hesabın var mı? giriş yap

  • gerçek bir rezalet.

    ya şöyle olsaydı: yetkili servise emanet ettiğiniz arabanızla firma personeli gezip tozuyor. bu sırada aşırı sürat yapıyor ve bir yayayı eziyor. panik olup kaçıyor. yaya kazanın etkisi ile hayatını kaybediyor. bu arada görgü tanıkları/ kamera kayıtları aracın marka/model ve plakasını kayıt altına alıyor.

    araç size teslim ediliyor. teslim tutanağı gargaraya getirilerek imzalatılmıyor. siz de alışık olmadığınız için ve aracınıza kavuşma heyecanı ile aklınıza bile getirmiyorsunuz teslim tutanağı istemeyi. düşünün, kaçınız aracını servisten alırken size tutanak gösterilmese bunun için ısrarcı olursunuz.

    birkaç gün sonra polis kapınızı çalıyor ve aracınızın ölümlü bir trafik kazasına karıştığını bildiriyor. kelepçelenerek savcının karşısına çıkıyorsunuz. savcı tutuklu olarak yargılanmanıza karar veriyor. avukatınız servise başvuruyor. o da ne? servis aracı size günler evvel teslim ettiğini beyan ediyor.

    yıllarca, ilişkiniz olmayan bir suçun cezasını hapis yatarak çekiyorsunuz. tüm bunların sebebi, dünya çapında bir araba markasına ve onun yetkili servisine duyduğunuz güven. onların müşterisi olmanız.

    anlatılan olaydan sonra, bu yazdığım varsayımın asla gerçekleşmeyeceğini düşünen birisi kaldı mı acaba? işte bu kaybedilen şeyin adı müşteri güveni ve ticari itibar.

  • yagmurlu bi aksamda yorgunlugun etkisiyle sıkışmış yolda ilerlemeye calisan taksiye atlamak, kapiyi acmak ve yanlislikla taksideki insanlarin dumur icindeki bakislari arasinda takside oturan kadina binmek..kadina bindigimi farkedince de salak gibi aa pardon doluymus taksi diyip salakca gulup cikmak..

  • 13 yaşındaki kız, durumuna; -”yeter artık aşk beni de gör.” yazmış.

    seni daha sensörlü lamba görmüyor aşk nasıl görsün.

  • sabah 10'dan önce, akşam 10'dan sonra gereksiz mevzular için telefonumu meşgul edenlere hödük gözüyle bakıyorum. öğrenin bir zahmet şunu.

    bir de bir hanımla sokakta yürüyorsanız er kişi olarak, kaldırımın yola yakın tarafından yürümeniz önemlidir.

  • 31 çekmeyi 51 gibi bir iskambil oyunu sanırdım. birgün can sıkıntısının doruklarında gezerken sevgili babacıgımla, "hadi kızım kart oynayalım" demişti babam, ne oynayalım dedi ben de saf saf 31 çekelim diye cevap verince neye uğradığını şaşırmıştı.bense dersanedeki bi arkadasımdan duydugum bu 31 cekme meselesinin neden bu kadar şaşırtıcı bir iskambil oyunu oldugunu çok sonraları anlayacaktım.

  • enid karakterinin yasadigi sorunlarla, bir sekilde film' in anlatmaya calistigi olay: hayata uyum saglamanin ne kadar zor oldugudur. hayatta insanin iki secenegi olur, birinicisi herkes gibi olup, toplumun sizden bekledigi norm lara ayak uydurup herkes gibi giyinip, konusup,davranmak, kisacasi toplumun yarattigi binlerce klondan biri olmak. ikincisi ise ; topluma karsi tek basina direnen bir birey olmak. filmde enid, liseden daha yeni mezun olmus, hayatta ne yapacagini daha karar verememis, asiri mutsuz bir kizdir. enid, toplumdaki normal zekanin uzerindeki bir cok insan gibi, etrafinin geri zekalilarla cevrilmis oldugunu dusunmektedir( ve haklidir da). film boyunca enid, etrafindaki insanlar gibi hic bir sey dusunmeden bir bitki gibi yasamak yerine, hayata bir anlam aramaktadir, fakat tahmin edildigi uzere bir turlu bunu bulamaktadir.enid'in hayata anlam bulmak icin ciktigi yolculuk, bir cok insanin daha once cikmis oldugu ve bir cogunun da zafer kazanmadan geri donmus oldugu bir yolculuktur. enid'in trajik yolcugulu da nitekim zafer kazanmadan sonuclanmaktadir. toplumun, ailesinin, arkadaslarinin uzerine yiktigi sorumluluklardan bunalmis olan enid artik sadece dunya uzerinden yok olmayi dilemektedir.

    enid' in en buyuk sorunu, onu anlayan birinin olmamasidir; ve her yaptigi ya da soledigi sey herkes tarafindan yanlis anlasilmaktadir. kisaca, enid bir cok insanin icinde bulunan hic bir yere baglanamama duygusunu temsil etmektedir. aslinda enid'in yasadigi sorunlar bireysel sorunlar deil, toplumsal sorunlardir. ozetle, durum sudur, enid' in sorunlarinin sorumlusu; icinde hapsolmus oldugu "hayalet dunyadir".

