hesabın var mı? giriş yap

  • en aptalcasi olmasa da en yenisi oldugu için paylasmak istiyorum bunu: dün gecenin geç ya da bu sabahin erken sayilabilecek bir saatinde yatmisken birden garip sesler duydugumu fark ettim. sanki kafamin içinde bir kadin çigliklar atiyordu. oldukça hafifti, fakat vardi iste, ordaydi. vücudumdan geliyordur filan diye ikna etmeye çalistim kendimi, fakat yok yani, beynimin içindeydi olay. feci korktum. tamam dedim, aha iste, psikoloji okuya okuya psikotik oldum, auditory hallucination derler buna, sizofreninin kadinlarda baslama yasidir tam da benim yaslarim, ailede de yoktu ama, ben gittim iste, geçmis olsun.
    dayanamadim o sekilde daha fazla yatmaya, kalktim. kalkarken bir seye takildim lakin: teybe taktigim kulakliga. megersem radyoyu açik birakmisim ve de yastigin altina girmis kulaklik; ses ordan geliyormus. korkunç derin bir rahatlama oldu dogrusu yasadigim. :-)

    bunun disinda aptalca olmanin ötesinde nerdeyse patolojik sayilacak bir dalginligi 95 senesinde, habitatta çalisirken ve yaklasik 40 saat uykusuzluktan sonra bir aksam yapmistim: arkadasimla telefonda konusuyordum.. ben normal normal anlatirken arkadasim birden tuhaf bir tavir içine girip, "lacrima, iyi misin sen, geleyim mi oraya" filan demeye basladi. "niye ki, ne oldu" dedim.. megersem bes dakika önce anlattigim bir olayi daha önce hiç anlatmamis gibi yeniden anlatmaya baslamisim. hiç farkinda degildim dogrusu. onda da korkmustum biraz, ama uykusuzluguma vermek istedim bunu, verdim.

  • uzun japon kılıcı. samuray kılıcı olarak da bilinir. tek yönlüdür. hafif bir kıvrımı vardır.

    katana kullanımında amaç düşmanı tek darbe ile öldürmektir. bu yüzden katana tek yönü oldukça keskin, savrulmaya meyilli ve darbe esnasında kullanıcıya hareket gücü kazandırması için hafif eğiktir. bu eğiklik çok tercih edilmese de saplamak için de kullanılır.

    katana orjinalinde bir samuray kılıcı olduğu için hak eden samuraya özel olarak ustasından yapılırdı. bir katana yapımı ortalama 1 - 1,5 sene sürmektedir. tabii yeni tekniklerle olayı kısalttılarsa bilemiyorum ama gerçek bir katana ustası için ideal süre budur. katana çift elle tutulacağı için sapı kaymaya, terlemeye karşı koruyucu olsun diye genellikle köpek balığı derisinden yapılır. boyu kılıcın sahibine orantılı yapılır. ortalama japon boyu hesaplandığında 1.40'tan başlar 1.60-70'e kadar çıkar. ve eğer yanlış hatırlamıyorsam 3 çeşit çeliğin farklı noktalarda kullanımıyla oluşturulur. eğer istenilen kılıç elde edilemezse o emek tamamen çöpe gider, usta yeniden yapar.

    katana dünyanın en keskin kılıcı olarak bilinir. amaç da zaten kesmektir. kurşunu bile ikiye bölebilir. fakat kılıç sonuçta ne kadar mükemmel bir ustanın elinden çıkmış olursa olsun ruhu yoktur. ruhunu sahibi verir. ruhsuz ellerde ancak kişinin kendisini kesip biçmesine neden olur. katana sahibiyle bütün halinde etkilidir.

  • "az önce düğün kasetimi geriye sardım, ne güzeldi lann... karım yüzüğü çıkarıyor, sülalesiyle arabalara binip gidiyorlardı."

  • beğenirsin beğenmezsin, seversin sevmezsin. adam 15 senedir televizyonda, sinemada bilmem nerde iş yapıp çalışıp kazanmış bir ev almış. parası da var. bakmış ki yetkililerden yeterli hayır yok, basmış parayı, kendi ekibini kurmuş ve evini korumaya çalışıyor. ne var bunda onu anlamadım.

    hayır nedir yani, korumasın mı? yanmasını mı beklesin? senin orda bir evin olsa elinden gelen maksimum ne ise yapmayacak mısın? yangının yanında araban olsa çekmeyecek misin mesela? madem her yer yanıyor bizimki de yansın arada ne olacak mı diyeceksin?

    bunun paraya tapmakla falan ne ilgisi var. herkes gücü yettiğince canını da malını da korumaya çalışır. kiminin gücü eş dost çağırmaya yeter, kimi parayı basar 50 kişilik ekip kurar. bu kadar basit.

