hesabın var mı? giriş yap

  • bu kafasızların anlamadığı şey şu ki, sen floransa'nın çakıl taşına kadar her şeyini getirsen bile sivas'a, oranın zihniyetini getirmediğin (dahası o entelektüel birikimi yıllar içinde oluşturamadığın ) sürece bir bok olmaz. sadece sivas mimari açıdan şuan olduğundan daha güzel olur ama turizm merkezi olmaz.

    inşaat ya resulullah zihniyeti anca sizin gibi çomarlara işler.

    debe editi : (bkz: turkcell hatlarımızı iptal ediyoruz kampanyası)

  • uzay içindeki bir noktayı tanımlayabilmek için mekanın yanı sıra zamana da ihtiyaç duyulması nedeni ile 4. boyut olarak tanımlanması durumudur.

    örneğin beni uzayda bulabilmek için koordinatlarımı bilmeniz yetmeyecektir. aynı zamanda o koordinatlarda hangi tarihte de olduğumu bilmeniz gereklidir. aksi halde benim şu anda bulunduğum yerde bulunan başka biri ile karşılaşabilirsiniz. yani; uzayı tanımlayan 4 adet bilgi kullanılmaktadır.

    boyutlarda ileri geri gidebilirken zaman boyutunda ileri geri gitmek mümkün görünmüyor şimdilik. olay tanımlarken bunu yapabiliyoruz ama gerçekte zaman içinde yer değiştirmek mümkün iken, zaman içinde yer değiştiremiyoruz, o kendi hızında ilerliyor sadece. ancak hızlandığımızda zamanı yavaşlatabildiğimizi ve ışık hızında zamanın duracağını biliyoruz (hesaplarla tabi). peki bu trend ile, ışık hızının üstündeki hızlarda acaba zaman tersine akıyor olabilir mi?

    tabi zamanın ne olduğu konusu hala belirsizdir. zaman bilgisi olmadan olaylar ve ilişkileri, bağlantılar tanımlanamıyor. ancak zaman diğer 3 boyuta benzememektedir, değişim göstermektedir. 4. ve daha üst boyutları gözlemlemek mümkün olmadığı için bunları hesaplamalar ile ortaya koymak mümkündür.

    programlamada, matematikte, modellemede falan çok boyutlu işlemler yapılabiliyor. burada 4. ve daha üst boyutlardaki olaylar ihtiyaca göre zaman dışında tanımlanabiliyor. örneğin; bir firmanın 3 tane ürünü var (patates kızartması, halka cips, çubuk cips) ve bu ürünlerin 4 tane farklı boyda ambalajı var (mini, normal, maksi, mega). ayrıca bu ürünlerin de 3 farklı tadı var (baharatlı, peynirli, mantarlı). son olarak ta bu ürünlerin 5 ayrı ülkede 20 farklı şehirde satıldığını düşünelim.

    baharatlı, mini boy, peynirli çubuk cipsin, italya'daki (4. ülke), napoli (italya'daki 3. şehir) kentindeki satış rakamını tanımlayan değişken tam 5 boyutludur ve satis_ciro (3,1,2,4,3) şeklinde gösterilebilir. tabii ki bu boyutlar matematiksel soyut boyutlardır, uzay boyutları değil. ama boyutların bir şeyi nasıl tanımladığına iyi bir örnek olabilir belki.

    biraz dağınık oldu ama kısacası 4 boyut zaman olarak kullanılsa dahi işinize yarayacak başka bir bilgi 4 boyut olarak kullanılabilir. ama uzay içinde nokta tayini 4 boyut ile yapılır.

  • yıl olmuş 2016 hâlâ sosyal medya eleştiriliyor. şurada sitede twitter başlığına girin ve ilk sayfaları okuyun. ne kadar izan yoksunu eleştiriler yapılmış. "sıçmaya gittiklerini yazıyorlar", "banane milletin her saat başı ne yaptığından?"... sonra ne oldu? twitter toplumsal ayaklanmaların kıvılcımı oldu. twitter anlık bir haber sitesi oldu. tamamen kimi takip ettiğiniz ve nasıl kullandığınıza göre muhteşem bir kaynak oldu.

    "sevin beni. ne olur bak çokgozel çıkıyom resimlerde. arkadaşlarım da var. yalnız değilim. hobilerim var. yalvarırım sevin beni. yeni makina aldım süper fotolar çekiyorum. merhametliyim, yaşamaktan çok iyi anlıyorum. sabah kahvaltısı, akşam yemeği nerede yenir nasıl yenmesi gerekir en iyi ben biliyorum. güneş batıyor oradayım, doğuyor selfiyle ispatlıyorum. yaşıyorum olm ben. hayattan zevk alıyorum valla bak. kitap okuyorum kahvem var görmedin mi geçen paylaştım. konserlere gidiyorum bisiklet biniyorum, kayak yapıyorum kumsalda bacak fotom bile var. sevin beni ne olur psikolojisinde bir paylaşım platformu."

    denilmiş. bu entry en beğenilenlere girmiş.

    arkadaşım bu kadar mı aşağılık görüyorsunuz kendinizi. insanların günbatımının fotoğrafını çekip koyması sizi neden rahatsız ediyor? "şu kitabı okudum çok güzel" demekle okuduğun kitabın fotoğrafını paylaşmak arasında ne fark var.

    bütün insanlar sizin düşündüğünüz gibi düşünmek mi zorunda? sen demek ki güzel bir doğa fotoğrafını yalnızca hava atmak için paylaşırsın, eleştirin bu yönde. senin kafan bundan başkasını düşünemiyor demek ki. yazık.

    her ortamda olduğu gibi sosyal medyayı da istismar eden insanlar var, evet. e böyle insanlar var diye, kendi halindeki kullanıcıyı niye aşağılıyorsun?

