hesabın var mı? giriş yap

  • estonya'da ormanın içine megafon yerleştirme fikrini ortaya atmış mimarlık öğrencisi.

    ormana büyük boylarda ve sesi geniş bir alandan toplayarak yayan bir akustik sisteme sahip. ormanın sesini dinlemek isteyenler için harika merkezler olmuş. gidip oturup, ormanın sesinin/sessizliğinin tadını çıkarabiliyorsun. aynı zamanda farklı sanatsal çalışmalarda da araç olabilecek bir tasarım olmuş.

    ormanda yürüyüş yapan insanlar için de aynı zamanda dinlenme noktası. ormanın içindeki çok düşük sesleri de toplayabildiği, normalde duyamayacağımız sesleri bir araya topladığı da söyleniyor. ama en çok ormanın içinde orman seslerinde rahatlamak ilgimi çektimi benim.

    böyle şeyleri de görüp yaşayabilmek için illa estonya'ya yolumuzun düşmesi gerekiyor. zira türkiye'deki ormanlarda karşımıza genelde kesilmek üzere işaretlenmiş ağaçlar çıkabilir.

    kaynak

  • belki blackberry, iphone gibi akıllı telefon kullanmıyorum ama benim telefon da aptal sayılmaz. mesela otomatikman saati geri almış bugün.kafa zehir.

  • açıklama yapmış futbolcu.

    yine şeref, onur, allah, millet ne var ne yok katmış önüne. kimseye hesap vermezmiş (saldırmak ne zamandan beri kanunen hesapsız kalıyorsa kafasında) de, oymuş buymuş. 3 yaşındaki çocuğun imla bilgisiyle, 3 iq'lu çomar manevi duygularını ortaya dökmüş, anca bu çıkabilmiş ortaya.

    bu delikanlılık falan da çok sökmez arda, kulüp bulamayacağın günler de gelicek, çok yakında.
    allah'tan başka kimseden bi' şey istemezmiş, allah için mi çektin lan referandum videolarını?

    sizin gibi çomarlar yüzünden ahlak, allah, maneviyat, aile, şeref, onur bütün bu kelimelerin içi bomboş kaldı, kafalarınız gibi.

    barcelona'dan osmanlıspor'a müthiş kariyer hikayeni okumaya az kaldı.

    not: milli takımı bıraktım olayını yemeyin, kovuldun arda kovuldun.

    edit: uyarı ve tavsiyeler sonucu yumuşatıldı, içimden gelenleri kaldırmak zorunda kaldım.

  • ilk kez ise sütyen açıldığında hayalleriniz büyük ihtimalle yıkılacaktır, hazırlıklı olun.
    sütyende durduğu gibi durmuyo meret...

  • diziyle ilgili bir ara uzun uzun çıkarımlarda bulunacağım ancak yorumlarda gördüğüm bir konuya kısa bir not yazmak istedim.

    öncelikle tanım: türkiye' de 13 yıl boyunca kesintisiz yayınlanmış, günümüzde izlendiğinde geçmişin bir belgeseli tadını veren dizi.

    yorum yapan bazı yazarlar, dizi için "sürekli kendini tekrar eden" ya da "yıllardır hep aynı şeyleri gösteren" ifadelerini kullanmış.

    halbuki dizi de neredeyse her karakterin yıllar süren maceralarına tanıklık edebilirsiniz.
    bazı örnekler vermek gerekirse;

    halil efendi: 13 yılda kapıcılıktan nasıl da işini gücünü yükseltip zengin birine dönüştüğünü görebilirsiniz.

    cafer: apartmanda nasıl bağlar kurduğunu ve ailesini genişletip çocuklarını büyütürken nasıl türlü işlere girip çıktığını, insanlar ile nasıl ilişkiler kurduğunu, nabza göre şerbet ile işlerini nasıl hallettiğini görebilirsiniz.

