hesabın var mı? giriş yap

  • genel bir kural olarak bir formula 1 aracına ne kadar çok para harcanır ise araç o kadar hızlı gitmektedir.

    şu an formula f1'in baş teknik direktörlüğü görevinde bulunan, daha önce williams ve marussia'da çalışmış olan, 2005 ve 2006 şampiyonu renault otomobillerinin tasarımcısı pat symonds “bir formula 1 aracının maliyetini tahmin etmek çok zor. şu an bulunduğum görevde takımlara sürekli olarak belirli parçalar için kaç para harcadıklarını sorma imkânım oluyor. bazen söylemek istemiyorlar, bazen bilmiyorlar ancak elimde birkaç önemli parça için fiyat bilgisi var” diyor.

    2021'den önce üst düzey bir formula 1 aracı inşa etmenin ve geliştirmenin maliyetinin 400 milyon dolara (282 milyon £) kadar çıkabileceği düşünülüyordu. bununla birlikte takımların tüm operasyonları için 2021’de $145m (£102m), 2022’de $140m (£98m) ve 2023’te $135m (£95m) olarak uygulanacak bütçe limitleri takımları araç geliştirme ve üretmede daha efektif olmaya zorluyor.

    pat symonds formula 1 araçlarının her bir parçasının maliyetlerini derlemiştir. (araştırma ve geliştirme giderleri hariç)

    şasi:

    nedeyse yok edilemez olan bu parça yaklaşık 35 kilogram ağırlığındadır. sürücünün etrafında koruyucu bir kabuk oluşturan bu parça 12 kat karbon fiber lif katmanından yapılır. çelikten 5 kat daha hafif ancak iki kat daha güçlüdür.

    maliyet: 707.000 dolar - (500.000 sterlin)

    _

    arka kanat (drs):

    formula 1 araçlarının yere basma kuvveti oluşturmasında önemli bir unsur olan kanatlar tur sürelerini ciddi oranda etkilemektedir. bu nedenle de oldukça pahalıdırlar. bu parçalar yarıştan yarışa geliştirilebilmektedir. koni yapısı nedeni ile ön kanat arka kanada göre daha pahalıdır.

    maliyet: 85.000 – 150.000 dolar (61.000 – 108.000 sterlin)

    _

    ön kanat:

    ön kanat aksamı, otomobilin en karmaşık ve en önemli parçalarından biridir. bir formula 1 otomobilinin performansının çoğu, ürettiği yere basma kuvvetinden gelir.

    2017'de yeni aerodinamik kuralların yürürlüğe girmesinden bu yana tasarımlar her zamankinden daha karmaşık hale gelmiştir. bu nedenle de maliyetleri oldukça artmıştır.

    pat symonds: “"christian horner'ın sık sık 250.000 sterlinden bahsettiğini duydum, ancak bunun bütçe sınırını yükseltmek için yapılmış bir açıklama olup olmadığını bilmiyorum. marussia’nın ön kanadı 33.000 sterlindi. dürüst olmak gerekirse, arabanın 2016'dan bu yana ön kanattan daha karmaşık hale gelen tek bir parçası yok. en az 100.000 sterlin derim”

    maliyet: 141.500 dolar (100.000 sterlin)

    _

    halo:

    büyük kazalarda sürücüyü korumak ve 100 kilo newton’dan (kabaca 10.2 ton ya da 2 afrika fili) daha fazla bir güce dayanmak üzere geliştirilmiştir. tanıtımından bu yana romain grojean, charles leclerc, valtteri bottas ve lewis hamilton gibi sürücüleri korumuştur.

    maliyet: 17.000 dolar (12.000 sterlin)

    _

    zemin ve bargeboard:

    zemini bir formula 1 aracının yere basma kuvvetinin %60’ını sağlamaktadır bu nedenle de performans için çok önemlidir. giderek daha karmaşık ve pahalı hale gelmişlerdir. fia 2021’de zeminin arka tekerleklere yakın bir bölümünün kesilmesini ve güvenlik gerekçesi ile yere basma kuvvetinin azaltılmasını istemiştir.

