hesabın var mı? giriş yap

  • çok da fifi durumdur.

    birileri dünya sağlık örgütüne türkiye adlı bir ülkenin varlığını ve mevcut siyasi tablosunu hatırlatsın lütfen.

    işlenmiş et de neymiş? ülke komple uranyum gibi amk; hala niye ölmedik ona şaşıyorum.

  • fikirleri, dusuncesi, siyasi durusu ne olursa olsun, herhangi bir konuda “nesnel” derinlikte bilgisi olan insanlara hep saygi duymusumdur. ornegin cok uzun zamandir araba surerim ama temel bilgiler haricinde arabadan anlamam, ama tabir-i caizse, bir apaci bile bilgiliyse bu konuda, oturur merakla dinlerim, zaten birisi, araba konusu acildiginda herhangi bir sekilde “atmosferik” kelimesini cumle icinde kullaniyorsa arabadan anliyordur. su yasima geldim, ilk defa bugun bu kelimeyi bir yere yaziyorum. saka maka muthis kelime ama “atmosferik”.

    bu “derin bilgiye sahip” olma cikarimini kendim icin yapmam maalesef mumkun degil, hani twitter’da orada burda meshur bir “cizim” vardir ; arka baldirlarindan cok guzel baslanmis bir at ortalara dogru bozulmus, bas kismi ise rezalet, su gorsel iste. benim bir konudaki “derin bilgi” seruvenim genelde boyle basliyor, bir seye merak sariyorum, okuyorum-arastiriyorum, bir yerden sonra o aldigim temel bilgi yeterli geliyor olmali ki, o ba$ kismina bile gecemiyorum. bu nedenle at'i tamamen ayni kabiliyetle cizenlere saygimiz buyuk. (at'lar demisken, konunun ingiltere'deki hesabimin lloyds'tan olmasi ile hicbir alakasi yok*)

    en son 2015 yilinda twitter kullanmistim, yani hesabim vardi ama kaptmistim, ta ki gecen kasim ayina kadar. hem nispeten bagimsiz kaynaklardan haber almak, hem de fikirlerini, yasam tarzini begendigim birkac kisiyi ve gundeme dair guzel tespitleri olan, iki elin parmaklarini gecmeyecek sayida “fenomen”i takip etmek icin tekrar hesap actim. ılk takip ettigim kisilerden biri de, uzman oldugu alanlarda "derin bilgisi" olduguna inandigim vedat milor oldu.

    vedat milor’un ilginc bir twitter ve (kullandigim zamanlardaki gozlemimden) ınstagram takipci kitlesi var. turkiye’deki mevcut yapiya bu kadar yakin baska bir hesap var mi bilmiyorum?

    oncelikle milor ile ayni dili (veya benzer diyelim) konusan bir grup var. bunlar piramitin en tepesindekiler. milor diyor ki; (ornek veriyorum, gulmeyin) “osteria francescana’daki mantarlar eski lezzetinde degil” , biri cikiyor ; “vedat bey, massimo bottura agirligini yeni actigi otele vermis, hatta orada da kupaj sarap uretecekmis, ayrica mantarlar bu sene istenilen duzeyde cikmamis, ben de tattim” gibi bir sey diyor. “vay be” diyorum ne adamlar var, konuya ilgili, takip ediyor. milor diyor ki "sarap soyle saklanmali" biri diyor ki, “vedat bey saraplardaki asidite acisindan, su derecede saklamayi oneriyorlar, siz ne diyorsunuz? ”, biri diyor “fat duck boyleymis” , oteki diyor "lufer soyle olur" v.s. bunlar “vedat bey”ciler. onun okudugu kitaplara, gittigi yerlere asina olan ve -benim nazarimda- sofistike hayat gorusune sahip insanlar. bunlarin bir de alt grubu var "vedat bey, tokyo'ya yolunuz duserse, suraya mutlaka gidin"ciler, bunlar eser miktarda da olsa var.