    şahan'ın sana bana borcu mu var, kamuya dair bir yöneticilik görevi mi var da kızıyorsunuz adama. bu adamlara kızacağınıza, illegal yoldan, başkalarının sırtına basıp ezerek haksız kazanç sağlayan ve sefasını süren insanlara kızın.

  • ingiltere basbakaninin kendi tarihine sahip cikmasidir. bbc'ye yaptigi aciklamada sunlari soylemis:

    "ama bunlar sanıyorum ecdadımızı televizyon ekranındaki the tudors’daki gibi zannediyorlar. biz öyle bir viii. henry bilmiyoruz. o henry’nin ömrü 30 yıl at üstünde seferlerde geçmiştir. ben o dizilerin yönetmenlerini de o televizyonun sahiplerini de milletimin huzurunda kınıyorum. bu konuda ilgilileri uyarmamıza rağmen yargının da gereken kararı vermesini bekliyoruz. bu değerlerle oynayanlara milletçe gereken dersin hukuk içinde verilmesi gerekir.''

  • sevdigim kizin evine ilk defa gidip, geç saate kadar film izleyip, güzel bir gecenin ardından sarılarak uyumus, boynunu bir an olsun burnumdan ayirmamistim. o koku her saniye burnumda olsun istedim. okula gitmek icin sabah yataktan ciktim. uyandim demiyorum cunku heyecandan uyuyamamistim. yanagina opucuk kondurup evden ciktigimda yolda gordugum ise gitmekte olan mutsuz yuzlere, olm hayat cok guzel lann gulsenizeeee demek gelmisti icimden

    sonra kiz terk etti mk

  • ibb cidden halkın yararı için çabalıyor.ellerinden geleni yapıyorlar.inşallah yeni sistem bir an önce uygulanır.

  • temelde müzik kalitesi yok olmuyor. tabana yayıldığı için "düşüyor" gibi algılıyoruz. oysaki 16. yüzyılda yaşıyor olsaydık klasik müzik bile dinleyemiyor olacaktık. çünkü bir lüktsü.

    bunun tarihsel bir özetini yaparak, felsefi açıdan yorumlayalım:

    --- spoiler ---
    müzik tarzı değişse de amaçlar pek değişmez.
    --- spoiler ---
    16. yy ve sonrasında klasik müzik ana akımdı. o dönemde bir çok klasik müzikçi aslında kendi için değil, kraliyet, zenginler veya klise için besteler yapıyordu, halkla işleri yoktu. elektriğin de olmadığı düşünüldüğünde tek eğlence opera, senfoni vb canlı müzik aktiviteleri olduğu söylenebilir ki bu da halka inmiyordu. yani lüks bir zevkti.

    soru şu: "acaba şu an 16.yy göre daha yüksek oranda bir kesim kaliteli müziğe ulaşabiliyor olabilir mi?" yani belki de biz kalitesiz müziğe çoğunluğun ilgi göstermesi sebebiyle duyar yapıyoruzdur.

    şu an hayal etmek zor ama çok basit bir örnek vereyim. ben lisede iron maiden keşfettim diye mutlu olmuştum. onu dinleyebilmek lükstü. kaset çektirirdik. saatlerce dinlerdik. uzak bir tarihten değil, milenyum çağı denen 2000lerin başından bahsediyorum. türkiye'de napster bile doğru düzgün bilinmiyordu. mp3-player daha yeni çıkmıştı ve napa mp3 player denen en ufak sallantıda duran cd okumayan kompakt cihazlar el yakıyordu. bilmeyenler için: cd'e mp3 yazardık ve bu cihaz cd okurdu. yani öyle usb stick gelmesin aklınıza. şimdi 16. yy gidin ve halktan birinin müzik dinlemek istediğini hayal edin. aydınlanma oluştu mu?

