hesabın var mı? giriş yap

  • efendim, işte bu hayvanların bayrak tutanlarından biri, yani bir efes pilsen sever yanına bir stella sever, bir samuel adams sever, bir youngling sever ve pilsner urquell sever ile birlikte bara gitmiş.

    stella'cı tabiatiyle barmenden stella istemiş, barmen vermiş, samuel adams'çı bir samuel istemiş, barmen vermiş, younglingçi, bir youngling yolla bakayım barmen derken, pilsner urquell'i seven arkadaş da pilsner urquell istemiş.

    efes pilsen sever hayvanoğluhayvan kıro da, bir bardak su istemiş efendim.

    tabi diğerleri şaşırmış, nasıl olur demişler, sen neden bira söylemedin?

    bizimkinin cevabı hazır tabi, "baktım kimse bira içmiyor, ben de içmiyim bari" demiş.

  • geçen gün tarlabaşı'nda gezerken yerde bir kredi kartlarını buldum. soyadı başarır olan birisine aitti. anında kartı alıp hsbc'nin 444 0 111 numaralı telefonunu aradım. çıkan ince sesli adama dedim ki "kanka bi kart buldum yerde iptal ediyosan et etmiyosan ben tekel bayiye girip bi kasa bira alıyorum". neyse bu adam hemen kart numarasını aldı benden, ismini cismini söyledim, kapattım, dedi.

    yalnız telefondaki müşteri temsilcisi çok mutlu oldu. kart sahibi adına defalarca bu duyarlılığımdan dolayı teşekkür etti. o kadar duygulandı ki eminim dudakları da titremiştir konuşurken çünkü sesi de çatallaştı 1-2 yerde.

    sonra da benden adımı ve telefon bilgimi istedi ve verdim. kartı kırıp atmamı söyledi, kırdım, 7 parçaya böldüm ve her bir parçasını taksim alt geçit inşaatının farklı bir köşesine attım.

    ben de sanıyorum ki bana maddi değeri yüksek, teşekkür babında hediyeler, parfümler filan gönderecekler. beklediğim gibi çıkmadı. sesi titreyen müşteri temsilcisinin de sesi dürüstlüğümden duygulandığı için değil kerizliğimden umutlandığı için heyecandan çatallaşmış.

    3 günde bir kredi vermek için arıyorlar.

    bu ara krediye ihtiyacı olan olursa mesaj ışığımı yaksın.

    bana düşük faizli kredi veriyorlarmış. çeker veririm size, siz ödersiniz bana aydan aya. ne olacak.

  • sene 2008, uluslararası bir bankada çalışıyorum. bizim bölümde kullanmak için küçük bir programa ihtiyaç oldu. bu gibi durumlarda bt'ye talep açıyoruz, projelendiriliyor, bütçe çıkıyor ve onaylanırsa sıraya alınıp bir kaç sene içinde yapılıyor.

    basit bir db uygulaması için 450 bin dolar maliyet çektiler. elbette bütçe olmadığı için gmy de projeyi onaylamadı. ama programa deli gibi ihtiyacımız var.

    birkaç saat oturup programı visual basic'de yaptım. çok da güzel oldu. bölüme dağıtıldı. herkes manyaklar gibi benim programı kullanıyor. her şey çok güzel gidiyordu ki, bilgi güvenliği departmanında aradılar...

    burası gidenin gelmediği, yemen'deki muş gibi bir yer. daha da işe yeni girmiştim, herhalde dedim şimdi kovacaklar. neyse kovmadılar ama bayağı bir fırça kaydıktan sonra dediler ki bölümlerin kendi programlarını yazmaları yasak, ancak excel makroları yapabilirsiniz ona izin var. ben de bari program işe yarıyor şunu excel makrosu olarak yapayım dedim. makroları da pek bilmiyorum ama biraz karıştırır bulurum diye düşündüm.

    o gün, excel açıkken alt+ f11'e ilk defa bastım. karşıma visual basic ana ekranı çıkınca o kadar şaşırdım ki anlatamam. yani visual basic'in arayüzünü neredeyse birebir excel'in içine koymak nedir arkadaş? kodları diğer projeden excel'e yapıştırdım, referansları falan ekledim, 1 dakika'da işim bitti.

    sonuç: excel sadece bir ofis programı değildir. kendi içinde bir programlama platformu da barındırır. excel ile yapılamayacak şey sınırlıdır.

  • martı ve frene basan ilk şoför, çok hayırlı şeylere vesile olmuştur benim gözümde. takip mesafesi nedir bilmeyenlerin çatır çutur birbirlerine girdikleri kaza olmuştur. her gün bu görevde 1 martı ve 1 şoförü salsak trafiğe, 1 ay sonra tertemiz bir trafik akışına sahip olur istanbul.