hesabın var mı? giriş yap

  • yapılan bir yaramazlık sonrası atakan(5,5) azarlanıyor..

    boba: aynı yaramazlığı tekrar yaparsan kulaklarından tavana asarım seni..
    atakan: aynı yaramazlığı tekrar yapamam ki..
    boba: nasıl yani? nedenmiş??
    atakan: o başka bir yaramazlık olur.. aynısı olmaz..
    boba: !!!???

    (bkz: herakleitos)

  • mutlak bir çözümü olmayan sorunsaldır, yani viskisine göre değişir. genel olarak (viski standartlarına göre konuşuyorum tabi ki) ucuz ve nispeten dandik bir viski içiyorsanız isterseniz 10 tane atın, damak tadınıza nasıl uyuyorsa. ama daha iyisi viskinin içine çok az miktarda (alkol oranını %35'lere düşürecek kadar) soğuk su katmaktır. bu sayede alkolün keskin tadı bir nebze azaltılıp viskinin içindeki farklı aromalara erişmek kolaylaşır.

    hatta viski tadımı yapılıyorsa viskinin kalitesine bakılmaksızın bu soğuk su olayı uygulanır ama tabi tadım olayının başka detayları da var.

    daha üst kalite viskilere ise buz atanı döverler zira buz viskinin sıcaklığını fazla hızlı düşürüp tadının eksilmesine neden olur.

    not: "on the rocks ne o zaman amerikyum?" dediğinizi duyar gibiyim, hemen cevapliim: "on the rocks" terimi viskiyi veya içine konacak suyu soğutacak herhangi bir teknolojik zamazingonun olmadığı zamanlarda nehir yataklarından toplanan soğuk taşların kullanılmasından gelir.

    ha viskimi buzlu içerim derseniz, atacağınız buzu dondurmadan önce kaynatın ve internette satılan küre buz kalıplarından (google'a sphere ice mold yazarsanız bir çok örneğini bulabilirsiniz) kullanın. donduracağınız suyu önce kaynatmanız daha şeffaf ve saf bir buz elde etmenizi (görsel ve işlevsel fayda), küre şeklinde dondurmanız ise yüzey alanını küçülterek buzun daha yavaş erimesini (işlevsel fayda) sağlar.

    imla: edit

    edit 2: gelen mesajlardan görülüyor ki entry'mi okuyanlar 2'ye ayrılıyor:

    1. beni viski konusunda engin bilgi sahibi zannedenler.
    2. "sen kim köpeksin lan ne anlarsın viskiden, öyle şey mi olur su mu katılır viskiye" diyenler.

    efendim viskiden çok anladığımı filan iddia etmiyorum. viskiyle ilişkim ara sıra canım çektiğinde iş dönüşü evde bir duble viski yuvarlamaktır. bütün bilgim aha bunun gibi videolardan gelmektedir. bu videonun benzerleri internette gani gani bulunabilir, izleyiniz efendim.

  • kaçmasınlar. dün mesleklerinden attıkları adamlar kaçmadılar yattılar. dün sırtına basarak torpille ezip geçtikleri adamlar kaçmadılar ülkede didindiler. ölmeseler iyiydi ama allahın sopası yok derler

    edit : imla. (teşekkürler @kafirimam)

  • önce pişmanlık nedir onu iyice bir öğrenmek. yoo dostum, her hayıflanmanız pişmanlık değildir. günün birinde içine sine sine yapmış olduğun şey başka bir gün başına kabaklar patlattığında yaşadığın üzüntü de değildir pişmanlık.

    pişmanlık en başta kendinden ve yaptığın şeyden tiksinmeyi, alternatifleri reddedip kendini o hale bile isteye sokmuş olmanın getirdiği yabancılaşmayı içerir. hayatta üzülecek, baya bi kırılıp dökülecek, zaman zaman sürüneceksiniz, bunların kaçarı yok, ama pişmanlığın kaçarı var: içinize sinmeyen hiçbir şeyi çok büyük bir mecburiyetiniz, hayat memat meseleniz yoksa yapmayın.
    kişiyi en acıtan yabancılaşma kendine olandır, kendinizi yine ta kendinizden yıpranmış, ter kokmuş, yakası paçası kaymış bir tişört gibi çıkarıp atmak istemiyorsanız -işte pişmanlık tam olarak budur- yaptığınız her şey önce sizin içinize sinecek. ananızın, babanızın, kuzeninizin, komşuların, whatsapp kanka grubunuzun, iş yerindeki fatma'nın değil.

    her eyleminizde bir crush on durumu yaşayın, bu sadece aşk değil, iş, arkadaşlık, yeni bir kıyafet, gezilecek görülecek bir yer, eve alınacak bir koltuk da olabilir, ama ona tutulun.
    herkes akın akın evleniyor diye "benim bundan çocuğum olsa nasıl güzel olur" hissi yaratmayan biriyle evlenmeyin, herkes oraya gidiyor diye size çivili koltukta oturuyor hissi yaratacak yere gitmeyin, herkes alıyor diye "eve gitsem de şunu üzerimden fırlatıp atsam" diyeceğiniz o rahatsız bluzu almayın. herkes size "aaa biraz manyak galiba" diyor diye onların diliyle konuşmaya başlamayın. düşecek ama kalkacaksınız da, kimsenin yara izi bir başkasında sızlamaz, kaşınmaz, sadece uzaktan bakıp "acıyor olmalı" dersiniz, (burada yara ve iz kelimelerini yeni nesil ağlak edebiyatçılar gibi sadece aşk meşkle iniltili kullanmıyorum) sizin kendi yara izleriniz olsun yoksa öğrenemezsiniz, hem "yara izi yarayı açan kılıçtan daha etkilidir"* tecrübeyi gösterir. kendiniz olun ve sonunda batsanız da çıksanız da vurulmadığınız hiçbir şeyin peşinden gitmeyin, tercihlerinize laf söyleyen insanlara karşı mottonuz da şu olsun: "sa-na-ne a......."

