hesabın var mı? giriş yap

  • “insanlar asla söyledikleri kadar meşgul değillerdir. insanların öncelikleri vardır ve bazen sıra sana gelmez.” paul auster

  • bu yıllar sonra gelen devam filmi fikri çok iyi sonuçlar vermemişti bildiğiniz üzere. matrix'inden star wars'una çok defa denendi ama salondan çıkarken hepimiz o havanın tekrar yakalanamadığını düşünüyorduk. çünkü her filmde işte devir değişti, eski kahramanlar köşeye çekildi ve serilerin ruhuna pek uymayan yeni durumlar ortaya çıktı deniyordu. bu nedenle maverick ilk duyurulduğunda pek bir heveslenemedim. ancak sonra fark ettim ki bu projenin içinde tom cruise var ve bu adamın olayı zaten yaşlanmamak. yani ne olursa olsun yeni bir dönemdeyiz deyip filmin ruhunu öldürmeyeceklerini düşündüm ve cuma akşamı koşa koşa sinemaya gittik. şimdi film nasıl olmuş bir bakalım.

    --- spoiler ---

    biraz önce bahsettiğim üzere bence yeniden çevrimlerin ya da devam filmlerinin en büyük hatası bizim ilk filmlerde sevdiğimiz şeylerden çok uzaklaşmaları. mesela böyle bir durum star wars için geçerlidir. yeni üçlemede güçlü kadın temasını zorla hikayeye sokmaya çalışmışlardı. (güçlü kadın temasından şikayet etmiyorum yanlış anlaşılmasın benim derdim bunu hikayenin içine tam ekleyememelerinde) ancak buna gerek yoktu çünkü taa allah'ın 1977'sinde bunu yapıyorlardı zaten. a new hope'un başında han solo, her işten kaçmaya çalışan çıkarcı bir insanken, luke ise bunalımlı ergen gibi takılıyordu. o sırada leia galaksiyi kurtarmak adına ölüm yıldızının planlarını çalıp darth vader'ın karşısına dikilmekle meşguldü. bunu da hikayenin doğal akışı içinde yapıyorlardı.

    benim top gun maverick filminde en sevdiğim nokta da bu oldu. oturup ilk filme bakmışlar izleyici neyi beğenmiş, anlatılan filmin ruhu nedir tekrar çalışmışlar ve ikinci filmde de bunları bire bir uygulamışlar. top gun'ın olayı nedir? donanmanın en iyi pilotları bir araya gelecek, zorlu bir görev olacak, işte uçaklar vın vın uçacak, bir takım ego çatışmalarına girilecek, arkadaşlık dostluk ön plana çıkacak, deri ceketli tom cruise karizmatik şekilde motora binecek, bira falan içip kafa dağıtacaklar, maverick otoriteye falan karşı gelecek. tüm olay bu. izleyici bundan farklı bir şey beklemiyor zaten. herhangi bir ekleme yapmaya ya da farklı bir söylemi zorla dahil etmeye gerek yok ve top gun maverick tam olarak bunu başarıyor.

    tabi ki güncellemeler var çünkü aradan 36 sene geçmiş. ancak bunu da kalp kırıcı bir şekilde yapmıyorlar. sadece filmin başında pilotların devri bitti drone falan olacak deniyor. bu konuyu film boyunca devam ettirseler ve ana karakter işte bizim dönemimiz geçti diye üzülse sıkıcı olurdu. ancak film boyunca bir daha drone konusu hiç açılmıyor bile. bu olayın kalp kırıcı olma sebebi de şu; ben mesela han solo'nun, leia'nın luke'un falan yaşlandığının tekrar tekrar hatırlatılmasını istemiyorum. çocukluk kahramanım onlar benim, neden gözüme sokuyorsunuz bu konuyu manyak mısınız? bu filmde ise tom cruise'un inatla yaşlanmamasının da etkisiyle, yaşanan değişimi sadece hikayede yapılan atlamayı tutarlı şekilde oturtmak için kullanmışlar. olması gereken de bu aslında.

    filmin bir diğer güzel noktası da konuyu çok dağıtmadan ilk top gun'da hiç konuşulmamış ancak çağın ruhuna uygun olsun diye zorla eklenecek konulara hiç girmeden pür aksiyon yaşatması. aksiyon filmlerinin bile ilk yarısı görece sakin geçer. bu filmin ilk yarısında ise maverick'in kötü duruma düşmesi gerekiyor ki top gun'da öğretmen olmayı kabul etsin. orada işte bir köşeye atılmış üzgün bir ana karakter yerine prototip uçakla ses hızının 10 katına çıkan ve uçağın parçalanmasına neden olan bir pilot izletiyorlar bize. bu da izleyiciyi yakalamak için gerçekten mükemmel düşünülmüş bir fikir.