    bu karar ile kaybedilen yere basma kuvvetini geri kazanmada bargeboard’lar önemli hale geldi. takımlar farklı tasarımlar ve kanatlar ile bu kaybı geri kazanmaya çalışmaktadır. bu nedenle de oldukça karmaşık ve pahalı hale gelmişlerdir.

    maliyet: 141.000 dolar (100.000 sterlin)

    _

    motor (güç ünitesi):

    altı bileşenden oluşan güç ünitelerinde (pu) bir içten yanmalı motor (ıce), turbo şarj (tc), kinetik enerji depolama birimi (mgu-k), motor jeneratör birimi-ısı (mgu-h), enerji deposu yani piller (es) ve kontrol elektroniği (ce) bulunur.

    yönetmelikler takımlara motor için 12 milyon euro (10,34 milyon sterlin) izin verirken içerisinde bulunan bileşenler yüzünden hiçbir takım bu yönetmeliğe uy(a)mamaktadır.

    motor: maliyet: 18,32 milyon dolar (12,92 milyon sterlin)

    _

    vites kutusu:

    formula 1 araçları 8 ileri ve 1 geri vitesli yarı otomatik vites kutusuna sahiptir. tüm formula 1 araçlarında 0.05 saniyede ve kesintisiz olarak vites değiştirmeye yarayan sıralı bir sistem bulunur. bazı markalar diğerlerinden şanzıman temin ederken bazıları kendi şanzımanlarını üretmektedir.

    maliyet: 354.000 dolar (250.000 sterlin)

    _

    yakıt tankı:

    formula 1 yakıt depoları neredeyse yok edilemez ve poliüretan ile kevlardan yapılmıştır. sürücü koltuklarının arkasında bulunur ve yüksek hız ve ivme gibi ekstrem koşullarda yakıt akışını devam ettirecek tasarımdadır.

    maliyet: 31.000 dolar (22.000 sterlin)

    _

    direksiyon simidi:

    formula 1 direksiyonları karbon fiberden yapılmıştır ve kauçuk tutma yerleri vardır. her biri takımların ihtiyaçlarına göre şekillendirebileceği 20 düğme ve 9 tane döner anahtar içerecek şekilde standart hale getirilmiştir.

    maliyet: 50.000 dolar (35.000 sterlin)

    _

    hidrolikler:

    formula 1 araçlarının dokuz alt sistemini çalıştıran hidrolikler olmadan araçların çalışması mümkün değildir. bu hidrolikler; hidrolik direksiyon, debriyaj, vites, geri vites, diferansiyel, frenler, drs sistemi, gaz kelebeği, giriş valfleri, turbo wastegate (turbo basıncını dengeler) sistemlerini çalıştırır.

    maliyet: 170.000 dolar (123.000 sterlin)

    _

    fren diski ve balataları:

    soğutma deliklerinin ne kadar karmaşık olduğuna bağlı olarak bir fren diski 2000 dolar (1420 sterlin) ile 3000 dolar (2120 sterlin) arasında tutabilir. balataların her biri ise 780 dolardır. (550 sterlin)

    kaliperlerin her biri yaklaşık 5600 dolar (4000 sterlin, sıvı basıncı oluşturmak için kullanılan ana silindirlerin her biri 5400 dolar (3800 sterlin), diski aksa tutan disk çanlarının maliyeti 2800 dolar (2.000 sterlin), gaz ve fren pedallarının maliyeti ise 7000 sterlinin biraz üzerindedir.

    maliyet: 78.000 dolar (55.000 sterlin)

    _

    lastikler:

    optimum tur sayısı ve performans için geliştirilen pirelli lastiklerin lastik başına maliyeti 600 euro’dur. (520 sterlin)

    maliyet: set başına 3000 $ (2080 sterlin)

    _

    ek maliyetler: tekerlek yatakları, şasi kablolama tezgâhları, tahrik milleri vs. yaklaşık 51.000 dolar (36.000 sterlin) tutmaktadır.