    --- spoiler ---
    geçmişte müzik lüks bir zevkti
    --- spoiler ---
    şimdi buraya dikkat "lüks bir zevk" olması, kısıtla bir çevreye erişmesi o dönemki pop müziğin klasik müzik olmasına sebep olmuştur fakat insan haklarının gelişmesi, sanayi devrimi ve elektriğin icadıyla müzik tabana da yayılmaya başladı. artık müzik veya resim bohem kesimin tekelinden çıktı. serbest olarak da icra edilmeye başlandı. çünkü herkese ulaşabiliyordu ki blues'un çıkışının siyahi insanlar, onların acıları ve itirazları olduğunu herkes bilir. müzik genele yayıldıkça basitleşmesi beklenen bir durumdur. çünkü halkın kompleks klasik müzik formunu "pop" olarak kabul etmesi pek mümkün değildir.

    --- spoiler ---
    tarihsel sürece bakalım
    --- spoiler ---
    bu sürecin devamlılığı önce 70leri ve rockı sonra 80leri metali doğurdu. her biri klasik müzikten esintiler taşısa da o kadar kompleks değildi. çünkü müzik kompleks bir şeyi anlamaktansa belli duygulara hükmetmeye veya kendini ifade etmeye de döndü. örneğin judas priest - beaking the law. söylemi çok net değil mi? klasik müzik kadar köklü olmayabilir ama bu değersiz olduğunu göstermez ama tabiiki değersizler de mevcut.

    19. yyda plakla birlikte albüm kavramı da çıkmıştı. şu bir gerçek ki bir şeye ne kadar rahat ulaşabilirseniz keyfi o kadar düşük olur. hazzı erteleme kuralı, freud'un bahsettiği arzu duyulan ve ulaşılamayan konuların daha büyük tatmin sağlaması hep bununla iniltilidir.

    2000lerden sonra bir kırılma yaşandı ve normalde müzikle alakası olmayan kişiler bile müziğe ulaşır oldu. geçenlerde spotify ceo'sundan yaklaşık şöyle bir söylem okudum: "devamlı üreteceksiniz, artık albüm çağı bitti."

    bu aslında müziğin ne kadar tüketilebilir bir şeye dönüştüğünü sanırım örnekliyor. bir yerde şu desteklenebilir: "başarılı insanlar az fakat öz üreten değil, genellikle devamlı üretmeye çalışan insanlardır." örneğin picasso'nun bilinen 50bin (evet!) eseri vardır fakat içlerinden 2 haneli miktarda yaratıcı çalışma çıkmıştır. (ref)

    müzikte de böyledir haliyle arada bazı çalışmalar parlar. burada atlanan konu bu sınırların bile zorlanması ve çarpıtılması üstüne diyebiliriz. mesela albüm yapma mantığı şudur: 1 sene boyunca 30-40 eser üretirsin, içinden 10-12 tanesiyle albüm yaparsın. sonraki 1 sene de bu parçaları konserlerde ve albümle satarsın. şimdi ise bu çarpıtılarak, sen o 30-40 eserin hepsini yayınla, sonra da durma yine üretmeye devam et ki çark dönsün gibi saçma bir şeye dönüşmüş durumda.

    sonuç olarak;
    baştaki cümleme geri döneyim ve bağlyayım. sorun demek ki neymiş?
    "müzik tarzı değişse de amaçlar pek değişmez."

    1) çok alt tabakanın bile müzik dinlenmesi sağlanıyor ve bu da pop müziğin seyrini kitleleri etkileyecek kaliteye düşmesine sebep oluyor.

    2) hala kaliteli müzik dinleyen insanlar yani 16 yy. bohem kesim mevcut ve onlardan belki daha fazlası aynı kalitede müziğe ulaşıyor.

    yani o nesil hala mevcut fakat biz kötü olan tarafı, yani zamanında müzik dinlemeyen kişileri görmeye çalışarak kalitenin düştüğü konusunda duyar yapıyoruz; oysa ki bunu söyleyen ben bile 16 yy. olsam belki o dönemin pop müziği olan klasik müziğe erişemiyor olacaktım.

    şu an belki o döneme göre çok daha ciddi bir kesim "kaliteli" müziğe ulaşıyor ve değerini biliyor. oysaki kötü kalite müziğe odaklanarak havanda su dövüyoruz. çünkü herkes bir değer üretiyor ve içlerinden iyileri fark etmek zor olabiliyor. yani çağ artık çöp içinden iyileri fark etmek gibi bir şey oldu diyebiliriz.