hesabın var mı? giriş yap

  • --- spoiler ---

    portakal'ın chp'li belediyelerin yardımlarının engellenmesine, diyanet işleri başkanlığı'nın siyasallaşmasına ve tüm devletlerin yoksullaştığına yönelik tespitleri 'ihlal' olarak değerlendirildi.
    --- spoiler ---

    halkın gerçekler hakkında bilgilendirilmesini ihlal olarak değerlendirmiş iktidar karşıtı yayınları engelleme üst kurulu. katıksız ihlaler konusunda kombo yapan yandaş basına tek bir ceza vermeyen kurum ışık hızıyla fox tv'ye ceza yağdırmış. ne desek gg.
    (bkz: keser döner sap döner gün gelir hesap döner)
    edit: bkz düzeltildi

  • ekşi şeylerde paylaşılan entryden geliyorum. birkaç önemli noktaya değinmek gerek, öyle tek bir tarafın savunması öne çıkmış olmasın diye yazmayı zorunlu gördüm.

    andrew, caner taslaman’ın, devr-i batıl veya fasit döngü denilen ya da yazarın dile getirdiği “petitio principii”denilen bir safsata yaptığını iddia ediyor. bu nedir kısaca; bunu yazıyorum çünkü arkadaş manipüle ettiği için fasit döngü örneğini bile bozarak vermiş, absürtü daha absürt hale getirmiş. neyse misal, “x’in sebebi y’dir. y’nin kanıtı x’tir. o halde x de y de doğrudur.” şimdi bu absürt döngünün “batıl” ve “fasit (bozuk)” olarak adlandırılması bile bu döngünün saçma bir safsatadan ileri olmadığını gösteriyor. eli yüzü düzgün hiçbir kaynak bu argüman ile kanıt yapmaz, caner taslaman’ın iddiası da bu fasit döngü içinde yer almaz. peki nasıl; allah’ın varlığının delili, kur’an veya peygamber değildir. kur’an bir haber, peygamber ise bu haberi insanlara (kullara) ulaştıran bir aracıdır ki bu kur’an’da açıkça ifade edilmiştir. yani hiç kimse allah’ın delili kur’an’da yazıyor demez. kur’an, allah’ın varlığını yaratılmışlar/yaratılanlar üzerinden açıklar. yaratılmışlar, bu döngünün dışında olduğundan delillendirme çalışır ve “fasit döngü” iddiası çöp kutusuna atılır. konuşmada caner taslaman, misalleri yaratılmışlar üzerinden veriyor ve dolayısıyla “fasit döngü” içine girmiyor. zaten fasit döngü içinde olmadığı için metnin ilerleyen noktalarında yazar da caner taslaman’ı bu kez “natüralit” olmakla suçluyor. kardeşim bilimsel delil istiyorsunuz, getirince de “natüralist” diyorsunuz. sonra da onu natüralist / metodolojik natüralist kavramlarını karıştırmakla suçluyor. ya üstte sen karıştırdın zaten kavramı işin içine.

    bilimsel delilden kasıt allah’ın gözle görülmesi, kulakla duyulması ise bu “tanrı” tanımına aykırı olduğundan dolayı zaten olanaklı değildir. burada safsataya düşen yine yazarın kendisi olmaktadır. yazar bizden “yanmayan bir ateş” istiyor ama ateş doğası gereği yanarak var olur ki böyle bir istek mantık dahilinde olmadığından safsatadır. tanrı “aşkın” olduğu için duyular ile algılanamaz. ancak idrak edilebilir ki idrak da görmek gibidir. örneğin sevmek soyut bir kavramdır, biz bir kişinin bize olan sevgisini çeşitli hareketleri ile (sarılma, öpme, vs.) görebiliriz ama bunu manipüle eden insanlar da vardır. insan bunu idrak ederek anlayabilir. başkasının bizi sevmesi üzerinden örnek vermek belki maddi kanıtları olduğundan yetersiz kalabilir bu yüzden bir insanın örneğin eşini sevmesi veya doğrudan kendisini sevmesi üzerinden de örnek vermek daha doğru olacaktır. sizin eşinizi sevmenizin kanıtı nedir veya kendinizi sevmenizin kanıtı nedir. insan kendisini, kendiliğinden sever. bunun bir maddi kanıtı olamaz. bu akıl ile idrak edilen bir kavramsal sonuçtur.