    ali: küçücük bir çocukluktan nasıl genç bir çalışana dönüştüğünü, bu süreçte bir gencin hangi yollardan geçtiğini, okul koşturmacalarını, sonrasındaki işsizlik derdini, aile işinde nasıl tutunduğunu ya da diğer arayışlarını, evlenmek isterken hangi yollardan geçtiğini görebilirsiniz,

    davut usta: almanya' dan geldikten sonra ülkesinde neler yaptığını, çevresine faydalı olmak, aile ve akrabalarına destek olmak için nasıl fedakarlıklar yaptığını, çocuğu ile nasıl ilgilendiğini görebilirsiniz. kültür çatışmalarından kurtulamadığını, nasıl kendince mücadele etmeye çalıştığını görebilirsiniz.

    şükrü: almanya' dan döndükten sonra yaptığı arayışları, istemediği bir işte nasıl yükseldiğini, abisinin şirketinde nasıl yükseldiğini ve şirketin değişim sürecini görebilirsiniz.

    şevket: oğlunun evliliği sonrası dünür ilişkilerini nasıl yürüttüğünü, ailesinin sorunlarıyla nasıl başa çıktığını, toparlayıcı olmaya çalıştığını görebilirsiniz.

    yani bu dizide bazı replikler ve bazı olaylar 13 yıl boyunca tekrar ediyor görünse de; her karakterin bu 13 yılda neler yaşadığını, nasıl ilerlediğini görebilirsiniz. tabi ki her dizi de olduğu gibi bazı rollerin hayatına daha az tanıklık ediyoruz, daha az detay görüyoruz ama dizi baştan sona aynı şeyleri gösterse ve 13 yıl izlense sanırım bu daha da değişik bir başarı olur :)

    13 yıllık süre boyunca yaşanan olaylar, neredeyse gerçek zamanlı olarak bizlere aktarılmış, insan ve akraba ilişkileri bir çok insana tanıdık gelmiş, insanlar saçma sapan stres ve aptalca manipülasyonlarla ekranlara kitlenmeye çalışılmak yerine hayatın içinden ve eğlenceli dakikalarla yıllarca eğlendirilmiştir.