  • (bkz: canısı)

    edit: madem yazdık biz de nerede ve ne şekilde gördüğümüzü söyleyelim. bu anlamlı ve güzel sözün hikayesini anlatalım.

    yer: konur sokak, leman kültür

    sevgili ile beraber leman kültüre oturduk. alışveriş falan yapmıştık bir hayli yorgunuz. biraları söyledik. yanında da soslu patates cipsi. yarime dövme yaptıracağız. fikir arıyoruz nasıl bir şeyler olsun diye. gelip geçenlerin vücudunu inceliyoruz nasıl dövmeler var diye. güzel şekiller arıyoruz. daha sonra garson biraları getirdi masaya koydu. garsonun kolunda bir dövme. sadece canısı yazıyor. amatörce. belli ki kendi kendine yapılmış bir dövme. sadece canısı yazılı. c harfi kapatılmaya çalışılmış. beceremeyince anarşizm işaretine çevirmeye çalışmış. çarşı'nın amblemi diyeyim o zaman daha anlaşılır olur.

    patatesleri de koyarken sordum garsona;
    -çok mu seviyorsun abi koluna işlemişsin.
    +çok sevdim be abisi. ama bana yar olmadı. adının baş harfi c idi. ben de c'yi silmeye çalıştım. dedim ki c'si giderse sadece anısı kalır. beceremedim çok daha fazlası kaldı.
    -eyvallah abi
    +eyvallah

    edit 2: ibrahim erkal şarkısı olduğunu da belirtmem konusunda uyarıldım.

    edit 3: ben bu hikayeyi neden anlattım? sevgilim var oğlum beraber alışverişe falan çıkıyoruz. bildiğin nefes alan bir kadın sahibiyim. ı have got kadın ulan!!!

    şaka şaka neden anlattım bilmiyorum ilk duyunca bayağı içerlemiştik. dedim ki dövme iyi de sonra işte anısı kalırsa sıkıntı büyük be abi!

  • oturup rakı içiyoruz, benim haricimdeki masadaki 5 kişi fb'li ve gs'li, bazıları benim beşiktaşlı olduğumu bile bilmiyor; "abi beşiktaş süper oynuyor, ligi kesinlikle beşiktaş hak ediyor."

    trabzon'da uçağa biniyoruz, uçağa geçerken körükte yarı gs'li, yarı ts'li ve hangi takımı tuttuğunu anlayamadığım iki adam konuşuyor; "abi beşiktaş maçını izledin mi, ne top oynuyor adamlar, bu sene inşallah şampiyon olurlar"

    işteyim sabah milletin afyonu patlamamış, sağdan soldan sesler geliyor "beşiktaş liverpool'u eler abi. eleyemez abi. süper oynuyor adamlar... ama sturridge, sterling dönüyormuş... dönsün abi adamlarda da demba ba var."

    o kadar çok bu muhabbetlere denk geliyorum ki, içten içe öyle mutlu oluyorum, öyle mutlu oluyorum... anlatamam.

    ama ve lakin, beşiktaş'ın şampiyon olması büyük olay. eşit rekabet şartları yok. koskoca beşiktaş'a devlet geçici de olsa bir stadyum tahsis etmiyor, gidip trabzon maçını, gs derbisini konya'da oynamaya kalkıyoruz, bir başka iç saha maçını ankara'da oynuyoruz. hakemlerin takdir hakları sürekli ince ince aleyhte. sürekli diğer takımlara çıkmayan kartlar, çalınmayan düdükler, verilmeyen penaltılar veriliyor.

    ama oyuncu grubu öyle inançlı ve mücadeleci ki, bu sene hakemi, siyasileri de yenip şampiyonluk ipini göğüsleyebilirler. hakemi ya da engel ne varsa hepsini yenmek için sahaya çıkıyorlar. hoca bana taktı deyip, sınava çalışmamazlık etmiyorlar.

    gurur duyuyoruz.

  • "bir sabah hayallerimden uyanip hicbirsey hatirlamayacagim" diyerek bana karanlik tarafin kapilarini ardina kadar acan,kitaplarinda kullandigi karakter isimlerini cocuklarim arasinda bolusturecegim,tesbihlerinin kekremsi bir tat biraktigi,zarganasini beyaz perdede gormek istedigim cok genc yazar.

  • adam öldürseler, ölünün şikayeti yok katil de olay yerinde değil diye işlem yapmayacaklar yani.

    edit: o kadar çok mesaj aldım ki, cinayetle yaralama bir mi, ona şikayet gerekir mi gibisinden editleme gereği duydum

    iş bu entry, olay yerine geç gelen, adamın kafasına pala geçirip 25 dikiş attıracak kadar vahşileşen insanları göz altına almak için illa ki şikayet bekleyen, olay yerinde tutanak tutmayan polislerin ve bu resmen cinayete teşebbüs eden insanları serbest bırakan savcıların olduğu adalet sistemine ironi dolu sitem ve tepki içeren bir entrydir

    edit 2: tck 86/1 de kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. şeklinde geçiyor bu linkten de görüleceği üzere bu durum şikayete tabi değil