    bir cok insan filmi izler, hatta bazilari film i sever bile, fakat enid'in neden mutsuz oldugunu bir cok kisi anlayamaz ve de filmin kotu yazilmis oldugunu iddia eder. ne yazikki durum bunun tam tersi dir, film'in senaryosu muhtesem bir sekilde yazilmistir. film kesinlikle toplumun her kesimininden insana hitap eden bir film deildir. film, bir cok american filminin aksine, izleyiciye herseyi bir bir anlatmaz, bunun tam tersine izleyicinin bir cok seyi kendi basina anlamasini bekler. kanimca bu da filmi daha gercekci yapmaktadir. filmin tam olarak anlasilmasi icin, enid karakterinin piskolojik durumu ve icinde bulundugu bunalimin nedenleri anlasilmalidir. ve bunu anlamanin tek yolu ise enid in yasadigi zorunlarin bazilarinin, ya da benzerlerinin, birey tarafindan da yasanmis olmasidir.

    aslinda, film toplumun farkli olan bir bireye ne kadar acimasiz oldugunu gosteren, toplumun neredeyse her parcasini elestiren, bir manifestodur. film bir nevi insanlara icinde bulunduklari uykudan uyanmalari icin ciglik atmaktadir. cunku yasadiklari tek duze hayati hic bir sekilde sorgulamadan yasayan insanlar, bir gun uyanacaklar, ve bir cogumuzun farkinda oldugu, su anda yasadigimiz anlamsiz "hayalet dunyanin" farkina varacaklardir. iste o zaman enid'in yok olma istegini anlayacaklardir.

  • "şu demirtaş suçlu ama..." yorumlarında gına geldi. onu da savunduruyorsunuz adama. arkadaş, suçluysa cezasını çeksin, mahkemelerimiz yargılasın, suçunu kanıtlasın, tck'da ne yazıyorsa o suçla ilgili, o kadar süre yatsın, bunu istemeyen şerefsizdir zaten. keza kavala için de aynı süreç işlesin. evrensel hukukta da böyle. olması gereken bu. gerek yasin börü ve arkadaşlarının başına gelenler, gerek 15 temmuzda yaşananları hepimiz biliyoruz, bunlarla ilgili kim suçluysa gün yüzü görmesinler. bu olması gereken şey.

    ama ya suçlu değilse, soruşturma için içeride tutuluyorsa, yeterince suç bulunamıyorsa...

    bu neden bu kadar önemli biliyor musun sevgili meriç? yarın aynısı sana da, bana da, bir tanıdığına da yapılabilir. ergenekon sürecinde, balyoz sürecinde yapıldı. şu anda hukuksuzca tutuklu binlerce khk'lı var. (neden hukuksuzca diyorum, devletin zamanında izin verdiği şeyleri yaptıkları gerekçesiyle suçlu gösteriliyorlar, legal bir bankaya, kendi hesabına para yatırdı diye işinden atılmış, hapse girmiş insanlar var. ha bu arada bankanın kurucusu bugün spk başkanı vs.)

    iyi oku meriç. yarın şuursuzun biri gelip, seninle ilgili bir iddia ortaya atar, 4-5 yıl hapiste kalırsın daha hüküm almadan. bunu ister miydin? kendine istemeyeceğini başkasına da isteme. özgürlük çok kıymetli, bir saatini bile sana geri verecek kimse yokken, insanların yıllarını yiyorlar zindanlarda.

    tanım: olması gerekeni savunmuş komedyen.

    gelen mesajlar üzerine edit: yazdığım şeyin arkasındayım. anlatmaya çalıştığım bu soruşturmaların hala sürmesinin adalete güveni sarstığının anlaşılması. bu devletin savcısı/hakimi/polisi 4-5 yıl boyunca işlenen suça yönelik delil bulamıyorsa/dava açamıyorsa/davayı sonuçlandıramıyorsa adaletten nasıl bahsedebiliriz? adalet demek af demek değildir, suçluysa cezasını vermek, suçsuzsa haksızlığa uğramasını engellemektir. demirtaş o sözleri söylemiştir, halkı sokağa çağırmıştır ve bunun sonucunda insanlar ölmüştür. tamam, o zaman cezasını verelim, "dur biraz bekle (4-5 yıl) iddianame yazıp, seni yargılayacağız" denebilir mi? başımıza gelse "nerede bu devletin adaleti" demez miyiz?

  • bir arkadaşın başından geçen ilginç bir olay. aynen aktarıyorum :

    bizim arkadaş ağır bir ameliyat geçirmiştir. yattığı odada annesi ve babası endişe dolu gözlerle oğullarının sağ salim uyanmasını bekliyorlardır. tam narkozun etkisinden çıkacacağı anda doktor (artık oksijen mi, argon mu, metan mı bilmiyorum) bir gaz tüpünün vanasını açmıştır ve oda bembeyaz bir gazla dolmaya başlamıştır. tam bu esnada da anne kişilik, oğlu bu gazdan etkilenmesin diye yatağının düğmesine basmıştır ve yatak yavaş yavaş yükselmeye başlamıştır. işte o anda bizim eleman uyanıyor ve karşısındaki tablo çok acaip geliyor ona :

    ağlamaklı* gözlerle izleyen bir anne ve de bir baba, endişeli bir doktor suratı, sağdan soldan odayı sarmış bembeyaz bir bulut kütlesi* ve de vücudu sürekli yükseliyor.
    narkozdan çıkmış 3 gramlık beyniyle o anda yıldırım kararı vermiş bizim eleman ve öldüğüne, ruhunun da göğe yükseldiğine kanaat getirmiş. ölmenin verdiği hafif kırgınlık ve kızgınlıktan olacak ki, şunlar dökülüvermiş ağzından :

    "ben senin ananı skim emi doktor gibi beceriksiz ipne öldürdün lan benii...!! muhammed* bekle olm yanına geliyorumm...!!!"