hesabın var mı? giriş yap

  • bu saç tipini önce amerikan filmlerindeki bebelerden, şimdilerde de bizim kendi yeni nesil kolej çocuklarımızdan bilirdim. ama ben bu saç tipini mendil satan çocuklardan bilmezdim.

    geçen *yüksel'de bir fast-food cafede dışarıda oturuyorum, kumru bekliyorum. hava soğuk, montumun içinde büzüşmüşüm. kafamdan seri biçimde düşünceler geçiyor, yani kendimi dış dünyaya kapatmışım. sonra bir çocuk geldi, dokuz on yaşlarında, elinde tek bir paket mendil. sırayla masaların önünde dikiliyor. ama sesi çıkmıyor. dalgın dalgın çocuğu izlemeye başladım. bu kız çocuğu, eski püskü giysilere, pembe renkli yazlık bir ayakkabıya ve genel görünüşüyle son derece zıt bir saç kesimine sahipti. aslında bu kız çocuğu mükemmel saçlara sahipti. son derece gür, canlı, adeta şampuan reklamlarındaki gibi saçlara. ama muhtemelen saçlarını anası evde kesmişti. hiç hesapta olmadığı halde tam da amerikan filmlerindeki erkek çocukların saçlarına benzemişti.

    sonra bu kız benim masamın önüne geldi. yüzünde bir gülümeseme vardı. belki dişlek olduğundan gülümser gibi bakıyordu, belki artık insanların önünde dikile dikile otomatiğe bağladığı bir duruştu o. "mendil alır mısınız?" dedi, ama sesi çok kısık çıkıyordu. yüzüne bile bakmadım. öyle hafif yan tarafa diktim gözlerimi. dikilmeye devam etti. biraz yerimde kıpırdandım ve kızın yüzüne bakmaya bile lüzum görmeden "çkt" dedim.

    "çkt". o kadar.

    sonra yüzündeki ifadeyi hiç bozmadan yan masaya gitti elinde mendiliyle.

    siz hiç böyle bir reddediliş gördünüz mü? ömrünüzde hiç bu kadar umursanmadığınız, önemsenmediğiniz oldu mu? harflerden sözcük oluşturmaya bile tenezzül etmeden bir dudak hareketi ve anlamsız bir sesle ile savuşturuldunuz mu? o çocuk o an hepsini yaşadı. o kız çocuğu kimbilir kaç zamandır bunu yaşıyordu. o beş dakikada bile belki on masa tarafından reddedildi. ama ben o kız çocuğunun durumunu o an hiç olmadığı kadar idrak ettim. içimde bir şey koptu, yok oldu. bu, tam olarak sokakta soğukta mendil satan çocukların dramıyla ilgili değildi, sokaktaki biz "normal" insanlar bunu içselleştireli ve üzerinde düşünmeyi bırakalı çok olmuştu çünkü. bu, daha fazlasıydı. bu o kızın saçının tipiyle ve asla bozmadığı gülümesemesiyle ilgiliydi.

    içimde bir şey yok oldu ve üç gündür o anı düşünmekteyim. seni ve gülümseyişini unutmayacağım yüksek gelirli saç kesimli mendil satan çocuk.

  • yahu zaten bir kesim oruçlu değil mi? yani zaten lokantalara giden insan sayısı azalacak. öyleyse neden böyle bir kapatma geliyor? oruç tutmayan vatandaşlara bir çeşit dayatma değil mi bu? söz oruç tutacağız, acı bize.

    hayır yani bir aydır her yer açık, mesafeli şekilde(?) oturuluyor mekanlarda.

    süreç çok kötü yönetiliyor ne yazık ki...

    edit: toplu iftar organizasyonlarını önlemek için yapıldığını iddia edenler oldu*. dostlar, mekanlar 7’de kapanıyordu yani birçok ilin iftar saatinden önce. amaç bu olsa 5’te kapatılma kararı çıkardı. basbayağı “ben oruç tutuyorum, tutmayanlar da umrumda değil ne halt yerseniz yiyin” demek bu karar. ayrıca yapılan kongrelere falan değinmiyorum bile aynı şeyleri tekrar etmenin bir anlamı yok.

  • kendisinin kel kafasını öptüğümü söylemiş miydim?

    fenerbahçe'den kovulduktan sonra, türkiye'den ayrılmadan 2 gün önce acarkent'te yer alan evine gittim. zar zor ulaşabildiğim aslanlı ev tariflerinden yola çıkarak evini buldum. kapıda nakliye için bir kamyon, 3-4 tane taraftar, bedri baykam ve asistanı vardı. benim boynumda boyunluk, 10 gün önce talihsiz bir kaza ile boynumu kırmıştım. sağa sola robocop gibi bakınıyorum. sonra kamyona eşya taşıyan alex de souza geldi kapıya, ayağında terliklerle.

    tanıştım. alex de souza ile tanıştım. ben adımı söyledim. merhaba ben alex dedi. mütevazı kelimesinin içini dolduran bir adam. kendisine dert yandım, başkan aziz yıldırım ve aykut kocaman hakkında serzenişte bulundum. problem yok dedi. sanki kovulan benmişim gibi, o kadar sakin ve vefalıydı. o kadar fenerbahçeliydi. ve bir o kadar mutsuz ve üzgündü.