    _

    formula 1 aracının (yaklaşık) toplam maliyeti: 20.62 milyon dolar (14.58 milyon sterlin) ya da 9 kasım 2021 kuru try/usd kuru ile hesaplarsak 178.775.400 tl’dir.

    kaynak

  • yemekte

    baba : verin bakayım şu köftenin yağına ekmek banayım..
    anne : yapma şunu, sağlıklı değil...
    kardeş : damar tıkanıklığı yapar baba yapma şunu yaw...
    huzursuz : ye baba ye afiyet olsun oh...

    şeklinde diyalogların olmasına sebep olabilecek durumdur.

    (kizinca insan bazen boyle sacma sapan seyler dusunebiliyor. esekligim baki kalsin diye silmiyorum.)

  • tanım: kısa dönem askerlik vazifemi içerisinde tamamladığım için gurur duyduğum, ulu önderimiz atatürk'ün ebedi istirahatgahı.

    sizlere anıtkabir'in pek bilinmeyen özeliklerini, askeri ve güvenlik sırlarını paylaşmadan elimden geldiğince aktarmaya çalışacağım... öncelikle isterseniz biraz anıtkabir'i tanımakla başlayalım. sanıyorum ki hepimiz az çok fikir sahibiyiz. kimilerimiz daha önce ziyarette bulundu, kimilerimiz gitmeyi düşünüyor. şunu belirtmeliyim ki anıtkabir bir anıt mezar olmanın ötesinde, içerisinde hem atatürk'ün hem de koca bir ülkenin geçmişte yaşadığı tarihi olaylarının yansıtıldığı ve sunulduğu, çok önemli bir kültürel mihenk noktası olarak duruyor. bu bağlamda anıtkabir'i ziyaret amacıyla merdivenlerden yukarı aslanlı yol'a doğru adımlarınızı attığınızda şunu bilmelisiniz ki aslanlı yol'un, o yoldaki aslan heykellerin, yerdeki basamakların, türk erkek ve kadın heykellerin, seçilen ağaçların, toplamdaki 8 kule ve içindeki objelerin, mozolenin dışındaki duvardaki fresklerin, hemen hemen her şeyin bir seçilme ve yapılma nedeni var. içerideki müze zaten başlı başına içinde saatler ayrılabilecek kadar kültürel, tarihi ve sanatsal bir zenginlik barındırıyor. anıtkabir hakkında ne kadar çok şey bilirsek inanın o kadar iyi ve daha da önemlisi bunları bilmek boynumuzun borcu diye düşünüyorum. dolayısıyla anıtkabir hakkında bildiklerimizi tazelemek adına yazıya öncelikle bir adet rehber sayfa, bir adet de belgesel linki ekliyorum:

    https://www.youtube.com/…atch?v=pnjoss2afju&t=1167s
    http://www.anitkabir.org/…ri/anitkabir-rehberi.html

    burada askerliğini yapanlara genelde şu iki soru sıklıkla sorulur:

    - anıtkabir'de saygı nöbetçisi miydin?(kımıldamadan durarak saygı nöbeti tutan askerlere ithafen)
    - hareket etmemek için topuklarından iğne oluyorlarmış, doğru mu?

    anıtkabir'de askerlerin kaldığı bir birlik binası bulunuyor. lokasyon olarak tam nerede olduğunu söylemeyeyim. ve bu birlik'te de farklı takımlara ait askerler kalıyor. her askerin ve bulunduğu takımın, askeriye düzeninde işlerin yürümesi için çeşitli görevleri bulunuyor, yani anıtkabir'deki her asker saygı nöbeti tutmuyor. saygı nöbetini tutan askerler sadece uzun dönem jandarma takımı'ndaki askerlerdir. topuktan iğne olunma konusu da tam bir şehir efsanesi. çeşitli dayanıklılık eğitimlerinden geçerek, hareketsiz bir şekilde durmayı öğreniyorlar. 2 saatte bir de saygı nöbeti değişimi gerçekleşiyor. ziyaretlerinizde denk gelirseniz mutlaka izleyin derim.

    bunun haricinde pek çok farklı takım daha bulunuyor. kısa dönemlerin çoğu anıtkabir müzesi'nde takım elbise ile çalışıp, ziyaretçilere ve gelen gruplara rehberlik yapan rehber takımı'na seçiliyor. birlik binası'ndaki diğer takımlar ise hizmet takımı, kara takımı, hava takımı, deniz takımı, karargah takımı ve emniyet takımı.