    filmin devamında ise gerçekten heyecan verici çekimler olduğunu söylemeliyiz. şimdi ilk top gun filmi 1986 yılında yapıldı ve o zaman sinema için kullanılan kameralar baya büyük ve hantal şeylerdi. o nedenle kokpite kamera koyup doğru düzgün çekimler yapmak çok zordu. bir de havada çekim imkanı falan daha düşüktü. şu an ise cep telefonuyla 4k görüntü alabiliyorsunuz. bu da izleyiciye daha detaylı görüntüleri daha net şekilde aktarma imkanı sunuyor. mesela uçaklar tırmanışa geçeceği zaman gazı ittirip yönlendirme kolunu eş zamanlı olarak geriye çektikleri bir çekim var. bunu ne zaman görseniz aha bir aksiyon geliyor diyorsunuz ve o 2 saniyelik cut bile filme muazzam bir heyecan katıyor.

    film senaryo anlamında da heyecanlı. hatta seyirciyi şaşırtacak şöyle ufak bir numarası da var. şimdi filmin büyük çoğunluğunda tek bir görevden bahsediliyor. işte vadiye giriş yapılacak, radar seviyesinin altında uçulacak, hızlı olunacak ki karşı taraftaki uçaklar bize yetişemesin, bir tırmanış yapılacak tepe aşılırken uçaklar ters dönecek, hedefe dalış, iki ekibin arka arkaya isabetli atışı ve sonra 10 g'lik tırmanış. rakamlarla aranız iyiyse kaç knot'ta gidilecek irtifa kaç feet olacak onu bile hatırlarsınız. bu durum izleyiciye bir güven duygusu da veriyor çünkü ne olacağını biliyorsunuz zaten. bu noktadan sonra rooster'ın ve maverick'in vurulmasıyla film o güvenli alanı ayağınızın altından çekip alıyor ve ne olacağını bilmeye film boyunca alışık olduğunuz için o son aksiyon kısmının heyecanı 3'e 5'e katlanıyor. ha yine belki klişe işler oluyor ama film ilk kısımda senaryo inşasını o kadar iyi kurmuş ki son anda kurtarma gibi şeyler bile izleyiciye eğlenceli geliyor.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak sanırım en beğendiğim ve eğlendiğim devam filmi bu oldu. işleri çok karıştırmadan izleyici neyi sevdiyse onu yapıp geçmişler. gün batımına doğru arabanın başında bekleyen sevgili çok mu klişe dememişler mesela top gun biraz da poz kesme midir, diye sormuşlar. evet yanıtını alınca basıp geçmişler sahneyi sonuç da muazzam keyifli bir film olmuş.

    bir de tabi ki filmi izleyip yine yaldır yaldır inceleme videosunu yaptık. ona da bakmak isterseniz linki burada. https://youtu.be/-v3jylimfs4

  • sınıf başkanı olduğum için derslere giremediğim ve ucundan dahil olduğum nesil. çünkü albayımız "bir sınıfta iki rütbeli olmaz sen derslere girme, kafadan 5'ini vereyim" diyerek beni kantine yollardı.

  • iktidar sahiplerinin epeyce yakın dostu olan babası sayesinde görülecek yargılamanın bilirkişi raporu şu ifadeleri içerecektir;

    "28.01.2016 günü saat 01.05 sularında istanbul ili beşiktaş ilçesi sahil yolu mahallinde meydana gelen kazaya ait kaza tutanağı, hasar tespit tutanağı okunmuş, görgü tanıkları dinlenilmiş ve kamera kayıtları incelenmiştir. kazanın sanığın kullandığı aracın karşı yöne geçerek, kendi şeridinde seyretmekte olan polis aracına çarpması suretiyle gerçekleştiği tespit edilmiştir. kaza her ne kadar görgü tanıklarının anlatımı ve kamera kayıtlarıyla sanığın 8/8 kusuru ile gerçekleşmiş gibi görünse de sanığın 01.05.2015 tarihli ................. hastanesi raporu ile kronik .............. hastası olduğu ve bu nedenlerle kullandığı ............. isimli ilacın yan etkilerinden birinin de kısa süreli baygınlık olduğu; sanığın söz konusu kazadan 2 saat önce yan etki yaratan ilacı kullandığının o anda yanında bulunan görgü tanıkları ve sağlık raporuyla da sabit olduğu anlaşılmıştır. belirtilen nedenlerle sanığın kaza sırasında baygın olduğu için karşı şeride geçmiş olduğu ve dolayısıyla kastının olmadığı, sanığın söz konusu ilacın yan etkilerini bildiği halde içtikten sonra araç kullanmaya devam ettiği için taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan yargılanması gerektiği yönündeki görüşlerimi...."

    göreceksiniz işte. bu ülkenin polisinin gücü garibana yeter. nasıl ki bir vekil çocuğu 15 tane polisi ip gibi önüne dizebiliyorsa gece yarısı. 2 polisin bir zengin çocuğunun keyfi yüzünden ölmesinin de üstünü öyle kapatacaklar. ve o iktidar yalakası tayfa bu olay karşısında sesini bile çıkaramayacak.

    edit: imla.