    2016 olmuş bak, bırakın artık popüler olanı aşağılayıp kendinizi daha üst bir konuma koymayı, insanlara tepeden bakmayı. twitter'ın size ağzınızın payını vermiş olması lazım.

  • şu zor günlerde en çok ihtiyacımız olan sevgi insanı.

    hikayeme gelince;

    25 senelik hayatımda ilk kez bugün rastladım kendisine. okul harcını yatırmak maksadıyla koyuldum yola. çeşitli genişlik ve derinlikteki su birikintilerinin üzerinden atladım, sağından solundan dolandım. amacıma ulaşmak için önümde sadece 15 metrelik bi mesafe kalmıştı. gel gelelim 15 metrelik bu mesafenin sol tarafında duvar, sağ tarafında ise, ortasında şu zamana kadar gördüğüm en heybetli su birikintisini barındıran, tek tük arabaların geçtiği bi yol vardı. kaldırım da en fazla 40cm genişliğinde.

    o esnada pda'ime --objective update-- mesajı geldi: -ekmek al!!*

    daracık kaldırım üzerinde ilk 5 metreyi sorunsuz olarak yürüdüm. önümde koskoca bi 10 metrelik mesafe vardı daha. o sırada köşeyi hızla bi araç döndü. panikledim. kaçacak hiçbir yerim yoktu. hiç bu kadar çaresiz kaldığımı hatırlamıyorum. eğer o hızla gelmeye devam ederse donuma kadar ıslanıcam. duvarla bütün oldum, gözlerimde dehşet ifadesi... artık sadece o sürücünün insafına kalmıştım. zaman yavaşlamıştı o an sanki, bütün algılarım keskinleştiğini hissettim hatta bi ara uzay geometrisinden 1-2 alan formülü bile hatırlar gibi oldum. aracın su birikintisine varmasına bir kaç metre kalmıştı ki artık gözlerimi kapadım. ne olduysa o an oldu işte. ıslanmamıştım... gözlerimi açtım. araba yavaşlamış, içindeki şoför ise bana bakıp gülümsüyordu. gülümsedikçe etrafa ışık saçıyordu adeta. zaman normal seyrine döndüğünde arkasından bakakaldım öylece. medeniyet dediğin böyle bir şey olsa gerek dedim içimden. gittim harcı yatırdım. eve giderken de ekmeği unuttum...

    bu nasıl bir empati yeteneğidir a güzel insan

    (bkz: yağmurlu havada su sıçratan şoförler)

  • bu şehri yakından tanıyan biri olarak maalesef dünkü trabzonspor & fenerbahçe maçıyla bir kere daha gördüm, iyi ki uzak kalmışım, burada yaşayan diğer illerden gelenler benim ne dediğimi daha iyi anlayacaktır.

    kendilerine nedensiz bir şekilde aşırı bir öz güven, her şeyi biz biliriz biz yaparız, biz devletiz, biz mafyayiz, bize her yer trabzon gibi malca söylemler, bu ilin çevresinde 3 tane komşusu var, rize, giresun ve gümüşhane bu illerde hiç bir şekilde aşırılık görmezsiniz.

    olayın buraya gelmesi tamamen siyasi iradenin yüz vermesi, türkiye'nin bir çok ilinde göç etmeleri nedeniyle siyasete girip ufacık şehirden onlarca milletvekili çıkarmaları.

    trabzon gittiğinizde herhangi bir yerel esnaftan alışveriş yapın göreceksiniz, araplar dışında kimseyi takmazlar, kaşüstü diye bir mevki var işte orası hakiki arapzondur,

    kimse milliyetçi filan demesin merkez köyler bile arap istilası altında, parsel parsel sattı milliyetçi trabzon halkı