    ayrıca şu nokta çok önemli, karşı tarafın “rasyonel kanıt” beklentisinin mahiyeti net olmamakla birlikte, “2 x 2 = 4 eder” veya “güneş doğudan doğmaktadır” önermeleri gibi kaçınılmaz sonuçlar bekleniyor ise o halde imanın “sınav” vasfı ortadan kalkardı. sınav vasfı ortadan kalktığı anda zaten dinin ve yaratılışın da bir önemi kalmıyor olurdu. yine dönüyoruz idraka. tüm deliller allah’ın idrak edilmesini sağlayan argümanlardır. özgür irade konusundaki safsataya cevap bile verilmez. tanrı insanı “özgür irade ile yarattı denildiğinde” ne anlıyor bu arkadaş ben anlamadım. özgür iradenin temellendirmesini mi istemiş acaba. irade insanın varlığının ön koşullarında biridir. irade yoksa insandan zaten bahsedilemez. tabi ki bir nihilist özgür iradeyi reddedecek. yoksa nihilist olamaz malum..

    bilimsel mucize demişken de gazali’yi anarak devam etmek lazım ki burada arkadaş yine bir manipülasyon ile haklı çıkıma basına girmiş. din hakkındaki tartışmaların birçoğunda gazali ile ilgili bu mantık hatasını görmek mümkündür. nedir bu; gazali bilime karşı idi, meşhur tuhafetül felasifesi ile bilimi sınırlandırdı, nedensellik inancını ortadan kaldırdı. gazali deyip ardından pamuk örneğini verince her şey bitiyor sanıyorsunuz ama kazın ayağı öyle değil. “bilimsel tefsir usulünün” temelini atmış bir adam hakkında “bilimi bitirdi, nedenselliğe karşı çıktı” argümanlarını savunmak, bilim etiği açısından ne derece doğru okuyucu karar versin. bilimsel kesinliklerin reddedilmesini, islam’a karşı bir cinayet işlenmesi olarak yorumlayan, akıl azledilemez bir hüküm koyucudur diyen bir adam nasıl bilimi sonlandırmış oluyor. o meşhur pamuk örneği de nedenselliğin ortadan kaldıran bir örnek değil mucizeleri temellendiren bir örnektir. nedensellik kabulü olmadan bilim yapmamızın imkanı dahi yok. eğer böyle bir şey olsaydı gazali’nin (haşa) bilimle uğraşmak şirktir demesi gerekirdi ki bunu değil gazali hiçbir alim dememiştir… safsata yine çöktü!

    bir diğerine gelelim. andrew şüphecilik ile ilgili bir diyalog kurmuş, orada yine bir manipülasyon var. şunu okuyan insan, ulan bu caner hoca nasıl felsefe profesörü diyecek. oysa ki asıl olması gereken diyalog şu aşağıdaki gibi;

    taslaman: “tanrı var olmalıdır.”

    şüpheci: tanrı’nın var olduğunu nereden biliyorsun?”

    taslaman: “çünkü evrenin anlaşılabilir kurallarının olması, evrende bir kaostan söz edilememesi ve evrenin insan tarafından keşfedilmeye açık olması, onun bir yaratıcısının olmasını zorunlu kılmaktadır. çünkü bu örnekler kendiliğinden olamayacak kadar derin bir temele dayanır. o halde bu kâinatın muhakkak bir yaratıcısı olmalıdır.

