'da sternumun bir kismi alindi.
    2022 kasim'da olaparib trial'i doktorlar tarafinda durduruldu cunku yeni bir kitle kesfedildi.

    durum şimdilik böyle. detaylı ve düzenli bilgi sağlayamadığım için beni affedin, artık çok yoruldum.

    sevgiler

  • annemle babam bosandiktan sonra annemle, ust katinda ev sahibinin oturdugu kucuk bir bahce kati eve tasinmistik. eski ama derli toplu bir evdi. ev sahiplerimiz hamdi amca ve canan teyze (ki sonradan adinin aslinda iffet olduğunu ama hamdi amcanin ona canan dedigini ve zamanla da oyle kaldığını ogrenmistik) uzun yillar almanyada yasamis oradan emekli olmus medeni seviyeli kendi hallerinde insanlardi. biz tasindigimizda orta yasin uzerindelerdi derken uzunca yillardan sonra hamdi amcaya alzhimer teshisi kondu ve onun durumunun zorlasmaya basladigi ilerleyen yillarda da canan teyze bagirsak kanserine yakalandi. tedavi ve ameliyat sureclerinde kizlari melek abla uzunca süre onlarla kaldi. cunku hem bagirsak ameliyati sonrasi cok zordu, hem de hamdi amcayi kontrol edebilmek guclesiyodu. kac kez kimseye farkettirmeden evden cikip giderken gorup döndürdüm yoldan sayisini hatirlamiyorum. canan teyzenin de ameliyat sonrasi pek beklendigi gibi olmadi... bigun evde uyuklarken ust kattan melek ablanin cigliklari geldi firladim ciktim yukari canan teyze kendinden gecmis gozlerini acmiyor boylu yapili da kadindi melek ablanin gucu yetmedi ben kucakladim canan teyzeyi. karninda bagirsaklarinin gorundugu kocaman bir pencere vardi. hic unutmam o kareyi. neyse biz melek ablayla canan teyzeyi torununun arabasina koyarken hamdi amca da kapi onune kadar gelmisti cok ilgili diil olan bitenle haliyle. melek abla canan teyzenin yanina binerken bana bakti hamdi amca yalniz kalamazdı. konusmadan anlastik bi an. dedim ben ilgilenirim. onlar gittikten sonra hamdi amcayla evin kapisinda başbasa kaldik hem cekindigim ne yapacagimi pek bilemedigim hem de kontrolu daha rahat olur diye kapinin tam onune sandalye cekip yola donuk oturttum onu ben de duvarin kenarina yaslandim. ıcimden de artik canan teyze icin pek de yolunda gitmeyecek isler diye dusunurken, basindan beri herseyden bi haber duran hamdi amca buz mavisi gozleriyle bakip aglamakli bi sekilde "o benim herseyim o benim gencligim o benim gecmisim allahim onu benden alma diye" aglamaya basladi. o ana kadar hicbisi hatırlamadan bombos bakan adamcağız herseyi bir saniye icinde hatirladi ve ne olduğunu anlayamadan kocaman bi acinin icinde buldu kendini. ben de sadece yasli bir amca bedenine goz kulak olacakken tarifsiz bir acıyla yanan bir eşi teselli edebilme yuku altinda ezildim un ufak oldum. elimden de dilimden de birsey gelmedi. canan teyze de hastaneden eve bir daha donemedi... yaklasik bir yil sonra hamdi amca da gitti cananınin yanina.

    bu ani benim, baslarda burnumun diregini sizlatsa da, simdi "gercek sevgiyi tadabilmiş sansli insanlar da gecti bu dünyadan" diye içimi ısıtıyor hatirladikca.
    hamdi kadar sevmek canan kadar sevilmek düssün hepimizin payina.

  • koşarak otobüse yetişmeye çalışan bir amcanın, ayağına takılan taşı* alıp kenara koyması ve bunu fark eden otobüsten başka bir amcanın, aracı onun için bekletmesi.
    türkiye'de yaşamayı böyle insanlar çekilir kılıyor.