    ...

    bu arada anıtkabir'in çevresinin diğer askeri alanlar gibi insanların girmesini engelleyecek şekilde neden tellerle çevrili olmadığını merak edebilirsiniz. çünkü anıtkabir, bir askeri saha değil, bir anıt mezar olduğu için yasalar gereği etrafı çevrilemiyor.

    sizlere biraz da anıtkabir'in içerisinde başka hangi yapıların olduğundan da kısaca bahsedeyim. bir defa içerisinde bir sera var. sonra pek az kişi tarafından bilinse de, bir köpek eğitim timi ve parkuru var. orada eğitilmiş köpeklerin özel parkurdaki şovunu izlemek harikaydı. bunun haricinde su deposu, çeşitli malzemelerin olduğu malzeme depoları, futbol için çok kötü bir toprak saha, en son ne zaman oynandığını bilmediğim bir mini golf alanı, kıyıda köşede kalmış dinlenme ve çay bahçesi alanları bulunmaktadır. tam da bu noktada bir ara basında da yer almış anıt mezar bölgesinde yapılan çocuk parkı saygısızlığından bahsetmek istiyorum. bilindiği üzere aslanlı yol ile başlayıp mozoleye kadar giden bölümün ayrı bir kültürel, sanatsal ve mimari dokusu bulunuyor. işgüzarlık edercesine oraya çocuk parkı koymak hem estetik dizayna, daha da önemlisi kültürel mirasa ve atatürk'ün anısına saygısızlık anlamında yanlış bir uygulamadır. oradaki dinlenme alanlarına amenna, insanların oturup dinlenmesi ve bir şeyler yiyip içmesinde katiyen bir sakınca yok. keza mozole bölgesinin dışında kalan yerlerde, örneğin birlik binası'nın bahçesinde basketbol potaları olduğu gib, halı saha vb.. farklı tesislerin olmasında da bir sakınca yok. sonuçta bu yapılar, insanların göremeyeceği ve askeriyenin ihtiyacı dahilinde inşa edilmiş yapılar. ancak, mozole bölgesi hassas nokta olarak karşımıza çıkıyor. buradaki ayırımı net bir şekilde ifade etmekte fayda var.

    ...

    29 ekim, 10 kasım, 19 mayıs, 23 nisan gibi özel günlerde hareketlilik inanılmaz derecede artıyor anıtkabir'de, bunu her ne kadar birlik binası'nda kalmış olsam da yakından gözlemleme şansına sahip oldum diyebilirim. 29 ekim'de ankara semalarındaki jetlerin gösterisini izlemek de pek keyifliydi bu arada hazır konusu açılmışken.

    ...

    anıtkabir'daki asker geleneklerinden de bahsedeyim biraz. bunları kısaca aşti, boyama ve dayak atma olarak sıralayabiliriz. aşti, kısaca teskeresi yakın olan kişinin çeşitli yiyecek, içecek satın alıp yemek masasını donatarak asker arkadaşlarına verdiği ziyafetin ve jestin adıdır. yani arkadaşlarını yedirip, içirir gidecek olan kişi. ismi de zaten ankara'daki aşti otogarı'ndan gelir. işin boyama kısmı ise muzur tezkerecinin gece koğuş arkadaşları uyurken, gizlice onların el veya ayak parmaklarını oje ile boyamasına denir. özellikle bu ojelerin zor çıkmasından ötürü oldukça uyuz bir şaka olduğunu söylemek gerek. dayak kısmı ise tezkeresini alan askerin nizamiye kapısından çıkmasından hemen önce gerçekleşen bir aksiyondur. özgürlüğüne kavuşacak olan asker 10 tekrar şınav çeker ve diğer herkes ellerinde ne varsa ve allah ne verdiyse, sırt bölgesi ağırlıklı olmak üzere şanssız kişiyi bir güzel pataklar. adeta geçmişin ve yaşananların intikamı alınır diyebiliriz. bazı askerlerin sırf o anın gelmesi için yaşadığına, o sahneleri gördükten sonra iyice emin oldum diyebilirim. :)