    benim de icinde oldugum bir ikinci grup var; biz orta yolculariz, “vedat abi”cileriz. tipki "ortadirek saban" filminde, zuppe erkan'in karsisindaki kemal sunal gibiyiz, sabahlari "zeytin, zeytiiin, hanimis zeytin"cileriz". velhasil, kendi takip motivasyonumdan ornek vermem gerekirse, gunun birinde ”ankara - ic anadolu ekseninde veya ulasilabilir yurtdisindan (avrupa) tavsiye ettigi bir yere yolumuz duser de “buranin da $u yemegi meshurmus” diyerek deneyebilmek, ara sira paylastigi ve/veya onerdigi ilginc makaleleri okumak, filmleri ve kitaplari not almak gibi temel gudulerle takip ediyoruz. klasik metropol beyaz yakalisi olarak, kah"abi sizi bir yere goturecem, salas, on numara" diyebilmek, kah "nerede kardesim bu isletmenin sommelier'i"* cumlesini kurabilmek icin de vedat milor onemli bir figur.

    bir de hic anlayamadigim bir ucuncu grup var, bu grup oyle gizli sakli “yumurta” hesap falan da degil, kanli canli insan. bunlar “vedat” cilar. sahsen, abim veya ablam yok ama olsaydi isimleriyle hitap etmezdim herhalde. bu grubun en buyuk ozelligi emir kipi ile konusmasi. ortak noktalari; vedat milor eger yemek konusundan alakasiz bir sey paylasmisa “isine bak vedat” tandansli cevap vermeleri. numerik agirligini bilmiyorum ama mutlaka iki-uc paylasimindan birinde bu tipler var. adam diyor ki “karantina’da su kitaplari okuyorum (veya okuyacagim), kitaplarin biri de tez hocam michael burawoy’in bir kitabi" ... birisi “isine bak vedat” (veya “sen kim michael burawoy kim”) gibisinden bir sey yaziyor. "o yemek onla gitmez vedat", "cok sarap icmissin, azalt" ve daha bir suru sey. muhtemelen bu insanlar ertesi gun, buyuk resim kursuna giderken serviste "olm dun vedat milor'a ayar verdim twitter'da" falan diyorlardir.

    elbette "te$bihte hata olmaz" derler, mutlaka farkli reflekslerle ve amaclarla kendisini seven, merak eden, feyz ve ornek alanlar vardir, ama su ucuncu grupla isi zor.

    bu arada, youtube'daki canli sohbet programi bence muthis, (cuma aksamlari) ama canli ama sonrasinda mutlaka izleyin. sadece yemek vs degil cok ilginc konulara da deginiyor. (ozellikle 2.bolumdeki sanayi devrimi ile ilgili yorumlarini dinlemek cok keyifliydi)

    bu arada, 2009 yilinda bir roportajini okumustum, yanlis hatirlamiyorsam, alti yasindayken tereyag ve margarin arasindaki farki anlayabiliyormus, margarinli pilavi koyuyorlarmis onune yemiyormus (veya oyle bir sey) bir denk gelinirse sormak lazim, sayet gercekten oyleyse cok acayip gercekten.

    neyse, bir klise ile bitirelim; cok kaliteli adam.

  • bunlardan bir tanesi de benim. beyaz çorabı bitirdiniz, kısa kollu gömleği engellediniz, beyaz atleti yedirmeyecegiz!

  • baba gibi babadır. kızına sahip çıkmıştır. serefsizin eline bırakmamıştır evladını. ölen genç kendi kendini öldürmüştür. adam ilgili mercilere şikayette bulunmuş. kolluk kuvvetine savcılığa başvurmuş. daha 18 yaşında 78 suç kaydı olan suç makinesini ıslah altına alamayan devletin adaletini beklese evladını kaybedecekti. belki de başka evlatlarını da.