  • tam tersine bu zincir marketler olmasa küçük esnafın bizi nasıl öpeceği belli değildi. artık en ufak ihtiyacımı bile hemen evin yanındaki bakkaldan değil de bu zincir marketlerden alıyorum. size acıyanın aq. umarım bu zincir marketler daha da çoğalır da bu çakal esnaf toptan yok olur.

  • mail yoluyla bana ulaşan, sahibinin belirtilmemiş olduğu bir anı:

    ben askerligimi ankara etimesgutta pek kisa donem olarak (6 ay) yaparken ve cuma gununden evci cikarken bile mutlu degildim.

    ama allahin sopasi yok ki...

    bir gun bize kurtulus dizisinde rol alacagimiz soylendi. konu memleket meselesi olunca tabii, sahsi cikarlarimizi bir yana birakip senaryoyu okumadan kabul ettik teklifi.

    sahnelerin polatlida cekilecegini soylediklerinde icime biraz kurt dusmedi degil.

    polatli topcu okuluna bir geldik ki belene kampindan farksiz bir yer. 2000 kisiyi cole saldilar ve cadirlarinizi kurun dediler.

    ertesi gun bir kismimiza kuvva-i milliye, bir kismimiza yunan, ve diger gavur askeri kiyafetlerini dagittilar. tabii bizim kuvva-i milliye kiyafetleri yirtik pirtik. ayni kiyafetle cekim yapip, yatip kalkip yasiyoruz. sabah bir matara su veriyorlar ve bir matara suyla her turlu ihtiyacimizi karsiliyoruz.

    saat 08:00 de otobuslerle sete gidiyoruz. set dediysem yanlis anlasilmasin yildiz tepe. sakarya meydan muharebesinin gectigi yer.
    rivayete gore (resmi tarihte boyle bir bilgi yok) tepe daha once bizimmis. bizimkiler yeterince stratejik gormeyip birakmislar ve yunanlilar aldiktan sonra da aymislar ve tepeyi geri almak icin taarruza gecmisler. (bu konuda tarih bilgisi olan varsa ve beni aydinlatirsa cok sevinirim).

    neyse, cekimler baslamadan once trt nin citir kizlari 2000 kisiye makyaj yapiyorlar ve tabii ki 1999 abaza makyajlarini silip yeniden yaptirmak icin siraya giriyor.

    makyozlerden biri tanidik cikti ve kizcagiza bizimkilere ulasmasini ve bana temiz camasir vs. gondermelerini soyledim.

    savasmak pis bir is. insanin ustu basi batiyor. tepenin basinda bir komutan. asagidan pire gibi gorunuyor ve asagida biz yani 2000 asker.

    komutan megafonla hucum diye bagirgyor ve biz allah allah nidalarıyla gavurun ustune yildirimlar gibi cakiyoruz. tabii bu sirada birilerinin olmesi gerekiyor ve herkes daha az kosmak icin olmek istiyor.

    olume talep cok olunca komutan (cakmak cakmak bir teğmen-enteresan
    birisi) bu isi siraya soktu. bu sefer kim olecek diyince herkes elini kaldiriyor. ama bizim bir kisa donem var, her defasinda siyatik, dalak sismesi, koroner kalp yetmezligi gibi hastaliklar bahane ederek olmek istiyor ve adamin tum saydigim ve sayamadigim hastaliklari icin raporu var. komutan kim olecek diyince herif her defasinda bir rapor ibraz ediyor ve olme hakki kazaniyor. e n sonunda komutan "lan ne bicim herifisin be, sen zaten olusun olum"
    diyerek ona her cekimde olme hakki tanidi.

    bir keresinde de ben olmeye hak kazandim ve olme yerim de yunan siperine 5 metre kala. yaklaşık 300 metre tirmanmamiz gerekiyor yani. neyse hucum emirini aldik ve allah allah allah... tirmanmaya basladik, tabii ben savasmayali yillar olmus biraz hamlamisiz.
    nefes kesiliyor. buffaloda top kosturmaya benzemiyor.

    benim olme mekanima daha cok var ve benim gozum karardi ve artik bacagim cekmedi.

    ben de erken olmeye karar verdim.

    ve yandim allah diyerek goge yukseldim, silahimla havada bir yay gibi gerildim ve koca bir dag gibi devrildim ve en yuce kata erme serefine nail oldum.