    ben aslında ingilizce konuşuruz diye düşünüyordum ama başından itibaren bütün sohbet türkçe gelişti. çocukları, eşini falan sordum. alex de souza'ya bildiğin halini, hatırını sordum yani. kendisi için hazırladığım ufak bir hediye verdim. sonunda nasıl oldu bilmiyorum, bir anda eğil kafandan öpücem dedim. güldü ve kafasını eğdi. ben alex'in kafasından öperken, bedri baykam'ın asistanı fotoğrafımızı çekiyordu. sanki iki eski arkadaşmış gibi tokalaştık, beraber atkı açtık, sarıldık ve vedalaştık.

    o anlar hayatımın unutulmaz anları arasında yerini aldı. gecenin bir vakti fitbol dergi'de samet güzel'in yazısını okurken geldi aklıma ve yazmak istedim. bu adam kesinlikle bir futbolcudan fazlası. ciddi anlamda duygusal ve iyi bir insan. saha içi ve saha dışında kesinlikle aynı yapıda olan, hayatımda arkadaşım olarak temasta kalmasını isteyebileceğim bir insan. yolu hep açık olsun.

  • adamda acayip güven veren bir tip var. bir gomez'e bakıyorum, bir buna bakıyorum, enver paşa'yı daha iyi anlıyorum.

  • rock'n coke'a 2015 tane impala gelecek şeklinde okuduğum haber. çok kısa bir süre de olsa sebebi neydi diye düşündüm.

  • lütfen bu entry beğenin. yarın debede durursa daha çok insanın görmesi sağlanabilir. debe zor ama yinede denemekten bir zarar gelmez. ya olursa?
    peşin edit: başlıkta bir çok kişi bu konuda mutabık. bunu beğenin diğer tüm yazılarımı eksileyin, gerçekten sorun değil.

    edit:
    debe olmuş, herkese çok teşekkürler. şu an 60bintl (düz hesap) toplanmış durumda. bu da 4 aylık tedaviye denk geliyor. 8 aylık daha toplanması lazım. hadi bakalım biraz daha asılalım hakan için :)

    "hakan bebek 2.5 yaşında. doğumunun 3. gününde sarılık nedeniyle beyin felci geçirmiş.

    duyamıyor, konuşamıyor.
    ayrıca kronik akciğer hastası.
    yutma refleksi yok, karnından besleniyor.

    doktorların dediğine göre tedavi olmazsa 5 yaşına kadar yaşayabilirmiş. aileyle konuştum. aylık tedavi giderleri 15.000 tl ve aralıksız 1 yil tedavi görmesi gerekiyormuş. "

    facebook linkinde ayrıntıları var.
    https://www.facebook.com/…cinsendebiradimat/?_rdr=p

    bu da adına açılmış sayfa ve hesap bilgileri.
    http://hakandemir.info/

    edit: neler yapılabilir?

    arkadaşım,
    yılbaşında sevgiline hediye almak için ayırdığın para varya. heh o parayı hakan bebeğin yardım hesabına yatır ve yılbaşında sevgiline onun adına bir çocuğun hayata tutunması için yardımda bulunduğunu söyle.
    bu yardımın en güzel parfümden daha güzel koktuğunu,
    en pahalı takıdan çok daha görkemli olduğunu,
    onun adına bir çocuğa iyilik yapmanın ise tarifsiz bir duygu olduğunu söyle.
    havale veya eft yaparken açıklama kısmına sevgilinin ismini yaz ve sevgiline bu işlemi gerçekleştirdiğin dekontu hediye et.
    siz hayatınız boyunca verdiğiniz en güzel hediyeyi vermiş olun. sevgiliniz ise bugüne kadar aldığı en güzel hediyeye kavuşsun ve bunu hayatı boyunca unutmasın.

    bu arada az önce baba ile facebook'tan kısa bir yazışma gerçekleştirdik.

    --- babadan mesaj var ---

    hepinize çok teşekkür ediyorum güzel insanlar oglumu iylestirecez ınsallh rabbim ayağınıza taş değdirmesin

    --- babadan mesaj var ---

    ayrıca: "şuan sabahtan beri toplam 2 bin oldu 45 bin lazım 3ay icinde. yani bir sene içinde 347bin toplanması gerekiyor ameliyat olup duyabilmesi için birde bi kaç sene iyi bir tedavi gorebilmesi için 5 yaşına kadar iyi bir tedavi olabilirse çok iyi konuma gelecek başını tutabilecek en önemlisi ağzından yemek yiyebilecekçok zor benim oğlum bırakın ağzından yemek yemeği şuanda ağzından içmek için suya muhtaç."

    bu uyarıya dikkat lütfen. yılbaşı gelmeden bu paranın çok daha üstü toplanır burada. hadi hanımlar beyler pamuk eller cebe!

  • gabriel garcia marquez'in vefatı sebebiyle resmi sitesinden mesaj yayınlayan kulüptür. gıpta ediyorum lan böyle kulüplere elimde değil. bizim hacıosmanoğlu'na "abi beşiktaş gabriel garcia marquez hakkında resmi siteden açıklama yapmış" desen "ilgilenmiyorlarsa koşun sivas almadan alın getirin" der muhtemelen.. vay amk..