  • böyle teyzelerin amcaların allah bin belasını versin. ülke bunlar gibiler yüzünden bu halde. ölün geberin de hepimiz rahat edelim.

    gençliğimiz heba oldu bunun gibiler yüzünden. dinden soğuttunuz, yaşlı görünce insan çekinir oldu.

    yaşına başına bakmadan önce laf ile anlamıyorsa gerekirse şiddet ile anlatmak lazım.

    edit: bana özelden küfreden dangalaklar, şiddeti tabi ki onaylamiyoruz. kimse yaşlı diye başkalarının özgürlüğüne karışamaz. hak, adalet kavramları ülkemizde düzgün uygulansa, şikayet edildiğinde gerekli cezaların verileceği bilinse böyle entryler girmek zorunda kalmazdık. hepinizin ne bok olduğu belli zaten kelimelere dökmeye yazık.

    edit2: ulan mallara bak ana bacı sövenler mi dersin, adres ver mi diyenler dersin. ikiyüzlusunuz işte, düşünce yapınız ortada. allah kitap entry döşemek ile olmuyor bu işler.

  • ağızlarından sürekli ''halkı böyle aşağıladıkça kaybetmeye devam edeceksiniz'' gibi laflar duyarsınız. asıl kaybeden kendileridir ama farkında bile değildirler. seçim kazanmayı hayatlarının merkezine oturturlar. seçtikleri kişiler gününü gün ederken, bu mallar da onlarla beraber kazandıklarını sanarlar. git bak bakalım sığır kardeşim o milletvekili çocukları, bakan çocukları sana hiç benziyor mu? seçtiğin kişiler kazanmış oluyor, sen değil mal kardeşim. adam makarnaya muhtaç, ''kaybetmeye mahkumsunuz'' diye nutuk atıyor. akıl fikir.

  • beni bu adamların esprilerinden daha çok güldürebilecek tek şey mehmet ali erbil ile kıyaslanmalarıdır.

  • - bak satış elemanı olmak öyle bir şeydir ki ; şu elimde görmüş olduğun kalemin bir armut olduğunu; insanları inandırabileceksin . yapabilirmisin ?
    - o elindeki armut zaten.

  • günün birinde ülkenin en ünlü bilimadamının ve mühendisinin yarışacağı bir organizasyon tertiplenir... bazı kurallar vardır elbet: koşacaklardır, finiş çizgisinde de afet bir hatun vardır... işaret verilince bu afete doğru koşmaları gerekmektedir, hatuna ilk ulaşan kazanacaktır yarışı; ve de tabii ki hatunu... ancak koşu bildiğimiz yarışlar gibi değildir; her yarışçı ilk önce yolun yarısını koşacaktır, orda duracak ve daha sonra kalan yolun yarısını koşacaktır ve yarışın sonuna kadar böyle devam edecektir... start verilir, yarış başlar... ama bilimadamı koşmamaktadır... hakemler hemen yaklaşır ve:

    - yarış başladı ama siz koşmuyorsunuz, böyle giderse kaybedeceksiniz...

    bilimadamı kendinden emin bir şekilde:

    - niye kendimi yorayım ki, hiçbir zaman ulaşamayacağım nasıl olsa (açıklama da yapar)... şu aciz mühendise de bakın nasıl çabalıyor; çok yazık çok yazık...

    hakemlerin aklına yatar, ancak mühendis hala çabalamaktadır; az da yolu kalmıştır... merak içinde ona da sorarlar hemen yetişip:

    - mühendis bey, siz neden hala koşuyorsunuz? hiçbir zaman ulaşamayacakmışsınız ki (açıklama da yaparlar)... bakın rakibiniz koşmuyor bile...

    mühendis cevabı yapıştırır:

    - bırakın o salağı, ben işimi görecek kadar yaklaşacam ya o bana yeter!

  • hatalı tek bir kelimesi olmayan açıklamadır. bir şu açıklamaya bak bir de sabah kanzuk'un açıklamasına. şimdi bu yazar mı çamur entry giriyor ya da yetersiz?