    şüpheci: “iyi ama kem küm…?” ne oldu dilini mi yuttun? karşı tarafı safsata yapmak ile suçlayanlar safsatanın kralını yapıyor. kimse cevap vermeyecek diye düşündü herhalde. keşke şunları sözlük yerine günlüğüne yazsaydın.

    ha buradan sonra tabi şüpheci yine kendi argümanlarını ortaya koyabilir ama olay andrew’in yazdığı kadar basit değil.. yani şu olayı aydınlanma diye yazıp bir de caner taslaman’a teşekkür etmesi gerçekten absürtlüğün nirvanalarından…

    ya çok komik aynen aktarıyorum, andrew kurban ibadetini şöyle reddetmiş; “oysa masum hayvanların kanının allah'ın talep edeceği bir adak olmadığından hareket eden yeni bir ahlak anlayışı pek ala ağaç dikmenin allah'a samimi adanmışlığın bir nişanesi haline gelmesine sebep olabilir”. kur’an-ı kerimde kurban ibadeti ile ilgili ayeti (hac suresi ayet 37) de aynen yazıyorum; “onların etleri ve kanları asla allah’a ulaşmaz. fakat o’na sizin takvanız (allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı allah’ı büyük tanıyasınız. iyilik edenleri müjdele.” adam kurban ibadetini eleştiriyor ama kurban ibadetinin mahiyetinden haberi bile yok. kendi toplumunuza bu kadar uzak olmayın komik oluyor zira…

    (bkz: #150733707) nolu entry editine yönelik edit: safsata olduğunu düşündüğüm metne bu şekilde cevap vermeyi uygun gördüm, kendisinin de akademik bir üslubu olduğunu düşünmüyorum. üslubunca cevap verdiğimi düşünüyorum. ben de (bkz: buraya smiley koyuyorum)

    edit: kurban konusunda; (bkz: #152212473)

  • boğaziçi köprüsüne, boğaziçi köprüsü demeyeceğiz de ne diyeceğiz? boğaziçi köprüsüne, boğaziçi köprüsü denir. boğaziçi köprüsü'nün isminin değişmesi, boğaziçi köprüsü'nün boğaziçi köprüsü olmadığını göstermezki. eyfel kulesi'nin ismini "sarı yeleklileri ezdik kulesi" olarak değiştirseler, biz ona eyfel kulesi demeyecek miyiz? çin seddi'nin, özgürlük heykeli'nin, golden gate'in, times meydanı'nın, bayon tapınağı'nın, el hamra sarayı'nın, machu picchu'nun ismi değişir mi? değişmez, değiştiremezsin; kağıt üstünde, tabelada kalır.
    boğaziçi köprüsü demeye devam edeceğim, boğaziçi köprüsüne isteyen istediğini desin. kaldı ki orası boğaziçi. üstündeki köprü de boğaziçi köprüsü. dedem oraya boğaziçi köprüsü, derdi. babam da boğaziçi köprüsü dedi. ben niye boğaziçi köprüsü demeyecekmişim. derim...
    bal gibi de boğaziçi köprüsü işte!
    boğaziçi köprüsü,
    boğaziçi köprüsü,
    boğaziçi köprüsü
    (bu üçleme içimden geldi.)

    boğaziçi köprüsü, demiş miydim?

    edit: boğaziçi köprüsü.

  • hazırlık sınıfı ingilizce dersinde aynen yaşanmıştır.
    sınıfta uğultulu bir ortam vardır. hoca, yanındakiyle konuşan ve dersten bihaber olan arkadaşı kızgın bir şekilde kaldırarak başlar sormaya

    + bla bla blaa... good idea or not ?

    - ..... ? ? ?

    + ( hoca daha bi' sinirle tekrar sorar parçayla ilgili sorusunu ) bla bla bla... ok or not ?

    - ...? ... ?

    + ( hoca dişlerini sıkarak ve tane tane ) okey ... or ... not ... ??

    - (ve arkadaş bir cevap vermesinin zorunluluğunu dibine kadar hissederek o tarihi cevabı verir ) or.