    terhis töreni:

    son olarak sizlere terhis olmaya yakın gerçekleşen bir anımdan bahsedeyim. askerliğin son günleri yaklaşmıştı ve anıtkabir'de terhis töreni düzenlenecek ve bunlar fotoğraflandırılacaktı. gerekli konuşmalar yapıldı, anıtkabir komutanı tarafından pek çok kişiye üstün hizmet belgesi verildi(ben de aldım) ve her bir asker ile albayımız hatıra fotoğrafı çektirdi. sonrasında mozoleden içeri girdik ve anıtkabir'de askerliğini tamamlayan kişiler için tanınan "o muhteşem an" yaklaşmaya başlıyordu. hepimiz sıra halinde yavaşça ulu önderimiz atatürk'ün gerçek mezar odasına girmek için yürüyorduk. odaya yaklaştıkça enerjinin farklılaştığını hissettim. ve gerçekten de atatürk'ün mezar odasına girmiştik. ellerini açıp dua eden askerler, müthiş bir sessizlik, hissedilen saygı ve özlem, gerçekten çok çok özel bir andı...odanın ortasında kırmızı mermerden bir sanduka vardı. çevresinde ise pirinç vazolar. bu vazoların içindeyse türkiye'nin 81 ilinden ve kktc ile azerbaycan'dan getirilmiş topraklar yer alıyor. törenlerde ve ziyaretlerde çelenk bırakılan mozolenin tam altında yer alan atatürk'ün mezar odasına ait fotolara ve detaylı bilgilere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

    https://www.internethaber.com/…i-1730122.htm?page=4

    evet, acısıyla tatlısıyla askerliğimi atatürk'ün manevi huzurunda, böylesine özel bir yerde yapmış olduğum için gerçekten kendimi çok şanslı hissediyorum. herkes gibi elimden geleni yapıp, iyi bir asker olmaya çalıştım. üzerimde emeği olan tüm komutanlarıma, sivil memurlara ve en önemlisi de beraber o günleri geçirdiğimiz kısa ve uzun dönem asker arkadaşlarımın hepsine teşekkür ediyorum. hepsine burdan selam olsun...

    önemli not: anonim kalmak adına, hangi dönem gittiğimi paylaşmamayı tercih ederim arkadaşlar. yazıyı umarım keyifle okumuşsunuzdur.

  • her zaman ikili kanepede oturup, kazak giyip, boynu bükük şarkı söylemek zorunda olan kızlardır. yanlarında mutlaka, tuvaletten çıktıktan sonra ellerini yıkamayan tipli, sadece la minör, mi majör basan ama müzik ruhunun sillesini yemişler tavrıyla gitar çalan ergen bozması herifler olur.
    ben bu şarkıları hep aynı kişi söylüyor sanıyordum. başlıkta başka başka isimler görünce baktım hepsi aynı kız değilmiş ama ortak özellikleri çok kötü olmaları.

  • mantık hataları içinde inanılmaz mesajlar verir. bir şah'ın aslında bir piyon kadar vasfı olduğu, ülkeyi genelde vezirlerin yönettiği, atların kulağına fısıldadığımizda saçma hareketler yapabileceği, kalelerin çapraz saldırılarda top atmak suretiyle karşılık veremeyeceği, gibi...

  • bundan 50 yıl önce de, 100 yıl önce de, 1000 yıl önce de, tıpkı bizim gibi insanlar hemen hemen bizimkine benzer bir hayat yaşadılar ve ölüp gittiler.

    onlar da hiç ölmeyecekmiş gibi para ve güç kavgası yapıyorlar, envai çeşit siyasi entrikalar çeviriyorlardı.

    milyonluk kitlelerin yarı tanrı addedip önünde diz çöktüğü imparatorlar vardı.

    hepsinin aileleri, akrabaları, çevreleri vardı.

