ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
konyaspor başkanı ahmet şan'ın istifa etmesi
-
kendisini izmir marşıyla uğurluyoruz.
15 temmuz'da sokağa çıkanlar gezi gençliği değildi
-
ama senin çocuklar da orada yoktu. onlar da mi vatanını sevmiyor yoksa?
hdp'ye oy vermiyorum çünkü
-
`barış` kelimesiyle aldatılmak istemiyorum.
mültecileri geri gönderme sözü vermeyene oy yok
-
türkiye'nin acil çözüm bekleyen en önemli sorunu bence mülteci sorunudur.
hatta bunlara mülteci bile denemez, ülkelerindeki yaşam koşullarını beğenmeyenler buraya gelip ağalar gibi yaşıyorlar.
benim vergilerimle sağlık hizmetlerinden bedava faydalanıyorlar.
tüm mültecilerin geri gönderilmesini istiyoruz.
cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacaklardan bu sözü almak istiyoruz.
bu sözü ikna edici bir şekilde vermeyene de oy moy yok.
ev satın alma koşuluyla vatandaşlık alan yabancıların da tüm işlemlerinin iptal edilmesini istiyoruz.(fransa buna benzer bir iptali yapmıştı daha önce, demek ki oluyor.)
tüm dünyada konut açığı nedeniyle yabancılara konut satışı büyük ölçüde azaltılmış olduğu halde bizde bir de üstüne ödül veriliyor.
merak ediyorum, türkiye gerçekten yönetiliyor mu?
yok mu şu memleketin sahibi?
bir atatürk aramaktan da vazgeçtik, o kadar lükste de gözümüz yok, birazcık memleketini seven gerçek bir lider arıyoruz.
düzgün erkeklerin hepsinin kapılmış olması
-
rus üstadlarından birinin bir sözü vardır *:
"ideal bir evlilik asla olmaz, çünkü; düzgün kadın ilk teklifte kabul etmez, düzgün erkek de ikinci kez teklif etmez."
gençlikte zaten (bkz: piç tercihi) diye bir şey vardır, bu tartışılmaz. daha heyecan verici bir ilişki için risk alınır... sonra muhtemelen kalbi kırılan kişi erkekler hakkında yüzlerce önyargı geliştirir ve ilişkilerinde sürekli strateji kovalar. bunun belki de en önemli parçası "kendini ağırdan satmak"tır. bu da karşıdaki "düzgün erkek" bireyini iter. sen kendini naza çektiğini zannederken, karşıdaki erkekte "demek ki beni istemiyor, ben de rahatsız etmeyeyim." düşüncesini oluşturursun... sonuç mu? baştaki alıntıyı okuyalım lütfen.
evlenmek için geçerli ve güzel nedenler
-
yeteri kadar bekar kalıp 'biraz da evli sıkılayım şu yaşamdan' düşüncesi.
jack kerouac
-
"i had nothing to offer anybody except my own confusion"
(hiç kimseye kendi kafa karışıklığım dışında sunacak bir şeyim yoktu.)
jack kerouac
vallahi billahi o tırlar türkmenlere gidiyordu
-
onu seçmenine değil lahey'e anlatacaksın. ayrıca sizin dinde yemin dahi edilse yalan söylenebiliniyor.
(bkz: tayyip dini)
debe editi: yeter artık amk yapmayın şunu. tamam anladık hepiniz duyarlısınız.
telefona bakıp 14 kızdan mesaj geldiğini görmek
yemek yapan kadına arkadan sarılan erkek
-
çocukluğumdan aklımda kalan garip fotoğraflardan biri.
yaşım 12-13. karşı apartmanda - ama nası karşı bak, tam bizim evin hizasında. bizim evin ayna görüntüsü gibi düşün- birlikte yaşayan fantastik bir çift oturuyor. şimdi bundan 11 sene öncesine git. bak bakalım orda birlikte yaşayan çift denen şeyden kaç tane var. çevrede yarattığı yankıyı düşün. erkek olanın adını jose mariano koymuştum. (o zamanlar yayınlanan salak dizilerden birinin jönüydü ehehea) o yüzden bundan sonra kendisinden jose mariano diye bahsedeceğim.
şimdi bunlar çevredekilerden oldukça farklı bir çiftti. zira evli olmadıkları için, evde bir aşk havası süzülür dururdu. o yaz, açık balkon kapısından, onların hayatına dahil olmuştum. hatta sitece olmuştuk ahahaha. ama bunlardan onların haberi yoktu sanırım. çünkü öyle davranıyolardı. akşam olurdu, jose kapıdan koskoca bir çiçekle eve girer, karşı evde bir fransız güncel dizi filmi mutluluğu yaşanırdı. abla mütemadiyen jose'nin kucağındaydı. kucağa atlandıktan sonra, evde mutfaktan antreye, antreden yatak odasına doğru ışık geçişini takip etmek zor olmazdı. aynı zamanda tasarrufsever de bir çiftti bunlar.
gene gecelerden bir gece, abla mutfakta yemek yapmaya başladı. yere kadar olan jaluzi sayesinde görünmediklerini zannediyolardı fakat biz hepsini görüyor, god bless their love diyerek ellerimizi birleştirip tanrıya yakarıyorduk. abla tezgahta bişeyler doğrarken (oha detaya gel) jose mutfağa girdi ve yemek yapan o kadına arkadan sarıldı. 1-2 sallandılar. sonra ne mi oldu? mutfaktan antreye, antreden yatak odasına bir ışık geçişi. yemekten haber alınamadı.
bu saadet bir kaç yıl böyle sürdü. hatta üst komşunun oğlunun dediğine ve bizim de şahit olduğumuza göre (hohoahah kaçmaazz) o evde çok daha çılgın hikayeler yaşandı. diğer başka ablalar gibi. sonra, aniden evlendiler. eve bi mutsuzluk çökmüştü. çocukları oldu. aşk bitmişti. ne yemek yapan ablaya arkadan sarılma kalmıştı, ne çiçek, ne ot, ne kucağa alma ne de ışık geçişleri.
hayatımda ilk kez bi aşkın ölümüne, bir ikilinin macerasever genç bi çiftten "amca ve teyze"ye geçişine şahit olmuştum. ilişkilere bakışımı etkileyecekti bu.
bursa'da köpeklerin bir adamı parçalaması
-
bu ülkede gerçekten insan hayatının hiç mi kıymeti yok dedirten olaydır. üç beş kişi mamadan zengin olacak diye şehrin ortasında survivor yaşıyoruz.
abdullah öcalan'ın ablasının vefat etmesi
-
güldürürken düşündüren haber.
rabbim sıralı ölüm versin diyor, aciliyet diliyoruz.