  • ned kelly, polis gücünün faşist tavırları ve baskıcı tutumu karşısında baş kaldırmış ve haksızlığı ortadan kaldırmak adına dağa çıkmış bir yaralı aslandır. üstelik kısa sürede robin-hood tutumu ve tatlı dili ve iyiliksever tavırları ile halk kahramanı -daha yaşadığı sıralarda- olmuştur. ortaçağ zırhı değil, şans eseri farkettiği demirin kurşunu durdurması üzerine kendine dövdüğü zırhı oluşturmuştur. ayrıca bu zırhı sadece kendisi değil onunla omuz omuza çatışmaya giren arkadaşları da çatışma esnasında giymiş victoria polis gücüne zor saatler yaşatmıştır. evet ned kelly avustralya'nın victoria eyaletine ait bir halk kahramanı iken, ünlü çatışması ve fısıltı gazetesi sayesinde tam bir ulusal kahraman olmuş başkaldırısı haklı sebeplere dayandığı söylenen eşkiyalardandır.

    (bkz: güzel eşkiyalar)

  • yılbaşında 20 trilyon benim çeyreklerden birine çıksaydı, gurbet elde para kazanan eşimi arayıp bu soru cümlesini kuracaktım. "ilk uçakla gel, hatta tarifeli uçak bekleme, kirala bir uçak tez evine dön evimin direği" diyecektim. olmadı.

    ha keza, bir kitabım yayınlandığı gün, tek kişilik tiyatro oyununda 2 dakikadan uzun alkışlandığım gün, bölüm müdürü olarak atandığım gün, kendime manzaralı bir ev satınaldığım gün kurmak istediğim cümleydi. olmuyor anasını satayım. şu cümlenin hakkını verecek bir olay yaşayamıyorum.

    bari çocuklarımı dünyaya getirdiğim gün kullanayım dedim. onda da anestezi yan etki yaptı, burnum acaip tıkandı. en fazla " nefes alamıyorum lan?" diyebildim.

  • - saçmalama ya iki tabak yemeğe verilir mi bu para
    - ya kızım sen ne yapacaksın ben ödüyorum
    - sen ödeyince bedava mı?
    - tamam ya hadi sipariş ver
    - mümkün değil, gel bak köşede bi esnaf lokantası var orada yiyelim, kalan parayla sinemaya gider üstüne mısır kola bile alırız da akbil paramız cebimizde kalır.

    - oha şuna bak el kadar triko kaç para!
    - marka kızım bunlar o kadar olacak
    - yemişim markasını, ben bu paraya terkos’tan üç tane triko alır üstüne bir de gömlek kapatırım.

    - kaç para dedin??!
    - 5 yıldızlı otel yahu, ultra her şey dahil
    - ne yapacağız? akşama kadar içki içip yemek mi yiyeceğiz?
    - ya ne alaka?
    - olm o paraya çıralı’ya gideriz, mis gibi pansiyonda takılır, denizden tutulan balıkları yer, sabaha kadar şarap içip şarkı söyleriz. hem daha çok eğleniriz hem de tatil yarı fiyatına gelir

    - iphone demek
    - evet doğum gününde alayım sana diyorum ne dersin?
    - benim telefonum var canım, alo diyor ya yetiyor bana. sen o paraya evine bilgisayar al, ben gelince beraber takılırız. üstüne cebine de para kalır onunla da bana bir ayakkabı alırız bitti gitti.

    işte böyle kızlardır bunlar, sevgililerine asla fuzuli masraf ettirmezler, sürekli bir b planları vardır. parayı harcatmadığı gibi nasıl daha verimli harcayacağının da yolunu gösterirler. eğer bu kızı beğeniyor, onunla keyifli vakit geçiriyorsanız, ama kafanızda ufak da olsa şüpheler varsa, olmasın. bu kıza hemen evlenme teklif edin, kaçırmayın.

    bu kızlar tutumludur, parayı efektif kullanmasını bilirler. ihtiyacı olmayan şeyleri almazlar, eksikleri belirler ona göre hareket ederler, bunu yaparken de en ucuzunu nerede bulacaklarını bilirler. sakın yanılmayın, ucuz derken kalitesize kaçmazlar fiyat-kalite indeksleri son derece yüksektir. böyle bir kız bulduysanız, çocuklarınızı çiçek gibi yetiştirir, evinizi çekip çevirir.