  • --- feci spoiler ---

    en kötü kitap karakterleri listemde birinci sıraya tahtını kurmuş kişilik. kötü karakterlerin bile en azından zamanında değer vermiş olduğu ya da hala değer verdiği birileri varken voldemort’un hayatı boyunca kimseye önem vermemiş, kimseyi sevmemiş olması onu rahatlıkla birinciliğe sokuyor.
    çocukluğuna indiğimizde bu karakterin kötü olmasının hiç şaşırılır yanı olmadığını fark ediyoruz. annesi merope gaunt, babasının ve erkek kardeşinin tacizleriyle yaşamış olan slytherin soyundan gelen bir cadı. babası salazar slytherin’in soyundan geldiği için kızını mükemmel biri olması konusunda sürekli zorlayan egosu tavan yapmış bir adam. bu kız da sevgi muhtaçlığı çekerken bir muggle olan tom riddle’a âşık oluyor. tom riddle ona bakmayacağı için aşk büyüsüyle çocuğu kendisine âşık ediyor ve onunla evleniyor. oldukça yakışıklı olarak betimlenen tom riddle ise zengin bir muggle ailenin çocuğu ve normal şartlarda fakir ve bakımsız bir kız olan merope gaunt’a asla bakmayacak biri, ama büyünün etkisiyle kendinde olmadığından onunla evlenip kızı hamile bırakıyor.
    ama merope büyü yapmayı bırakınca tom riddle kızın hamile olmasını umursamadan onu terk ediyor ve evine dönüyor. kimseye karısının cadı olduğunu söyleyemiyor çünkü deli muamelesi görmek istemiyor. sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatına yeni bir sayfa açmaya karar veriyor.
    merope ise terk edilmenin üzüntüsüyle iyice hasta düşüyor ve yoksul bir yetimhanede çocuğunu doğurup ona sadece isim verebilecek kadar yaşıyor.
    voldemort, londra’daki bu yoksul yetimhanede büyücülük dünyasından bihaber olarak büyüyor. yetimhanedekiler ailesi hakkında bir şey bilmiyor, voldemort’un o zamanlar tek bildiği şey annesinin onu doğururken ölmüş olduğu. diğer çocuklardan farklı olduğunu keşfetmesi uzun sürmüyor ve bu da onu diğerlerinden uzaklaştırmaya itiyor. zihin gücüyle nesneleri hareket ettirebiliyor, hayvanlara sadece bakışlarıyla işkence çektirebiliyor ve yılanlarla konuşabildiğini keşfediyor. diğer çocuklar tarafından dışlanınca bu güçlerini onlara zarar vermek için kullanmaya başlıyor. voldemort, büyürken haklı olarak diğer çocuklardan farklı olmasının bir üstünlük olduğunu anlıyor. megaloman karakteri bu şekilde iyice gelişiyor, yalnız kalmak onu bencil biri haline getiriyor ve on bir senesini sevgiden uzak bir şekilde geçirdiği için ömründe sevgiye ihtiyacı olmadığını düşünüyor. on bir yaşında onu ziyarete gelen dumbledore bir anda tüm hayatını değiştiriyor. kendisinin eşsiz olduğuna inanıp büyümüşken bir anda kendi gibi bir sürü insanın olduğunu öğreniyor ve yalnız olmadığını fark ediyor. muggleları zayıf insanlar olarak görüyor, ölümün sadece muggleların başına gelebileceğine inandığı için annesinin de muggle olduğunu düşünüyor.