    buraya kadar olayin butun hamasi yonu bir anda traji-komik bir hal aldi. tabii olduk ve devrildik ama; yildiz tepe, dik bir tepe hafiften.

    olduk ama basladik yuvarlanmaya. her taraf tas, kaya, cakil. oramiz buramiz yirtiliyor. zaten elbise dedigin caput parcasi.

    yirtiklardan filan don paca geziyoruz. ben bir taraftan yuvarlanirken bir taraftan tutunmaya calisiyorum . tufek bir tarafa, matara ve diger techizatlarim bir tarafa, ben bir tarafa yuvarlanip duruyoruz.

    durmak mumkun degil. guya olduk rol icabi; ama can tatli tabii.
    velhasil olsen bir turlu olmesen bir turlu.

    ertesi gun biz yunanli olduk ve temmuz sicaginda bize kase elbiseleri giydirdiler. uzun donemlerden biri tutturdu ben yunanli olmam diye.
    "abi ben yunanli olursam koye donemem, anamin babamin yuzune nasil bakarim" diyor. olum ulan rol icabi bir sey olmaz dedikse de dinletemedik ve herif ictimaya cikmadi.

    tabii bizim bolukten biri yunan olmayi kabul etmeyip cekimlere katilmadigi icin ceza yedik. bu ara tuvaletleri cukur acip bez paravanlarla insa ettik.

    gece bir ruzgar cikiyor, colun ortasinda comelmis yuzlerce ay parcasi ortaligi aydinlatiyor.

    yunanli oldugumuz gun yine yayilmisiz ortaya hucum emri bekliyoruz. hucum emri geldi ve basladik taarruza. bu sefer gavur olarak.

    ve bizim boluk salak gibi yine allah allah nidalariyla saldiriyor.
    tepeden yakin cekim de yaptiklari icin son derece dikkatli olmak gerekiyor aksi taktirde cekim tekrar ediliyor ve bir cekimin hazirligi 3 saat filan suruyor.

    ulan dedim "manyak misiniz olum biz yunanliyiz ne allah allahi".
    demez olaydim. cekim devam ederken bizim boluk durdu. oradan biri peki ne diyecegiz diye ortaya son derece kritik bir soru atti. boluk konuyu tartismaya basladi.

    bu arada yuzlerce at yanimizdan gok gurultusu halinde geciyor.
    ortalikta bombalar patliyor. gurultuyu ve arbedeyi anlatamam.

    diger yunan bolukleri yanimizdan allah allah diye geciyorlar ve gecerken bizim boluge bakip ulan bunlar ne yapiyor savasin ortasinda diye anlamsiz anlamsiz bakiyorlar.

    olum birakin tartismayi hicbir sey demenize gerek yok kosun yeter diyorum ama bomba sesleri ve at kisnemelerinin arasinda beni pek sallayan yok. dallamanin teki bir dakika diye kukredi, beb buldum "makarios" diye bagiralim dedi. bu olaganustu fikir de bir sure tartisilmaya deger goruldu ve sonuc tahmin ettiginiz gibi sahne yeniden cekildi.

    cunku yukaridaki kameralar bizi ayna gibi cekmisler. savasin ortasinda bir grup yunanl hararetli bir sekilde tartisiyor.

    bu arada mayinlarin daha iyi patlamasi icin icine at pisligi koyuyorlarmis ve bunu kimseye soylemediler.

    daha ilk cekimde basladik kosmaya ve yanimizda, sagimizda solumuzda bombalar patliyor. ortalik bir anda bok gibi kokmaya basladi ve gokten basimiza at boku yagiyor. ensemizden at boku oldugu gibi iceri. herkes durdu ve uyuz gibi elini sirtina sokup basladi kasinmaya.

    sonuc yine tahmin ettiginiz gibi. cekim sil bastan.

  • 80 milyonun çalıştığı, ürettiği, kazandığı tüm değerleri ve tarihten gelen kurulu düzeni, kurumlarını; sırf seçim kazandı diye mülkiyetine geçirip kendi özel şirketi gibi yönetmek istiyor. yönetiyor da.

  • üniversite yıllarından bu yana sevgili olan iki arkadaşım geçenlerde evlendi. zaten beş senedir felan birlikte yaşıyorlardı. neyse altılı bira kaptım gittim evlerine.

    ilk fark ettiğim değişiklik sifonu çekince klozete mavi bi su dökülmesi oldu. o neydi lan öyle? sonra bi baktım lavaboda taşlar var. kokulu böyle. her yer pampak olmuş. sigara sararken temizlik gerginliğinden döktüm tütünü . sonra balkonda tüttürdük dalgaları. velhasıl en temel değişiklik sterilizasyonda oluyor sanırım.

    çok mutlulardı. temiz ve mutlu. bense pis ve huysuz olarak evime döndüm. *