    şimdi neredeler?

    hepsi toprak olup gittiler.

    bütün bunlardan bana kalan, veysel karani'den öğrendiğim şu ders oldu:

    -allah'ı biliyor musunuz?

    -evet

    -başkalarını bilmeseniz de olur.

    -allah sizi biliyor mu?

    -evet

    -başkaları bilmese de olur.

    madem dünyada her şey zamana yenik düşecek, her şeyi yel alıp gidecek, dünyaya lüzumundan fazla batmak anlamsızdır.

    ahiret hayatımız ve oradaki refahımız ise iman ve marifetullah derecesincedir.

  • demin vedat milor'un ziyaretine denk geldim..

    nusret abimiz dedi ki "cumhuriyet tarihinin en iyi dönerini yapıyoruz..".

    size bu özgüveni aşılayan, her hafta bi araba parası döken o tayfanın amk. yaşın daha 40 yok her boku siz en iyi yapıyonuz demi. he..

  • çin'den binlerce sağ ayakkabı teki ithal edip gümrükte bırakmak. sonra gümrükteki açık arttırmaya katılıp bunları cüzi fiyattan satın almak. daha sonra aynı işlemi sol ayakkabı tekleri için uygulamak. akabinde yurt içinde ayakkabıları birleştirmek. gümrük vergisinden çok büyük oranda yırtmak. yıllar boyunca duyduğum en afilli üçkağıtçılıktır bu.

  • kinyas ve kayra, okudugum güzel kitaplardan bir tanesidir. hani; tüm elestirilerin ve yaklasimlarin disinda "okuyun len bunu" diyebilecegim..

    yazarin genc yasinin verdigi deneyimsizligin, kurgusal hatalarin/basitliklerin ve diger elestirilerin önemi yoktur; önemli olan bu kitap okunmaya deger güzel bir "yolculuk" kitabidir. cünkü hicbir zaman elinizden birakmak istemiyorsunuz. türlü monologlarla "sikici" bir eser olunmasi beklenirken yoluculuga cikar iken aldiginiz gerilim romanlari misali sizi sikmiyor. cunku sürekli size dokunuyor yazar. kinyas ve kayra'nin yasama bakisinda mutlaka ki sizden bir parca isliyor. üstelik bunu kimi zaman öyle siirsel bir dil ile yapiyor ki; cokca okudugunuz sayfayi yeniden okumak istiyorsunuz.

    zihinsel ölümün pesinde giden iki anti-kahraman. neden boyle bir ölümü gerceklestirmek istedikleri ilgimi cekmedi. kurgusal basitlikler de hicbir sekilde bozmadi. hazir birisi iyi olmus iken digeri kötü olsun gibi sonu bastan belli kurgular.. hicbir sey önemli degil. sadece yasama dair söylevlerindeki siirsel dil ve yakaladigi ayrintilar o kadar hos ki; elimden birakamadim. bir bes yüz sayfa daha olsa okurum, üstelik bitmesin bitmesin diye hayiflanarak.

    spoiler olarak belirtmek gerekirse; kayra'nin gercekdisi olarak algilanmaya musait zihinsel ölüme giden yolculugu; cok daha gercekci olan kinyas'in yasama dönüsünden daha gercekciydi. daha elle tutulur, daha bir ilgi cekici. kinyas'in yasama dönüsü okur iken zorlama bir kurgu gibi geldi.

    bu kitabi bir bas yapit olarak ele alirsaniz, tutunamayanlar ya da dostoyevski eseri kivaminda yaklasirsaniz bu güzellikleri kacirmaniz olasidir. elestirel gözle yaklasacak derece beklentileriniz olmamasi keyfinizi artiracaktir.

    yazar; 24 yasinda idi bu eser yayimlandiginda. her bakimdan saygi duyuyorum. elias canetti, dostoyevski degil ama onlar gibi genc yasinda ve ilk eserinde "muhtesem" bir basari yakalamistir .

    ilerleyen zamanlarda kaleminden cikan her türlü zehire talibim hakan günday'in.