    hogwarts’a başladığında bir anda herkesten nefret eden voldemort’un tavrı değişiyor ve tüm derslerden iyi notlar alan biri haline dönüşüyor. muhtemelen bu davranışlarla kendini dumbledore’a kanıtlamaya çalışıyor çünkü dumbledore voldemort’un inandığı şeylerin tam tersine inanan bir insan. voldemort yetimhanede yıllarca her şeyden nefret ederek büyümüşken dumbledore ise her şeye sevgiyle yaklaşmayı savunuyor.
    voldemort okuldayken kendine bir sürü arkadaş ediniyor ama aslında onları arkadaştan çok bir çeşit mürit, hizmetkâr olarak görüyor. bu tutumunda ise büyücü arkadaşlarının hepsinden daha yetenekli ve güçlü olması etkili oluyor.
    voldemort bir dönemini aile geçmişini bulmaya adıyor ve inanılmaz bir araştırma yaparak babasının adını hogwarts’da bulmaya çalışıyor. senelerdir annesi ölmüş olduğu için babasını gözünde bir kahraman olarak büyütmüş, onun da kendisi gibi güçlü biri olduğuna inanmıştır. babasının adını hiçbir yerde bulamayınca ise büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor ve aslında annesinin cadı, babasının hiçbir işe yaramaz bir muggle olduğunu keşfediyor. bu hayal kırıklığı onun babasından tiksinmesine yol açıyor ve babasıyla aynı ismi taşımamak için kendine lord voldemort adını takıyor. tom marvolo riddle adını bıraktıktan sonra marvolo ismini araştırıyor ve en sonunda annesinin slytherin soyundan geldiğini öğreniyor. çok soylu bir aileden geldiğini öğrenmek onda iyice güçlü bir büyücü olma isteği uyandırıyor ve gelmiş geçmiş en yetenekli büyücü olmak istiyor. dumbledore’un çok büyük bir büyücü olduğunu bildiği için ondan korkuyor ve dumbledore, voldemort’un tek korktuğu kişi oluyor.
    voldemort hogwarts’ı bitirince kendini iyice karanlık sanatlar’a adıyor. annesinin inanılmaz soylu bir aileden gelmişken basit bir mugglela birlikte olup soyu kirletmesini kabullenemiyor bu yüzden büyücü olmayan herkesi aşağılık yaratıklar olarak görüyor. en güçlü büyücünün kendisi olduğu kanıtlamak için herkesin kendisinden korkmasını istiyor ve bu yüzden karanlık yolu tercih ediyor. bencilliği ve megalomanlığı herkesin kendisinden korkarak bahsetmesini istemesine yol açıyor.
    bunları düşününce voldemort’un kötü biri olması hiç şaşırtıcı değil. kimseyi sevmeyerek büyüdüğü için bir zayıflığı olmadığını düşünüyor ama harry ve dumbledore’a göre de kimse tarafından sevilmiyor olmak en büyük zayıflık.
    ayrıca;
    tom marvolo riddle, i am lord voldemort’u oluştururken aynı zamanda immortal odd lover’ı da oluşturuyor. bu da onun ölümsüzlüğe takıntısını ve kimseyi sevememesini belirten bir anagram.
    voldemort istese de kimseyi sevemez, jkr’nin söylediğine göre aşk iksiri etkisi altında meydana geldiği için sevebilme kabiliyeti olmayan biri olmuş.