  • beyinsizsiniz arkadaş, hakikaten beyinsizsiniz.
    pamir'in 13 milyon nüfuslu istanbul'da kaybolduğu, babasının aktif twitter kullanıcısı olarak takipcisi çok olan bir dolu insana twit atarak durumdan haberdar ettiği, bunun için de hayvani nüfuslu istanbul'dan toplam 300 kişinin kalkıp aramalara katılması sonucu, tuhaf insanlarin konuyu köpürtmesi ve toplumsal bi mesele haline gelip fikir belirtmenin yeri haline gelmesinin göz ardı edilip, 300.000 nüfuslu bir ilde polise başvurularak 2 saat sonra biri tarafından kaçırıldığı öğrenilen 9 yaşındaki bir çocuğun haberinin gazete ve televizyona yansıdıktan sonra twitter'da da fotoğraflarının dolaşmasıyla karşılaştırabiliyorsunuz. evet arkadaşım çocuk kars'ta yaşıyor haliyle oranın efradı çocuğu arıyor, senin kalkıp üzerine konuşman da o çocuğun bulunmasına sebep olmuyor. çocuk kaybolduktan 2 saat sonra bir adamla uzaklaştığını gösteren kayıtlar zaten olayı bir adli mesele haline getirmiş ve inceleme başlatılmış. bunun üzerine kars sokaklarında el duyuruları dağıtılmış halk aramış, yani insanların tepkileri pamir olayından farklı değil. tek fark pamiri arayanlar istanbul'da, twitter mwitter kullandıkları için de sen olayı görüp abuk subuk ötebiliyorsun, ama 9 yaşındaki mert'i kars'taki insanlar twitter'dan değil sokakta aradığı için bundan yeni haberdar oluyorsun. ama yine de ben bu haberi twitter'ı açar açmaz görüyorum.
    ne pamir ne de mert sizin mide bulandırıcı mantığınıza meze yapılmamalı, geçtiğimiz günlerde berkin-burakcan ikiliği yaratanların yine bir ikilikten medet umması... ne diyeyim, cidden hastalıklı bir toplum olma yolunda ilerliyoruz. bokunuzda boğulursunuz umarım.

  • capgras sendromu adiyla bilinen psikotik bozukluk, ilk kez fransız psikiyatrları capgras ve reboul-lachaux tarafından 1923’te detaylı bir şekilde tanımlanmıştır. bu iki psikiyatr, mirasına konabilmek ve mülkünü elinden alabilmek amacıyla önce kocasının ve sonra kızının yerini alan sahtekarlardan – ya da gerçeğin tamamıyla benzeri olan kopyalardan – söz eden bir kadının vakasını kayda geçirmişlerdir. bu saplantılı fikir, kendinden başka bir psikolojik rahatsızlık ya da zihinsel bozukluk ile birlikte ortaya çıkmadığı için daha da ilginç bir hal almaktadır.

    sir henry head - isminin isaret ettigi gibi kafa meselelerine bas koymus bir ingiliz nörologu - i. dünya savaşı’nda beyninin ön lobundan derin bir yara almış bir hastayı anlatır. hasta, fransa’da iki bolonya olduğuna inanmaktadır: ilki savaşa giderken geçtiği ve gerçek olan bolonya, diğeri ise ingiltere’ye dönerken yolunun üzerine çıkan ve gerçeğin tam bir kopyası olan sahte bolonya. sir henry, bu hastanın, uzun seneler evvel ölmüş olan annesine hala mektuplar yazıyor olması dışında, diğer açılardan tamamen rasyonel göründüğünü söyler. öyle görünüyor ki, head, bu mektup yazma işini ingiliz egzantrikliğinin bir parçası olarak kabul etmiş ve pek de ciddiye almamıştır.

    capgras sanrisinin baslangic asamasini iceren ilginc bir örnek asagidaki sekilde kaydedilmistir:

    "her şey bana biraz garip görünmeye başlıyor, biraz yapay gibi mesela. kimi zaman, etrafımdaki hiçbir şeyin gerçek olmadığı duygusuna kapılıyorum. sanki her şey bir sahne ve herkes bir rol oynuyor. kime gerçekten güvenebilirim? sonunda cesaretimi toplayıp bu durumdan karıma söz ettim. bana garip bir şekilde baktı ve bir doktora görünmem gerektiğini söyledi. bu davranış pek onun yapacağı şey değil. aslında, kulağa delice geliyor biliyorum ama, gitgide daha sıklıkla, bu kadını gerçekten tanıyıp tanımadığımı düşünmeye başladım. son zamanlarda çok sinirli ve rahatsız görünüyor; eskiden hiç böyle değildi. aslında tam olarak neyin değiştiğini söyleyemiyorum ama bütün bu ufak tefek değişiklikler, bana bazan onun aslında benim karım olmadığını düşündürüyor. evlendiğimiz sıralarda çekilmiş eski bir takım fotograflarla, yakın zamanlarda çekilmiş olanları karşılaştırdığınızda, bu değişikliklerden bazılarını gerçekten görebilirsiniz. parmak izlerini karşılaştırmak bir şeyleri kanıtlayabilir mi diye merak ediyorum. "

  • 5 kişilik bir ailede o an için 4 dilimlik pasta varsa "ben zaten bu pastayı hiç sevmem" diyen kişidir.

  • adres soran iki şaşkının yapılan tariften sonra aralarındaki konuşması:

    -sol dedi.
    +kendine göre sol.
    -evet, kendine göre sol, yani bize göre sağ.
    +bize göre sağ olduğuna göre soldan gidicez.
    -evet, soldan.

    tarif edilen yere ulaşabildiklerinden şüpheliyim.