    edit: bu ayrıntıyı nasıl unuttum bilmiyorum ama bu kadar kuvvetli bir karakter expelliarmusla ölmemeliydi, resmen karakterine hakaret oldu. avada kedavradan aşağısı kesmemeliydi bunu. asıl harry ile ikisi aynı anda avada kedavra yapıp aynı anda ölseydi ne efsane olurdu.

    --- feci spoiler ---

  • operasyondan geleli birkaç gün olmuş, taburun gazinosundayız. bir zamanlar popüler olan bir komutan da o zaman yüzbaşı. tertibim serkan'la acemi birliğinden arkadaşız, şansımıza usta birliğinde de aynı yere düştük.gazinoda birkaç tane arcade oyun makinesi var ve serkan ile final fight (hagar) oynuyoruz. komutan da bizi izliyormuş ama farkında değiliz. oyunda andore diye bir karakter var, çokça çıkıyor karşımıza. neyse serkan dedi ki "bu andore ibnesini ben ikimizin de tanıdığı birine benzetiyorum, bakalım bulabilecek misin?" ben de "aaaa aynı bizim pezevenk yüzbaşıya benziyor lan ahahaha" diye güldüm! o da "evet lan aferin bildin" dedi ve biz başladık ibne yüzbaşıya giydirmeye. ibneler, puştlar, yavşaklar havada uçuşuyor... birden komutanın "g.t nasipten çıkınca ya.ak bağdat'tan gelir, şimdi ne b.k yiyeceksiniz?" demesiyle buz kestik! şok içindeyiz. aslında biz acemi birliğinde bize çok çektiren bir yüzbaşıdan bahsediyoruz ama gel de anlat... komutan "ne ibneliğimi ne şerefsizliğimi gördünüz lan?" dedi ve yapıştı kulaklarımıza, kafalarımızı birbirine vurdu vuracak. "komutanım açıklayabilirim" dedim. "he açıklarsın, s.kimi açıklarsın, açıklarmış, hadi lan açıkla!" dedi. "komutanım biz size doğruyu söyleyeceğiz ama ikimiz birden burda olursak siz bizim birimizin uydurduğuna diğerimizin yalandan evet dediğini düşünüp inanmazsınız diye korkuyorum. serkan ya da ben birbirimizi duymayacağımız kadar uzaklaşalım. sonra ikimiz de anlatalım eğer aynı şeyi anlatmazsak ve inanmazsanız o zaman istediğinizi yaparsınız, birbirimizden habersizken aynı yalanı söyleyemeyiz..." o kadar emin söyledim ki adam kulaklarımızı bıraktı. serkan'ı dışarı çıkarttı bana da "anlat" dedi, anlattım... özetle "biz sizden bahsetmiyorduk, acemi birliğindeki komutandan bahsediyorduk" dedim. bunun üzerine komutan "oğlum acemi birliğinizi nerde yaptığınızı öğrenmem beş dakikalık iş hee" dedi. "komutanım gördünüz serkan'la konuşmadık, aynı yalanı söylememiz imkansız" dedim. komutan da "eğer aynı yerde askerlik yaptıaysanız 'biz aslında acemi birliğindeki yüzbaşıya dedik diyebilirsiniz, onun da aklına gelebilir bu' dedi.komutan bir yandan da detay sorup not alıyordu. "komutanım biz burda aynı yerde acemilik yapan iki kişi değiliz sadece, ali, fatih ve durmuş da var. oyundaki karakteri onlara da gösterebiliriz, o kadar çok benziyor ki içlerinden biri de benzetebilir, isterseniz onlara da 'bu adam sizin acemi birliğinden birine benziyor mu, benziyorsa adı ne?' diye sorabilirsiniz komutanım" dedim. komutan birine dışarıda bekleyen serkan'ı çağırttı ve bana git demeyince "komutanım benim çıkmam gerekmiyor mu?" deyince "sen de dur burada, gidip demin saydığın arkadaşlarını bulup onları tembihlemeyeceğini nereden bileyim?, burda dur ama ağzını açma" dedi... serkan'a sordu serkan da benle aynı şeyi anlattı. komutan sanırım inanır gibiydi. oradan bir askere demin adını verdiğim arkadaşları çağırttı zaten onlar da oradalarmış. çocuklar geldi "siz acemi birliğinde aynı yerde miydiniz? dedi. çocuklar "evet" deyince oyun makinesine bir jeton daha attık ve andore ibnesini beklemeye başladık... andore gelince komutan çocuklara "şu oyundaki herif sizin acemi birliğinden birine benziyormuş, birine benzettiniz mi? dedi. durmuş "ben birine çok benzettim komutanım ama değilse yanlış bir şey söylemekten korkuyorum" dedi. "oğlum korkacak bir şey yok" dedi ve diğer iki arkadaşa da sordu ama çocuklar bilemedi. komutan durmuş'a "kime benziyor?" diye tekrar sorunca "komutanım bizim bir ilhan yüzbaşı vardı acemi birliğinde ben ona benzettim" deyince fatih de "aaa evet komutanım çok benziyor hatta bende bir tane fotoğrafı var ilhan yüzbaşının ama biraz yan durmuş, ailem yemin törenine geldiğinde biz fotoğraf çektirirken o da oradan geçiyormuş tesadüfen" dedi.komutan "lan merak ettim şu adamı hadi fırla getir şu fotoğrafı" dedi, bizi de oturttu oraya bir yere. artık rahatlamıştık. komutan "ee nasıl bilirdiniz o yüzbaşıyı? deyince arkadaşlar da "pek iyi bilmezdik komutanım" dedi. aradan biraz zaman geçince fatih de geldi elinde fotoğrafla. komutan fotoğrafa bakınca "ulan ciddi ciddi buna benziyormuş bu adam hee" dedi. bize de "tabii siz yırttığınızı düşünüyorsunuz ama devletin yüzbaşısına ibne demenin bir cezası olacak elbet." diyerek bize 100 kere çök kalk yaptırdı... bu da böyle bir anımdır...

    düzeltme: öyle bir yerde bir harf hatası yapmışım ki "ne alaka?" dedirtecek cinsten...

    "ulan ciddi ciddi bana benziyormuş bu adam hee" yazmışım...

    "ulan ciddi ciddi buna benziyormuş bu adam hee" olacak.

  • allah kimseyi; 'gezi eylemleri' sırasında #dolar 1.88'den 1.92'ye çıktı diye "ekonomiyi batırdınız" diyecek kadar alçak; dolar 1.92'den 7.30'a çıktığı halde tek kelime etmeyecek kadar haysiyetsiz, şerefsiz yapmasın...

    amin deyu verin bre müslümanlar.

    edit: dolar 30 tl amq. gene biz terörölele onlar vatansever.